Eğitim emekçilerinin geçtiğimiz günlerde İstanbul’da öldürülen meslektaşları için bir araya gelip iş bırakarak alanlarda buluşmaları, herkeste heyecanı ve umudu büyütmüştü. Eğitim emekçilerinin yaşadığı tek sorun elbette şiddet değil. İş yerlerine baktığımızda eğitim emekçilerinin yaşadığı çeşitli sorunlar her yıl katlanarak artıyor ve buna çözüm olarak “Neden bütün sendikalar birleşmiyor?” sorusu da hemen hemen her okulda yankılanıyor.
Aslında bu iş bırakma eylemi de öğretmenlere yönelik şiddetin artmasıyla, itibarsızlaştırmayla, eğitimcilere yüklenen angaryayla, okullarda cemaat ve tarikatların at koşturmasıyla ve yoksullukla boğuşan eğitimcilerin haykırışları haline dönüştü. Eylem alanında içten ve gür bir sesle atılan sloganlar, artık bu kötü gidişata dur demenin zamanı geldiğinin sinyallerini veriyordu.
Eğitim emekçileri, yakın zamanda yayımlanan “Kamuda Tasarruf ve Verimlilik” genelgesi ile hem kendi haklarına yönelik hem de eğitimin kamusal bir hak olmasına yönelik bir saldırıyla baş başa. Peki, eğitimciler yalnızlaştırılarak, ayrıştırılarak yaşananları izlemekle mi yetinecek yoksa sendikal bürokrasiye kapılmadan tabandan güçlü bir ses olarak eğitim hakkına yönelik taarruzu püskürtecek mi? Bu soru önümüzdeki süreçte tartışılması gereken önemli bir nokta. Bu tartışmaya katkıda bulunabilmek açısından 10 Mayıs’taki eyleme ve eğitime yöneltilen saldırılara dair farklı iş yerlerinden 5 eğitim emekçisiyle görüştük.
ÖĞRENCİLER SAATLERCE YOLDA
“Kamuda tasarruf paketinde yeni okulların yapımına sınırlama getiriliyor. Oysa bunun tam tersi, her öğrencinin istediği nitelikteki okula gidebilmesi için ulaşım yerlerine yakın, her türden okulun yapılması gerekiyor. Öğrencilerimizin bazıları okumak istediği nitelikteki okula ulaşabilmek için her gün saatlerce yol gitmek zorunda.
Yeni okulların açılmasıyla birlikte aynı zamanda mevcut okulların da sağlık ve hijyen konusundaki gerekli bütün malzemelerinin temin edilmesi, kültürel, bilimsel, sanatsal, sportif altyapılarının tamamlanması ve desteklenmesi gerekiyor. Aksi taktirde okullar, geleceğimizin teminatı çocuklarımızın ve gençlerimizin içinde olduğu dört duvarla çevrili mekanlar olmanın ötesine geçemez. Bu bakımdan eğitimde tasarruf olmaz.”
TASARRUF TEPEDEN BAŞLASIN
“Sağlıkta şiddetten sonra okullarda şiddet olaylarını da sıklıkla görmeye başladık. Bir meslektaşımızın vefatı ile öğretmenlerin birlik olması ve alanlara inerek seslerini duyurma çabaları toplumsal farkındalık açısından oldukça olumlu oldu. Yeterli mi? Tabii ki hayır. Ama birlik olmanın, gücü de beraberinde getirdiğini ülkece görmüş olduk. Aramızda maalesef bu tip eylemlere katılmayan ya da ses çıkarmaya korkan meslektaşlarımız da var. Yine bu eylem sayesinde aslında korkmanın hiçbir şeye fayda sağlamadığını da görmüş oldular. Eğitimde şiddeti önlemenin yolunun yine eğitimden geçtiğini düşünüyorum. Şiddeti önlemenin yolu kamu spotları ile değil bizzat eğitimle, müfredatla olmalı diye düşünüyorum. Yeni yetişen nesle nasıl bir ailede büyüdüğüne bakılmaksızın, şiddetin sonuçları olduğunu anlatan sağlam bir müfredat hazırlanmalı. İnsan, doğa ve hayvan sevgisi aşılanmalı. Doğayı bir bütün olarak seven bir gençlik yetiştirilmelidir diye düşünüyorum.
Tasarruf en tepeden başlarsa samimi olduğu anlaşılır. Emekliye, işçiye, asgari ücretle çalışana tasarruf uygulanmasını doğru bulmuyorum. Kurumlardan, birden fazla maaş alanlardan, saraylarda yaşayanlardan tasarruf ediliyor mu, bunu görmek istiyoruz. Çiftçiden, üreticiden, hayvancılıkla uğraşanlardan tasarruf edildiğini görmek istemiyoruz. Üretime, emeğe saygı ve destek bekliyoruz. Bu ülke hepimizin. Gözü doymayanların, vatandaşın sırtından geçinenlerin, vergilerle zengin olanların ülkesi değil.”
