Devlet okul öncesi eğitimi değil, dini garantiye aldı
Okul öncesi eğitimdeki çocuklara zorunlu din dersi kararını değerlendiren Dr. Tomris Cesuroğlu, dinde bahsedilen temaların 4-6 yaş arası çocukların anlayabilecekleri bir dönem olmadığını vurguladı.

20’nci Milli Eğitim Şurasında alınan 128 tavsiye kararından biri olan “okul öncesi eğitimdeki çocuklara din eğitimi verilmesi” kararı kabul edildi ancak, 5 yaş okullaşma oranının yüzde 100’e ulaşması için okul öncesi eğitimin zorunlu ve ücretsiz olması önerisi kabul edilmedi.

“Temel Eğitimde Fırsat Eşitliği” başlığı altında alınan bu kararları değerlendiren Toplum Sağlığı Uzmanı Dr. Tomris Cesuroğlu, okul öncesi eğitimin çocukların gelişimi için zorunlu ve ücretsiz olması gerektiğine dikkat çekerken, okul öncesi dini eğitimin çocuklar için barındırdığı risklere dikkat çekti.

Dinde bahsedilen temaların 4-6 yaş arası çocukların anlayabilecekleri bir dönem olmadığını vurgulayan Cesuroğlu, cennet/cehennem gibi kavramların çocukların soyut düşünme dönemleri olmadığı için gelişimlerini olumsuz etkileyebileceğine dikkat çekti.

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ

Türkiye’deki eğitim sisteminin toplamına dikkat çeken Cesuroğlu, okulların kapatıldığı dönemde eğitim sorununun derinleştiğini söyleyerek “Eğitim sistemi çocukların geleceğe yönelik iyi bir şekilde yetişmesine odaklanmıyor. Eğitim sisteminin çok büyük oranda tek bir hedefi var; çocukları ve gençleri sınavlara hazırlamak. Son derece rekabetçi bir sistem. Tabii bu, çocukları geleceğe, hayata hazırlama hedefinden çok uzaklaştırıyor bizleri. Rekabetçi ve sınav odaklı eğitim sistemi öğrenciye, geleceğimize zarar veren bir durum” diyor.

Konuşmasında eğitimdeki eşitsizliğe de dikkat çeken Cesuroğlu şöyle devam ediyor: “Şehirli, eğitimli bir ailenin çocuğunun aldığı eğitimle, şehrin kenarında yaşayan ve eğitimsiz bir ailenin çocuğunun aldığı eğitim arasında dağlar kadar fark var. Bu fark sadece gittikleri okullar ve öğretmenlerden kaynaklanmıyor, sadece para ve imkân meselesi de değil, bu fark okul öncesi eğitimde başlıyor. Zekanın yüzde 90’ı okul öncesi dönemde gelişiyor. Özellikle muhakeme becerisi, analitik düşünce, problem çözme becerileri, bunun temelleri hep okul öncesi dönemde atılıyor. Hal böyle olunca okul öncesi dönemde evde de yüksek eğitimli yetişkinlerle yetişen bir çocuk ile evde ama düşük eğitimli ebeveynler arasında yetişen çocuk arasında ciddi bir fark oluyor. İzledikleri televizyon programları, evde konuşulanlar, kitap sayısı, çocuğa ilgi farklı.”

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM ÜCRETSİZ OLMALI, 3-6 YAŞI KAPSAMALI

Daha henüz çocukken başlanan yarışta fırsat eşitliğini yaratmanın gerekliliklerine vurgu yapan Cesuroğlu, okul öncesi eğitimin burada önemini vurguluyor: “Eğitimde fırsat eşitliğini yaratmak için yapılması gerekilen bir numaralı şey okul öncesi eğitim. Okul öncesi eğitim Türkiye’de ne yazık ki mecburi değil, insanlar çocuklarını devletin anaokulu da olsa para vererek gönderebiliyor, veyahut özel anaokullarına gönderiyorlar. Yani eğer çok dar gelirliyseniz çocuğunuz okul öncesi eğitim alamıyor, en fazla bir devlet okulunun anasınıfına gidebilir. Ama bu arada devlet anasınıfları geçtiğimiz yıl hep kapalıydı. Burada tekrar yoksulların okul öncesi eğitim açısından dezavantajlı olduğunu görüyoruz. Şu noktada yapılması gerekilen şey okul öncesi eğitimin devlet tarafından kapsanarak zorunlu okul öncesi eğitimin 3-6 yaş grubundaki çocuklara sunulması ve ücretsiz olması.”

Devletin bu kapsamda bir politika izlemediğini ve bunun çocukların geleceğine ve yaşamlarına mal olduğunu belirtiyor Cesuroğlu, “Pandemide de gördük, devlet eğitime yatırım yapmıyor bu konuda önceliği ya da istekliliği yok. Pandemi döneminde normalde öğretmen, derslik sayısının artırılması gerekiyordu ki devlet normal zamanda yapması gereken yatırımı dahi yapmadı. Son 15-20 yılın en düşük öğretmen alımı yapıldı geçen yıl. Okula, öğretmene bütçe ayırmadı, bazı okulları tadilata aldı ve bu tadilatlar hiç bitmedi. Derslik sayısı dahi azaldı, okullar birleştirilmek zorunda kaldı. Görüyoruz ki devletin, hükümetin eğitime yatırım yapmaya niyeti yok.”

