Garibe Gezer’in şüpheli ölümünün ardından: Kadın tutuklular cezaevlerinde neler yaşıyor?
Demokrasi İçin Hukukçulardan Avukat Sevil Aracı: Devlet gözetimi altında olan herkes aynı zamanda devletin koruması altında da olmalıdır.

Tutuklu bulunduğu Kocaeli Kandıra Cezaevinde şüpheli bir şekilde yaşamını yitiren Garibe Gezer’in ölümü ve Aysel Tuğluk’un hastalığına rağmen serbest bırakılmaması tutuklulara yönelik insanlık dışı uygulamaları yeniden gündeme getirdi. Özellikle pandemi ve sonrasında daha da ağırlaşan koşullar dile getiriliyor.

Garibe Gezer’in ölümünü ve Aysel Tuğluk’un hastalığına rağmen tahliye edilmeyişini ve cezaevinde kadın tutuklu ve hükümlülerin yaşadığı hak ihlallerini Demokrasi İçin Hukukçulardan Avukat Sevil Aracı ile konuştuk.

Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü kadınlar neler anlatıyor nelere maruz kalıyor?

Kadınların cezaevlerinde maalesef insanlık dışı koşullarda yaşadıklarına dair çokça şikayetler alıyoruz. En temel insani ihtiyaçların dahi karşılanmasında sıkıntılar yaşanıyor. Cezaevleri kalabalık, kadınlar sıcak suya erişimde, hatta dönem dönem suya erişimde dahi sorunlar yaşıyorlar. Hijyen koşulları uygun değil. İhtiyaçların temini çok zor oluyor. Her şeyi kantinden temin etmek zorundalar. Onda da önce istek yapmaları, sonra getirilmesini beklemeleri gerekiyor pek çok basit ihtiyaç maddesi için dahi. Bir de fiyatlar tekel koşulları ile belirlendiği için oldukça yüksek. Zaten cezaevlerindeki kadınların maddi imkanları çok kısıtlı. Bunlar da rahatsızlık yaratıyor. Bir de küçük çocuğu ile cezaevinde kalmak zorunda kalan kadınlar var ki, onların durumları daha da can yakıcı. Çocuklar için hiçbir iyileştirme, düzenleme, tedbir yok. Çocuklar adeta annelerinin cezalarına ortak ediliyor.

Bu fiziki imkânsızlık ve zorlukların dışında, özellikle siyasi mahkûm kadınların yaşadığı baskılar da mevcut. Hak talepleri baskı ile sindirilmeye çalışılıyor. Dergi, gazete, kitap temini noktasında zorluklar yaratılıyor. Mektuplar dahi gereksiz sansürlere uğratılıyor. Tüm bunların dışında, siyasi mahkumların infaz koşullarında müthiş bir eşitsizlik var. Özellikle pandemi döneminde pek çok ceza neredeyse hiç infaz görmeden denetimli serbestlikten faydalanılarak çektirilirken siyasi mahkumlara bu hak tanınmıyor. Uygulanılan infaz indirimlerinin oranları farklı. Bir de ekstra koşullar dayatılıyor ve bu koşullar objektif bir şekilde değerlendirilmek yerine cezaevi idaresinin inisiyatifine bırakılıyor.


Fotoğraf: Volkan Pekal/Ekmek ve Gül

‘GARİBE’NİN ÖLÜMÜNE İNTİHAR DEMEK HAKSIZLIK OLUR’

Garibe Gezer tüm ihlallere, hukuksuzluklara karşı çıkan bir kadındı ve sesini duyurmaya çalışıyordu. Cezaevinde intihar ettiği söylendi, Garibe’nin ölümüne “intihar” diyebilir miyiz?

Ölümlere intihar süsü verilmesi dışarıdaki hayatta, özellikle kadın cinayetleri söz konusu olduğunda aşina olduğumuz bir durum. Şule Çet, Duygu Delen hemen ilk anda aklımıza gelen örnekler. Bu isimler aklımızda çünkü kadınlar davalarını takip etti ve sonucunda gerçekler ortaya çıkabildi. Ancak ismini dahi bilmediğimiz onlarca kadının bu şekilde katledildiğini ve sorumluların hiçbir şekilde yargı önüne çıkarılmadığını düşünüyoruz. En son yaşadığımız Garibe Gezer ve Fatma Demirel örnekleri de işin başka bir boyutu. Garibe devlet eliyle baskı altında ve uzun süreler tecrit altında tutulmuş. Yaşadığı kötü muamelelerin hiçbir şekilde soruşturulmaması, engellenmemesi nedeni ile “Belki ölürsem hakkım aranır” diye daha öncesinde de intihara teşebbüs etmiş bir kadın. Biz tüm bunları ölümünün ardından duyduk ve maalesef Garibe’nin de dediği gibi onun hakkını aramaya ölümünden sonra başladık. Bu kadar baskı ve kötü muamele ile intihara sürüklenen bir kadının ölümünün intihar diye kayıtlara geçmesini hiçbirimizin vicdanı kabul etmiyor. Keza Fatma Demirel de önce KHK ile işinden edilmiş, sonrasında bir erkeğin tacizine maruz kalmış. Onun ölümüne de intihar demek haksızlık olur. Kadınları intihara sürükleyen nedenlerin sorgulanması, tartışılması ve ortadan kaldırılması gerekir.

