Eğitim çıkmazından nasıl çıkılır!
Kaynakların özel okullara akıtıldığı, öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin taleplerini yok saydığı eğitim sisteminde 21 yıldır öğretmenlik yapan kadın eğitimci, gelinen noktayı özetliyor.

Bilindiği üzere 17 Eylül’de okullar açıldı. Milyonlarca öğrenci ve yüz binlerce öğretmen ders başı yaptı. Milli Eğitim Bakanlığının resmi verilerine göre 2016/2017 eğitim öğretim yılında 14 milyon 731 bin 376’sı resmi, 1 milyon 217 bin 755’i özel okulda olmak üzere toplam 17 milyon 702 bin 938 öğrenci örgün eğitim, 1 milyon 753 bin 807 öğrenci açık öğretimde eğitim aldılar. Bu eğitimi veren sayıları neredeyse bir milyonu bulan öğretmenlerin (toplam 989 bin 231) 868 bin 269’u resmi, 120 bin 962’si özel okullarda görev yaptı.

Ben ve ailem bu istatistiklerin canlı bir parçasıyız. 21 yıldan beri Milli Eğitim Bakanlığında sınıf öğretmeni olarak çalışmaktayım. Eşim de 19 yıldan beri yine aynı bakanlıkta Türkçe öğretmenliği yapmakta ve iki oğlum Anadolu lisesi öğrencisi. Dışardan bakan bir göz olarak değil, işin mutfağında, tam ortasında, bir eğitimci, veli ve anne olarak yazıyorum bu satırları.

Baştan söylemeliyim ki, 21 yıllık meslek hayatımda tanık olduklarım, yaşadıklarım bir yazının sınırlarını zorlayacak denli fazla ve eğitim konusu sayfalara, kitaplara sığmayacak kadar çok fakat, kendi açımdan önemli bulduğum noktaları tanıklık ettiğim durumları, sorunları elimden geldiğince ifade edebilmeyi umuyorum.

YENİ BAKAN BİR UMUT MUYDU?
Okullar açılmadan kısa bir süre önce Milli Eğitim Bakanının değişmesi genel olarak eğitim camiasında olumlu bir hava estirdi. Yeni Milli Eğitim Bakanının olumlu söylemleri, sorunlara yapıcı yaklaşımı, öğretmenleri önemseyen tutumu, akademisyen kimliği, eğitimci tecrübesi pek çokları için olumlu bir puandı. İlk icraat olarak öğretmen şikayet hattı kaldırıldı. Büyük tepkiler aldığı halde uygulanmak istenen performans sisteminin uygulanmayacağı açıklandı. Bu ilk uygulamalardan yola çıkıp durum değerlendirmesi yapanlar, sanki Bakanın elinde sihirli bir değnek varmışçasına her sorunu çözeceği umuduna kapıldılar. Böyle düşünenlerin gözden kaçırdığı en önemli nokta mevcut yapının ve ona yön veren politikaların birbirine sıkı sıkıya kenetlendiği gerçeğini görememeleri idi. Zaten olmaması gerekenlerin ortadan kaldırılması sorunların çözülmesi anlamına gelmiyordu. Bakanın kendi inisiyatifini, akademik birikimini, eğitim sorunlarını çözme çerçevesinde ne kadar kullanıp kullanamayacağını tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok sanırım.

Anayasadaki eşit, parasız eğitim hakkının gereğince uygulanmaması, tam tersine dezavantajlı ailelerin çocuklarının iyi bir eğitime ulaşmalarının her geçen gün zorlaşması, özel okullara teşviğin artırılması, var olan eğitimin niteliğinin azaltılması, yapboz tahtasına dönen sınav sisteminin varlığı, öğretmenlerin mali ve mesleki zorlukları, derslik ve okulların fiziki ve idari yapısının yetersizlikleri, atanamayan öğretmenler, öğretmensiz sınıflar, örgütlü mücadelenin önündeki sorunlar, bilimsellikten, evrensel düşünceden uzak, sorgulamayan araştırmayan bireyler yetiştirmeye endeksli müfredat gün gibi ortada. Hal böyle iken çok özendiğimiz Finlandiya eğitim sisteminin yetkili bakanı dahi gelse ve Milli Eğitim Bakanının koltuğuna otursa, eminim bu kangren haline getirilmiş yapıyı düzeltemez.

ÇOCUKLARIMIN DA ÖĞRENCİLERİMİN DE GELECEĞİNDEN ENDİŞELİYİM
Her şeyden önce bir anne olarak kendi çocuklarımın geleceğinden son derece endişeliyim. Üç yıl sonra üniversite sınavına girecek iki oğlumun nelerle karşılaşacağını hiç bilmiyorum. Son anda yeni bir sınav sisteminin uygulanıp uygulanmayacağının garantisi yok. “Gelecek yıl hangi dershaneye göndersek, yoksa son iki yıl özel okula mı alalım, özel ders mi aldıralım, bunların mali olarak altından kalkabilecek miyiz” diye şimdiden kara kara düşünüyoruz. Üniversiteyi kazandıkları taktirde ekonomimiz ne durumda olacak düşüncesi bile beni açıkça korkutuyor. “Üniversiteyi bitirdikten sonra Türkiye’de yaşamak istemiyoruz” sözlerini kendi çocuklarımın ağzından duymak durumun vahametini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor sanırım.