OKULLARDA ÜCRETSİZ YEMEK VERİLSİN
“Yapılması gereken onca şey varken kamuda tasarruf tedbirleri öncelik olmamalıydı. Taşımalı eğitime son verilmeli mesela. Çocuklar ulaşabilecekleri ve istedikleri okullara gidebilmeli. Yeni okullar yapılmalı. Çocukların eğitim hayatı yollarda geçiyor. Çocuk ‘Bugün ne yiyeceğim’ diye düşünmemeli. Okullarda ücretsiz yemek verilmeli. Bazı çocuklar hem çalışıp hem okumak zorunda bırakılıyor. Bunun için bir şeyler yapılmalı. Her çocuk eşit şartlarda değil ama her birinden aynı performans bekleniyor. Bazı çocuklar aynı performansı göstermediğinde kendini ezilmiş hissediyor. Ama bu düzenin değişeceğine dair umudum var.”
EĞİTİMDE ÖZELLEŞTİRME KAPIDA
“Eğitimde hiçbir iyileştirme yapılmak istenmediğini, kamu tasarrufunun da özelleştirmelere hız vermek için bilinçli yapıldığını düşünüyorum. Meslek lisesi sağlık alanı öğretmeni olarak basitçe anlatayım: Akademik başarısı düşük olan öğrenciler bu okullara kaydediliyor. Fen ve nitelikli Anadolu liselerinde okutulan öğrencilerle aynı müfredatı okuyup üzerine anatomi, fizyoloji, ilaç bilgisi, mesleki uygulamalar gibi oldukça ağır meslek dersleri de alıyorlar. Bu da öğrencilerde yetersizlik duygusunu artırıyor ve psikolojik bozukluklara yol açıyor. Sağlıklı mutlu bir birey mi bekliyorsunuz yoksa yetersizlik duygusunun yol açtığı öfkeli, kırgın, boş vermiş gençler mi? Bazı veliler parasını verip özel okullarda yüksek notlarla çocuklarını okuturken bazıları da devlet okullarında kıyıma uğruyor. Aman, ne mi hissediyorum? Berbat hissediyorum.”
EĞİTİMDEN DEĞİL İTİBARDAN TASARRUF ET
“Yaşanan şiddet olaylarını bireylere ve olaylara indirgemeden toplumsal açıdan ele alıp hükümetin uyguladığı yanlış politikalar çerçevesinde değerlendirmeliyiz. Maalesef hükümetin ayrıştırıcı ve ötekileştirici dili ile başlayıp müfredatın bilimsellikten ve laiklikten uzaklaşarak düzenlenmeye çalışılması, mülakatla öğretmen atamaları, liyakatsiz yöneticiler, performans ve uzmanlık gibi uygulamalarla eğitim emekçileri değersizleştirilmiş ve şiddetin temeli atılmıştır. Tüm bunlara rağmen eğitim emekçilerinin şiddete karşı hep birlikte ortak grev kararı alıp uygulamasını, birlikte mücadelenin başlangıcı olarak düşünüp sevinç ve umutla karşıladım.
Aslında parasız ve ulaşılabilir olması gereken eğitim, sağlık, barınma gibi hizmetlerden tasarruf edilmesi kabul edilemez. Önce ‘Nas ne diyorsa, onu yapacağız’ diyerek ekonomiyi bu noktaya getirenlerin tasarruf yapması lazım. Eğitimden değil itibardan tasarruf olur. Yoksa şiddeti önlemede alacağınız tedbirler devede kulak kalır.”
‘TASARRUFA’ KARŞI BİRLEŞİK MÜCADELE
“Eğitimden tasarruf olmaz!’ sloganı biraz düşündürücü bakıldığında. Doğru düzgün ödenek alamayan devlet okulları kendi kendilerini idare etme mantığını yıllardır sürdürüyor. Okul idareleri de kermesler düzenleyerek, okul aile birlikleri yoluyla ‘bağış’ adı altında yardım topluyor. Esnaftan, belediyelerden destek isteyerek bir nebze idare etmeye çalışıyor. Şimdi de eğitimde “tasarruf” politikasının nasıl işleyeceği, kemerin daha nereye kadar sıkılacağı kuşku uyandırıyor. Fiziksel şartları iyi olmayan çok fazla okul varken, öğrenciler sağlıklı ve ücretsiz beslenme hakkından mahrumken, öğretmenler asgari ücretin altında güvencesiz istihdam edilmişken… Bunun yanında gitgide sayıları artan özel okullara tanınan ayrıcalıklar devam ediyor, eğitime harcanan bütçenin büyük bölümü din öğretimine harcanıyor. Bu yaşanan sorunlara karşı sendikaların, veli derneklerinin, sivil toplum örgütlerinin birleşik mücadele yürütmesi büyük önem taşıyor.
Fotoğraf: Evrensel
İlgili haberler
Yükü öğretmenler değil Bakan üstlensin
Eğitime ayrılacak payı öğretmeni de maliyeti üzerinden hesaplayan bir sistem var karşımızda. Öyle ki...
‘İçimdeki kız çocuğuyla yola devam ediyorum’
‘Sadece bir meslek sahibi olmak için mücadele vermiyorum, kadın olarak da bir mücadele veriyorum. Bu...
Kimin için tasarruf, kimden tasarruf?
Tasarruf kelimesi insana olumlu çağrışımlar yapsa da kamuda tasarrufun niteliğini anlamak için sorma...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.