Bu sefer tutmadı, çünkü…
Ayaklarına takılan gerçekleri, devletin her bir kurumunu ‘trolleştirerek’ kapatmaya çalışıyorlar… Dört bir koldan teröristleştirme ve itibarsızlaştırma girişimlerine, korkunç bir şiddete sarılıyorlar.

Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesine kayyum atanmasına karşı yükselen tepki yalnızca üniversitelerde değil, pek çok kesimin desteğini alarak sokakta da büyüdü. Öğrencilerin kampüs içinde açtığı sergide yer alan bir resim üzerine “dini değerlere saldırıyorlar” söylemiyle büyük bir vaveyla koparıldı; fatura üniversitedeki LGBTİ örgütlenmesine kesildi, İçişleri Bakanından kayyum rektöre ve hatta CHP sözcüsüne kadar hedef gösteren açıklamalar yapıldı. İki öğrenci “halkın bir kesimini diğer kesim aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme” suçundan tutuklandı. Tepki eylemleri büyük bir devlet şiddetiyle karşılaştı, onlarca gözaltı, kötü muamele, şiddet yaşandı… Öğrencilerin direnişinin toplum nezdindeki meşruiyetini kırmak için LGBTİ’lere yönelik nefret söylemlerine ve din bezirganlığına sarılmış durumda iktidar. Bu, ilk kez gördüğümüz bir şey değil.

Gezide “Camiye ayakkabıyla girdiler, bira içtiler”, “Başörtülü bacılarımıza saldırdılar”, 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşünde “Ezan okunurken slogan attılar”, İzmir’de “Minareden Çav Bella çaldılar” cümleleri hatırımızda… Mayıs ayında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın eş cinselleri hedef alan açıklamasının ardından iktidar sözcüleri Erbaş’a birbiri ardına destek vermiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Erbaş’ın sözlerine dönük eleştirilerin “İslam’a yönelik fütursuz saldırılar” olduğunu söyleyerek, açıklamalara tepki gösteren baro ve meslek odalarının yapılarını değiştirmeye gerekçe haline getirmişti. İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırılar sözleşmenin “eşcinselliği teşvik ettiği için” yürürlükten kaldırılması gerektiği propagandasıyla yapılmıştı. Şimdi de Boğaziçi Üniversitesinde süren direniş İçişleri Bakanı’nın “LGBT sapkınları”, Cumhurbaşkanının “Siz öğrenci misiniz, terörist mi?... LGBT yok böyle bir şey bu ülke millidir manevidir ve bu değerlerle geleceğe yürümektedir” söylemlerinde olduğu gibi aynı biçimde saldırı altında. Toplumsal mücadeleleri din istismarı ve homofobik nefret söylemiyle en gerici duygulara seslenerek bölme girişimi yine devrede. Din bezirganlığı ve LGBTİ’lere yönelik nefret söylemi, toplumu iktidar menzilinde tutmak ve yükselen dalganın etki gücünü zayıflatmak için sürekli el yükseltilerek gündeme sokuluyor.

Ayaklarına takılan gerçekleri ise, devletin her bir kurumunu “trolleştirerek” kapatmaya çalışıyorlar. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı 15 Temmuz’dan giriyor, Orta Asya’dan çıkıyor, Emniyetin sosyal medya hesapları adeta paralı bir trol hesabı gibi kes-biç görüntüler servis edip, büyük harfli, emojili lakayıt tweetler atıyor, dört bir koldan yalan dolana, nefret ve düşmanlığa, teröristleştirme ve itibarsızlaştırma girişimlerine, sokakta, gözaltında, mahkeme salonlarında korkunç bir şiddete sarılıyorlar.

Ancak çeşitli fabrikalardan gelen izlenimler gösteriyor ki; öğrencilerin baş eğmemesine yönelik olumlu duygular LGBTİ’lere yönelik nefret söylemleri ve din bezirganlığı ile geriye çekilmeye çalışılsa da, muhafazakar işçilerde dahi iktidarın beklediği etkiyi göstermiş değil. Bunda her toplumsal itirazı “kutsallara saldırı” söylemi ile alt etmeye çalışan iktidarın dini-milli duygu istismarının imkânlarının bir sınıra yaklaşmasının etkisi var. Ama asıl neden; ne eğitim, ne iş, ne gelecek, ne söz hakkı tanınan gençlerin biriken öfkesinin kayyum rektörde toplanıp bir mücadeleye dönüşmesinin toplum nezdindeki meşruiyeti… Giderek yoksullaşan ve gelecek kaygıları büyüyen geniş kesimlerin çocuklarına bir gelecek sunamayışlarının gerçek nedeninin iktidar politikaları olduğunu daha iyi görmesi...

Bir plastik fabrikasında çay molasında yürüyen tartışmada, “Senin derdin öğrencinin okuluna çomak sokmak mı olmalı şu dönemde? O öğrenciyi okula gönderebilmek için akla karayı seçen ana baba işini kaybetmekle karşı karşıya, sen asıl bununla ilgilenen...” diyerek iktidarı eleştiren işçiye AKP’li olduğu bilinen işçilerin onay vermesi bir örnek. İçlerinde ağırlıkla işçi kadınların olduğu bir WhatsApp grubuna trollerin hazırladığı “yalanlar/gerçekler” görselini atan kadına “Asıl ben sana gerçek ne anlatayım; benim oğlum iki üniversite bitirdi, iş bulamıyor, komşumun öğretmen kızı kaç yıldır atanamadığı için bunalımda, iki ay önce intihar girişiminde bulundu. Sen onu bırak, bu gerçeklere bak, bu gençler isyan etmesin de ne yapsın?” cevabının aldığı büyük destek bir başka tekil, ama önemli örnek.

Açlıkla özgürlük, yoksullukla söz hakkı, gelecek kaygısıyla geleceğe sahip çıkmak arasındaki bağların açık bir biçimde kurulabilmesine olanak sağlayan bu zemin, bir yandan hükümetin her hak talebini teröristleştiren söyleminin etkisini azaltırken, bir yandan da mücadele öznelerinin genişliğini ve birleşme olanaklarını da ortaya seriyor.

Meselenin sadece kayyum rektör olmadığını, gençlerin bugünlerine ve yarınlarına ilişkin söz hakkı istediklerini, buna hakları olduğunu, çünkü büyük bir geleceksizlikle karşı karşıya bırakıldıklarını, bunun meşru olduğunu kendi gerçeklerinden tartarak hisseden geniş kesimlerin nüve halindeki sahiplenişi büyütülmeli.


İlgili haberler
LGBTİ ve kadınlara dönük özel saldırıların gösterd...

Kadınların ve LGBTİ'lerin eşitsizliğe uğramadığı, karar süreçlerinde söz sahibi olduğu, şiddete karş...

LGBTİ'leri hedefe koyan söylemler ne gösteriyor?

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kayyum rektör protestoları sırasında iktidar kanadından LGBTİ'l...

‘Artık beklentilerimiz de aldığımız ücret gibi asg...

Maddi zorluklar yaşayan üniversite öğrencileri okurken bir yandan da çalışmak zorunda kalıyor. Mezun...