Bir öğretmen olarak öğrencilerimin geleceğinden çok daha endişeliyim. Şu anda görev yaptığım okula devam eden ailelerin büyük bir çoğunluğu dar gelirli aileler. Onların çocuklarını sıkıştıklarında özel okula gönderme gibi bir alternatifleri yok. Hatta ortaokul ve lise bitimindeki sınavlara hazırlanmaları için dershaneye bile gönderecek parasal güçleri yok , ama onların da her anne baba gibi tek arzuları çocuklarının okumaları ve iyi birer meslek sahibi olmaları. Bu sistemde bunun ne kadar zor hatta imkansız olduğunu görmek çok üzücü.

EĞİTİMCİLERİN FİKİRLERİNE ÖNEM VERMEYEN BAKANLIK ANKET YAPIYOR
Bunlardan daha da üzücü olan “-mış gibi” yapılan ama gerçekte bir karşılığı olmayan, göstermelik, geçici birtakım uygulamalar. Buna en iyi örnek okullar açılmadan önce yapılan iki haftalık mesleki seminer çalışmalarımız sırasında öğretmenlere verilen, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan “Bir Milyon Öğretmen Bir Milyon Fikir” adlı anket. Anketin ilk satırlarında şu ibare yer alıyor : “Bu çalışma, öğretmenlerimizin güncel eğitim politikaları konusunda farkındalıklarını sağlamalarının yanı sıra tecrübeleri çerçevesinde bakanlık politikalarının gelişimine katkı sunmaları amaçlanmaktadır” Ankette yer alan sorular ise şunlar:

- Sizce Bakanlığımızın yeni dönemde eğitimle ilgili olarak odaklanması gereken en temel üç sorun nedir? Birkaç cümle ile gerekçelendiriniz.
Yapısal sorunlar
Mesleki sorunlar
Eğitim kalitesine yönelik sorunlar
- Bakanlığımızın yürüttüğü faaliyetler içerisinde en başarılı bulduğunuz üç temel uygulama nedir? Birkaç cümle ile gerekçelendiriniz.

Yapısal uygulamalar
Mesleki uygulamalar
Eğitim kalitesine yönelik uygulamalar

- Sizce okulunuzda acil çözüm bekleyen üç temel sorun nedir? Birkaç cümle ile gerekçelendiriniz.

- Türkiye’de eğitim ve öğretim kalitesini artırmak için üç temel çözüm öneriniz nedir? Birkaç cümle ile gerekçelendiriniz.

Ankette şu açıklama da yer alıyor: “Anket sonuçları öğretmenler arasından seçilecek bir kişi tarafından rapor haline getirildikten sonra okul müdürünce ilçe ARGE birimine iletilecek, ilçe ARGE birimleri okullardan gelen raporları içerik analizine tabi tutarak İl Milli Eğitim Müdürlüklerine bağlı ARGE birimlerine iletecek, il ARGE birimleri hazırladıkları il raporunu 19 Ekim 2018 tarihi mesai bitimine kadar [email protected] adresine ileteceklerdir”

Meslek hayatımın ilk gününden beri belki onlarca kez yeni müfredat, ders kitaplarının niteliği ve içeriği, eğitimin sorunları konusunda anket doldurduk. Bu da onlardan bir tanesi. Yalnız adı daha ilgi çekici! Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde ARGE birimlerinin olduğunu ilk kez bu anket sayesinde öğrenmiş oldum. Anketi doldurarak “Bakanlık politikalarının gelişimine katkı sunma” mutluluğunu da ilk kez yaşıyorum!
Milli Eğitim Bakanlığı eğitimcilerin fikirlerine bu kadar önem vermiş olsaydı zaten bu halde olmazdı.

Ülkemizdeki demokrasi, adalet ve ekonomi mekanizmaları olması gerektiği gibi işlediği zaman, eğitimin de var olan tüm sorunları çözülebilecek. Buna bütün kalbimle inanmak ve umut etmek istiyorum.

İlgili haberler
EĞİTİMİN DURUMU: Kaynaklar özel okul ve imam hatib...

Eğitim Sen, 2018-2019 eğitimin durumunu ortaya koyduğu bir rapor hazırladı. Rapor, özellikle 4+4+4 u...

Eğitim emekçisi kadınlar kriz korkusu içinde çare...

Kriz yok denilse de zamlar, işsizlik, yoksulluk her bir yanımızı sarmış durumda... Kadın öğretmenler...

Psikolojimiz bozuk da sor bakalım neden?

Emine Akçay’dan İsmail Devrim’e... Bu ülkenin yoksulları canından vazgeçecek noktaya gelirken asıl s...