Eğitim sorunları velinin sırtında kambur
Eğitimde yaşanan sorunlar artarken göçmen kadınlara kulak veriyoruz. Biri çocuğunun eğitim alması gerekirken çalışmak zorunda kalmasından, biri çocuğunun canı çektiği meyveyi alamamaktan dem vuruyor.

Okullar açıldı velilerin yükü de arttı. Kayıt parasından kırtasiye masraflarına, okul kıyafetinden, servisinden, beslenmesine...

MEB, tasarruf adı altında eğitimin bütün masraflarını velilerin sırtına yüklemiş durumda. Bir taraftan emekçinin verdiği vergiyi vakıflara, sermayeye aktarırken bu tasarrufla velinin sırtındaki kamburu arttırıyor. Ekim ayı Mecliste bütçe görüşmeleri başlayacakken gündemde görünmeyen göçmenlerin çocuklarının eğitimin sorunlarına değinmeye çalışacağız. Kapılarını çaldığımız Zeynep ve Sinem’e kulak vereceğiz.

OKULLARDA ÖĞRENCİ SINIFI TEMİZLİYOR

4 çocuğundan ikisi okula giden Zeynep’in kapısını çalıyoruz. Bir binanın bodrum katında 5 kişi yaşıyorlar. Zeynep'in bir kızı liseye, küçük oğlu da ortaokula gidiyor. Liseye giden kızının hafta sonları ve yaz tatillerinde bir işte çalıştığını saymazsak sadece eşi çalışıyor.

Zeynep’in tekstil sektöründe çalışan eşi, 25 bin liralık maaşının 7 bin 500 lirasını kiraya, 2 bin-2 bin 500 lirasını faturalara, 3 bin lirasını okula giden çocukların beslenmesine ve yoluna harcıyor. Maaştan geriye kalan 12 bin lirayı da eşinin yol masrafına ve mutfağa yetiştirmeye çalışıyorlar.

Zeynep uzmanların çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimi için sağlıklı beslenmelerinin ne kadar önemli olduğunu söylediklerini hatırlatıyor. “8-12 yaşındaki bir çocuğun sağlıklı beslenmesi için 8 bin lira aylık harcamamız gerekiyor” diyen Zeynep “3 çocuk için en iyi ihtimalle 24 bin lira yapıyor sağlıklı beslenmeye ayırmam gereken para. Peki bu hanenin yetişkinleri ne yiyecek? Kira, faturalar nasıl ödenecek?” diye soruyor.

Çocuklarının sağlıklı beslendiğini düşünüyor mu diye sorduğumuzda Zeynep, “Et, sebze, meyve... Ne kadarını alıp yedireceğim? Ne kadar sağlıklı besleyeceğim? Liseye giden kızım 16 yaşında ve sinemaya, tiyatroya gitmesi gerekirken çalışıyor. Liseye giden bir gencin üniversiteye hazırlanmak için geçirmesi gereken zamanı kendi çalışarak harcamak zorunda kalıyor” diyor. Okullardaki temizlik sorununa da değiniyor Zeynep: “Liseye giden kızımın sınıfında, öğrenciler sınıfın temizliğini yapıyorlar. Kendileri sınıflarını süpürüp siliyorlar. Sıralarının tozunu alıyorlar. Tuvaletlerini temizleyen kimse yok. Tuvaletlerin çok kötü olduğunu ve giremediklerini söylüyor kızım. Temizlik görevlisi çalıştırabilmek için biz velilerden para istiyorlar.”

‘ÇOCUKLAR BİLMEZ IRKÇILIĞI AİLELER ÖĞRETMEZSE’

Göçmen aile ve çocukların okullarda en çok yaşadıkları sorunlar nelerdir diye soruyoruz Zeynep'e ama sorumuza evli olup annesine ziyarete gelen büyük kızı cevap veriyor. Kendilerinin Türkmen olduklarını söylüyor, Türkçe bilmeyen çocukların ve velilerin en çok yaşadıkları sorunlardan birinin dil bariyeri olduğunu ve bazı okullarda hâlâ ayrımcılığın olduğunu anlatıyor: “Bazı Suriyeli aileler çocuklarını korumak için sokağa çıkarmıyor. Türkiyeliler ile çok görüştürmüyorlar. Okullarda Suriyeli çocuklar hep birlikte takılıyorlar. Bazı okullar da Suriyeli çocukları ayrı, Türkiyelileri ayrı sınıflara yerleştiriyorlar. Bu okullarda çocuklar kaynaşamıyor.” Bu şekilde uygulamalarla çocukların birbirlerine uyum sağlamalarının imkansız olduğunu söyleyen Zeynep’in büyük kızı, “Çocuklar bilmez ırkçılığı aileler öğretmezse” diye ekliyor.