‘AYSEL TUĞLUK BİR AN ÖNCE TAHLİYE EDİLMELİ’
Kürt siyasetçi ve hasta tutuklu Aysel Tuğluk da tüm çağrılara rağmen serbest bırakılmıyor. Devlet kadın tutuklulara uyguladığı bu korkunç yöntemlerle ne demek istiyor?
Hasta tutsakların durumu ülkemizde can yakıcı ölçüde kötü. İnsan Hakları Derneği gibi kurumlar ısrarla hasta tutsakların hastalıkları nedeni ile tahliye edilmeleri talebi ile çalışmalar, kampanyalar yürütüyorlar ancak bunların neredeyse tamamı olumsuz sonuçlanıyor. Cezaevinde hayatını kaybeden pek çok mahkûm oldu. Oysa infaz mevzuatı hastalığı ölümcül olan ya da tedavisi cezaevi koşullarında mümkün olmayan ya da zorluğa düşen kişilerin infazlarının ertelenmesine uygun. Ancak cezaevinde kalamaz raporlarına rağmen birçok hükümlü tahliye edilmiyor. Aysel Tuğluk’un durumunu uzun süredir endişe ile takip ediyoruz. Sadece düşünceleri ve siyasi görüşleri nedeni ile mahkûm edilmiş bir kadın siyasetçinin göz göre göre ölüme sürüklenmesi, hastalığının her geçen gün olumsuz yönde seyretmesi hepimizi çok üzüyor. Üstelik kendinin hafıza kaybı gibi sorunlar yaşadığını da öğrendik. Cezaevi koşulları ve kendisine yaşatılanlar, sadece fiziki sağlığını değil bilişsel sağlığını da bozdu. Bu yapılan haksızlığı kınıyoruz ve Aysel Tuğluk’un bir an önce sağlık nedeni ile tahliye edilmesini talep ediyoruz.
‘CEZAEVLERİNDEKİ KOŞULLARIN MÜCADELESİ HEPİMİZİN SORUMLULUĞU’

Devletin gözetimi ve kontrolü altında olan bu alanlarda doğru olan işleyiş ne olmalıdır?

Cezaevlerinde kalan herkese, insan onuruna yakışır, insanca yaşama koşulları sağlamak devletin görevidir. Devlet gözetimi altında olan herkes aynı zamanda devletin koruması altında da olmalıdır. Bir şekilde suçlu bulunarak cezaevlerine gönderilmiş tüm kadınların insanca muamele görme hakkı vardır. Tüm bunların göz ardı edildiği, kadınların baskı ve zora maruz bırakıldığı durumlarda elbette istenmeyen sonuçlar ortaya çıkacaktır. Cezaevlerinin sayısının artması ile övünen bir ülkenin zaten cezaevi koşullarını çok da düşüneceğini sanmıyorum. Ancak cezaevlerindeki insanların hakları için mücadele etmek sadece cezaevinde kalmakta olanların değil, hepimizin sorumluluğundadır. O sebeple hepimiz cezaevlerinde de insanca yaşama koşullarının sağlanması için ses çıkarmalı, tepki göstermeli ve çaba harcamalıyız.

Cezaevinde maruz kaldığı kötü muamele ve çıplak arama dayatmasına karşı ses çıkaran Gazeteci Aslıhan Gençay'ın cezaevinde hem kendi yaşadıklarını hem de tanık olduklarını okumak için TIKLAYIN. 

Fotoğraf: MA

İlgili haberler
Kocaelili kadınlar: Bakanlık, savcılık ve cezaevi...

Kocaeli Kadın Platformu ve Kocaeli İstanbul Sözleşmesi İnisiyatifi Garibe Gezer'in ölümüne dair açık...

Garibe Gezer yüzlerce kişinin katılımıyla defnedil...

Garibe Gezer'in cenazesi polis ablukası altında, yüzlerce kişinin katılımıyla Dargeçit’te toprağa ve...

Cezaevinde işkence ve tecavüzü anlatmıştı; Garibe...

Kandıra Cezaevinde işkence görüp tecavüz edildiği belirtilen Garibe Gezer, "Yaşadıklarım duyulsun!"...