Gelişmiş bir toplum için eğitimin önemini hatırlatan Cesuroğlu, “Eğer gelişmiş bir toplum yaratmak istiyorsanız yapmanız gereken yatırımın esas olarak okul öncesi eğitim olduğu son derece net. Burada bilişsel, sosyal ve fiziksel becerilere ağırlık vermeniz gerektiği gayet ortada” vurgusunu sözlerine ekliyor.

Fotoğraf: Cesuroğlu'nun kişisel arşivi

KURAN KURSLARI OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDEN Mİ SAYILACAK?

Okul öncesi eğitimin devlet garantisi altına alınmayışına tepki gösteren Cesuroğlu, bunun karşısında okul öncesi dini eğitimin zorunlu olması kararına ise şu sözlerle yanıt veriyor: “Şura’da alınan okul öncesi eğitimde din eğitimi verilmesi kararının iki tane yansıması var. Bunların birincisi Kuran kursu gibi yerlerde verilen eğitimin okul öncesi eğitim gibi sayılması, ikincisi de okul öncesi eğitim veren anaokulu ve kreşlerde din derslerinin yer alması. Bunun için de dinle ilgili eğitim alan imam hatip, ilahiyat mezunu gibi kişilerin bu tür kurumlarda öğretmen olarak görevlendirilmesi söz konusu olabilir. Her ikisi de ciddi bir şekilde sorunlu. Okul öncesi eğitiminde esas hedeften uzaklaşarak konunun din eğitimine çekilmesi çok ciddi bir risk taşıyor. Ezbere dayalı bir din eğitimi çocuğun ileride zeka, sosyal, fiziksel gelişimine somut katkısı olmayacak. Ayrıca okul öncesi din eğitimi vermeniz o çocuğun dindar olmasını da sağlamayacak ya da dini öğrenmesini de sağlamayacak çünkü bu dönem yaş grubu soyut kavramların henüz yerleşmediği bir dönem. Din eğitiminde bahsedilen, cennet cehennem, vahiy, peygamber gibi kavramların tam olarak algılanabileceği bir yaş grubu değil. Okul öncesi dönemde çocukların oyunlarla, hikayelerle yetiştirilmesi gerekiyor. Din eğitimi ya da dini değerler verilecekse de çok hafif bir şekilde oyunlarla, hikayelerle yapılması gerekiyor bunun. Bu şekilde ne yazık ki geleceğe yönelik yetiştirilmiş bir toplum hedefinden uzaklaşıyoruz. Eğer erken yaş dönemi çocukları o dönemde ödül ve ceza, cennet ve cehennem vurgusuyla yetiştirmeye kalkarsak bu çocukların ruh sağlığı üzerinde etkiler bırakabilir. Okul öncesi eğitim çocukların kesinlikle oynayarak öğrenecekleri yerler olmalı. Yani onlara ders verilmesi zorla bir şeylerin yaptırıldığı yerler olmamalı. Verilecek eğitimin tüm bileşenleri oyunun içine yerleştirilmeli. İyi yapılandırılmış oyunlar, çocukların zeka gelişimine katkı sağlar, sosyal gelişime katkı sağlar, çocukların ufuklarını açar, dar kalıplardan çıkarır.”

Türkiye’de dar gelirli ailelerin çocuklarının daha iyi eğitim görmesi için özel okula gönderemeyecekleri yerde hali hazırda cemaat, sıbyan vakıf gibi yerlere yönlendirildiğine dikkat çeken, Cesuroğlu, “Devletin çocuk ve gençlerin eğitimiyle ilgili sorumluluklarını bu tür kurumlara bırakması örneğini en çok yurtlarda görüyoruz. Yurtlar devletin sorumluluğunda olması gerekirken bu vakıflara, cemaatlere bırakılıyor. Bu şekilde de öğrencilerin ciddi baskı altına girmesine sebep olurken, kendi dünya görüşlerinin yayılmasını isteyen vakıfların aracı oluyor öğrenciler. Okul öncesi eğitim ücretsiz bir şekilde devlet tarafından karşılanmadığında benzer bir durum söz konusu olacak. Devletin devletliğini yapması gerek ve tüm vatandaşlarının temel eğitimden nitelikli bir şekilde yararlanmasını sağlaması gerekiyor.”

Cesuroğlu, son olarak devletin okul öncesi eğitim politikasında “okul öncesi eğitim bilimine” kulak vermesi gerektiğini, bilimin ışığında çalışmalar yapması gerektiğini öneriyor.

Manşet fotoğrafı: Freepik

İlgili haberler
Sıbyan mektebinin ‘korkunç’ dünyası!

Denetimden muaf sıbyan mektepleri çocukların hayatını kabusa çeviriyor. Çocuklar, ailelerine günahka...

Sıbyan mektepleri gerçeği: Çocuklarda travma, aile...

Çocuklarının ömür boyu taşıyacakları travmalar yaşadığının farkında oldukları halde sıbyan mektebine...

Okul öncesi dönemde din eğitimi

Erken yıllarda verilen dini eğitimle birlikte “günah” ve “cezalandırılma” kavramlarının kullanılması...