Türkçe bilmeyen çocukların bir taraftan dil öğrenmeye çalıştığını, öğrenemeyenlerin de kendini “Haylazlığa verdiğini” söylerken çocukların bu şekilde eğitimden uzaklaştığını ve eğitimden soğuduğunu vurguluyor. Zeynep’in büyük kızına göre Türkiyeli ailelerin ırkçılığı çocuklarına yansıtmaları ve bunun okullarda Suriyeli çocuklara yansıtılması ve bazı öğretmenlerin göçmen çocuklara kötü davranması göçmen çocukları okullardan iten başlıca nedenler. Bir diğer mesele ise ekonomik sorunlar. Geçinmekte zorlanan ailelerin çocuklarını çalıştırmak zorunda kaldığını söylüyor ve ekliyor: “Her çocuğun en temel haklarından biri okula gitmek. Okula gitmesi, oyun oynaması, okuması gereken yaşta tekstilde, ayakkabıda, sanayide işçi oldular. Devlet eğitime gerektiği kadar önem vermiyor. Verseydi okullara gitmeyip çalışan çocukların ailelerine sorardı. ‘Bu çocuklar neden okulda değiller, çalışıyorlar’ diye. Aileler de durumumuz olmadığı için diyecekti. Devlete o ailelere destek sunacaktı ki çocuklar okula gidebilsinler. Bilmiyorlar mı kaç çocuk okula gidemiyor? Neden? Çünkü devlet eğitime ve emekçi çocuklarına önem vermiyor.” Zeynep’in büyük kızı eşinin de kendisinin de çalıştığını söyleyerek geçinemediklerini belirtiyor ve sitem ediyor: “ İki kişi çalışıyoruz, zar zor geçiniyoruz. Ne Türkiye'den çıkabiliyoruz, ne insanca yaşayabiliyoruz.”

‘BENİM BİLE TADINI BİLMEDİĞİM BİR MEYVE ANANAS’

Sinem, bir oda bir salonu olan bir evde 3 çocuğu ve eşiyle yaşıyor. Eşi 30 bin lira maaş ile 5 kişinin geçimini sağlamaya çalışıyor. Eşinin çalışma izni olduğu için sigortalı çalıştığını söyleyen Sinem, en küçük kızına hamileyken devlet hastanesine gittiğinde ücretli hastaneye gitmiş gibi para ödemiş. Sonra eşinin sigortasını iptal ettirmek zorunda kalmışlar.

Sinem’e eğitimde ne gibi zorluklar yaşadığını sorduğumuzda ilk cümlesi “Yetişemiyorum” oldu. En çok okul masrafları ve beslenmenin kendilerini zora soktuğunu söyleyen Sinem, “Beslenmesine makarna, çikolatalı ekmek koyabiliyoruz. İmkanlarımızın olduğu sürece meyve, kuru yemiş koymaya çalışıyoruz. Sadece beslenmeye haftalık 1000 lira gidiyor. Bir çocuk için aylık 4 bin lira beslenme masraflarına gidiyor” diyor.

İki yıl önce çocuğu ana sınıfına giderken okullarda bir öğün ücretsiz yemek verildiğini hatırlatıyor Sinem. Bu uygulamanın onu çok rahatlattığını anlatıyor. Şimdi ise bir meyveyi dahi okula giden iki çocuğu için yarıya böldüğünü ve beslenmesine böyle koyduğunu söylüyor. Okullarda çocukların birbirlerinin getirdiği yemekleri istediğini söyleyen Sinem, “Geçenlerde oğlumun bir arkadaşı ananas alıp getirmiş. Bir haftadır ‘Anne bana ananas al, okula götüreyim’ diyor. Benim bile tadını bilmediğim bir meyve ananas ve pahalı. Dolayısıyla alamıyorum. Kendimi kötü hissediyorum yetemeyince. Çaresiz hissediyorum” diyor.

Sinem küçük bir bütçe hesabı yapıyor. Pazar ve markete 1500 lira, kira 7 bin 500, faturalar 2 bin... Ana sınıfına giden kızı için okula verdiği aylık aidat 650 lira. Kayıt parası için 2 bin lira, kırtasiye masrafları için de 3 bin 500 lira istemişler. İlkokula giden diğer çocuğuna ise 600-700 lira harcadığını söylüyor. Geçen seneden kalan bazı malzemeleri tekrar kullandıklarını söyleyen Sinem, “Geçtiğimiz yıl okul kıyafetini bir yaş büyük almıştım. Bu yıl da bir takım yedek aldım 1000 liraya. En küçük çocuğuma da mama, bez alıyorum, haftada 2 paket gidiyor. Hafta sonuna yetişemiyoruz. Okullar açıldıktan sonra daha çok zorlaştı. Evde olsa önüne ne indirsem onu yemek zorunda. Okulda öyle olmuyor” diyor.

YAŞADIKLARIMIZIN NEDENİ EMEĞİMİZİN KARŞILIĞINI ALAMAMAK

Sinem'e yaşadıkları bu sorunların neden kaynaklandığını soruyoruz. “Yaşadıklarımızın sebebi eşimin emeğinin karşılığını alamaması. Sürekli markete, pazara zam geliyor. Ama eşimin maaşına zam gelmiyor. Kiraya, faturalara zam geliyor. Bu nedenle hep yemekten kısıyoruz. Kış kapıda, hiç düşünemiyorum ne yapacağız diye. Okullar açıldıktan sonra pazartesi bizim kabusumuz oldu. Hafta sonunu iple çekiyoruz. Haftanın başında hafta sonunu düşünür haldeyiz" diye yanıtlıyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
‘Göçmen öğrenciler yalnız değildir’

‘Geçen duruşmada, ‘Karabük’te ırkçılık vardır-yoktur’ tartışmasına Karabüklü faşistler nokta koydula...

Devlet okul öncesi eğitimi değil, dini garantiye a...

Okul öncesi eğitimdeki çocuklara zorunlu din dersi kararını değerlendiren Dr. Tomris Cesuroğlu, dind...

Okullarda zil ‘tasarruflu’ çalacak: Temizlik veli...

Tasarruf gerekçesiyle okullardaki temizlik personeli sayısı azaldı, okulların birçok ihtiyacında old...