Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakış Açısından 6 Şubat Depremleri" raporunu açıkladı. "Bilime kulak asmamak, kar ve rant hırsı, eşitsizlik ve ayrımcılık öldürdü" denilen açıklamada doğala afetler üzerinden 6284'ün hedef alınmasına tepki gösterildi, "İstanbul Sözleşmesi’nin eşcinselliği teşvik ettiği ve aileyi tehdit ettiği söylemi, sel felaketinden kadınları koruyan yasaları sorumlu tutmak kadar akıl dışı bir itham" denildi.
Açıklamada, "Hazırladığımız raporla afetlerin toplumsal, siyasal ve sistemsel bir mesele olduğunu ortaya koymaya gayret ettik. Başta ülkenin geleceğini yönetmeye aday siyasi partiler olmak üzere tüm toplumun acil yapılacaklar listesine notlar düşmek istedik. Her cümlesine sahip çıkacak, takipçisi olacağız." denildi.
1999 Marmara depreminde “Deprem değil, binalar öldürür” denildiği hatırlatılan açıklamada, "6 Şubat depremlerinin ardından deprem değil; ayrımcılık, bilime kulak asmamak, rant, liyakatsizlik öldürür gibi cümleler kurduk. Benzerlerini Soma faciası sonrası 'Grizu değil ihmal öldürür' diyerek, her sel faciasından sonra ise; 'sel değil dere yatağını imara açmak öldürür' diyerek uyarmıştık. Dere yataklarının imara açılmasının nedenini çok iyi biliyoruz: yaşam hakkını hiçe sayan, kar ve rant odaklı politikalar." ifadelerine yer verildi. Ancak dere yatağına deprem çadırı kurmanın kader olarak izah edilmek istendiği, "Musibet yağıyor. Kadın cinayetlerini artıran, boşanma oranlarını patlatan kanun maddelerine kırmızı çizgi dersek daha çok belaya müstahak oluruz" açıklamaları yapıldığı belirtilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Bu düşünce sahibinindir deyip geçebilirdik. Ancak milyonlarca kadının hayatını ilgilendiren bu düşüncenin benzerleri iktidar pazarlığı masasında konuşuluyor ve kadınları şiddetten koruyan 6284 sayılı yasa tartışmaya açılıyor ise, bu büyük bir sorundur. Depremin afete dönüşmesindeki zincirleme insan ve sistem yol açtığı kayıplara kader demekle; İklim krizi nedeniyle dengesizleşen yağışın, ormansızlaşma ve betonlaşma nedeniyle sele dönüşmesini, kadına karşı şiddeti önleme amaçlı yasalara bağlamak arasında bir farkı yoktur.
Daha kötüsü; kadınlar ve çocukların hayatlarını tehdit eden bu tartışmanın, sıradan bir seçim pazarlığıymış gibi konuşulması, en geniş katılımla gereken tepkinin verilmemesidir. Daha da vahimi tepki verenlerin linç kültürüne maruz bırakılmasıdır.
‘LAİKLİK TÜM KADINLARIN ÖZGÜRCE YAŞAMASININ GÜVENCESİ’
İstanbul Sözleşmesi’nin eşcinselliği teşvik ettiği ve aileyi tehdit ettiği söylemi, sel felaketinden kadınları koruyan yasaları sorumlu tutmak kadar akıl dışı bir itham. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye destek verenlerin ya da yeterince ses çıkarmayanların, sıranın 6284’e geleceğini bilmeleri gerekirdi. Asıl amacın, kadın-erkek eşitliğinin önünü kesmek, her çeşit erkek ittifakını sağlamlaştırmak, kadınların toplumsal konumunu asker ve ucuz iş gücü doğuran kuluçka makineleri ve erkeklerin itaatkar hizmetçileri olarak sınırlamak olduğu açık.
Kaynağını laik hukuk sisteminden alan nafaka hakkı, medeni kanun, çocukları istismardan koruyan yasa ve sözleşmeler ile Anayasa’nın hedef alınması bu amaçlara hukuki zemin arayışıdır. Oysa ki, laiklik istisnasız tüm kadınların özgürce yaşamasının güvencesidir."
‘EŞİTLİĞİ KORUYAN YASALARDAN VAZGEÇMEYECEĞİZ’
Pandemi sürecinde toplumun önüne, önce TCK 103 çocuk istismarcılarının affı, sonra İstanbul Sözleşmesinden çekilme konulduğu hatırlatılan açıkalamda "Halkın ağır bedeller ödediği felaketi fırsat bilip kendi yararına döndürme siyaseti şimdi de ülke ekonomik kriz ve afetin sonuçlarıyla sarsılmışken, 6284 sayılı kadına karşı şiddetle mücadele kanunu ve 6251 sayılı İstanbul Sözleşmesi onay kanununu hedefe koydu. Çok yaralıyız ve çok öfkeliyiz. 6284’e şimdi afet koşullarında, kadına karşı şiddet artmışken daha çok ihtiyacımız var. 6284’ün etkin uygulanmamasının kaç kadının canına mal olduğunu bilen, dayanışmaya koşan her kesimden kadınlar olarak ayrımcılığın nasıl öldürücü olabildiğini biliyorduk, bir kez daha gördük. Ana dillerinde konuşurlarsa enkazdan kurtarılmayacaklarını düşünerek ses çıkarmayanlar, enkaz altında günlerce kurtarılmayı beklerken ses vere vere can verenler, bu ülkeye ve dünyaya herkesin ama herkesin duyması gereken ‘sesler’ bıraktılar. Bu sesler, istismara ses çıkaramayan çocukların, Emine Bulut’un kızının “anne ölme” feryadının, karanlık dehlizlerden imdadını duy(a)madığımız Konca Kuriş’in sesleri ile buluştu öfkemize karıştı. Yaralarımızı dayanışmamızla saracağız, eşitliği koruyan yasalardan vazgeçmeyeceğiz." ifadelerine yer verildi.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
İskenderun'da hurda satarak geçinen Aysel, sadece...
‘Çöpten topladıklarımı hurdacıya veriyorum. Birisini görünce oturuyorum çöpün kenarına, yorulduğumu...
Engelli çocuğuyla çadırda kalan Seher: Yardım yok,...
İskenderun’da tüm engellemelere rağmen sürdürdüğümüz #KızKardeşlikKöprüsü çalışmalarımızda Seher’in...
Depremden kurtulan çocuklar tarikatlardan da kurta...
‘Cemaat ve derneklerin depremden kurtulan çocuklarla kurduğu ilişkinin arka planında, bizzat devleti...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.