Boğaziçi Üniversitesine kayyum rektör Melih Bulu’nun atanmasının ardından başlayan protestolar bir ayı geride bıraktı. Bu süre zarfında öğrencilerin gerçekleştirdiği birçok eylemde polis yığınağı ve sert müdahalelerle karşılaşıldı. Son olarak geçtiğimiz gün Melih Bulu’nun talimatıyla kampüse giren polisler, bir günde tam 159 öğrenciyi gözaltına aldı. Aynı günün akşamında Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Twitter hesabından öğrencileri “harekete geçirdiğini” iddia ettiği bir karar belgesi yayınladı. Melih Bulu imzalı belgede, üniversitenin aday topluluklarından LGBTİ Çalışmaları Kulübü’nün “düzenlediği sanat sergisi ve odasında bulunan yasadışı yayınlar nedeniyle” kapatıldığı ifade ediliyordu.
Her ne kadar Fahrettin Altun söz konusu kararın gündüz yaşanan eylemlerin nedeni olduğunu iddia etse de, öğrencilerin karardan haberdar olmadığı kısa sürede gün yüzüne çıktı. Hatta öyle ki, söz konusu kararın topluluk üyelerine iletilmemiş olması ve soruşturma numarası sorgulandığında bir yanıt alınamaması nedeniyle önce belgenin sahte olduğu düşünüldü. Ancak ertesi gün kararın topluluk üyelerine tebliğ edildiği açıklandı. LGBTİ+ Çalışmaları Topluluğu’nun kapatılmasının ardından sosyal medyada birçok tepki gündeme geldi. “Boğaziçi değerlerini bilen, metal müzik dinleyen bir rektör” olduğunu söyleyen kayyum rektörün göreve geldikten sonraki ilk icraatlarından biri de Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü’nün (BÜKAK) ve LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nün (BÜLGBTİ) ortak kullandığı odanın kilidini değiştirmek oldu. Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlileri Olcay Akyıldız, Cemre Baytok, Can Candan ve Feyzi Erçin’in yaptığı açıklamaya göre, 29 Ocak gecesi odada yapılan aramanın ardından Melih Bulu’nun isteğiyle kilit değiştirildi ve öğretim üyeleri odaya giremediler.
LGBTİ+ ÖĞRENCİLER HEDEF GÖSTERİLİYOR
Boğaziçi direnişinin ilk safhalarından itibaren LGBTİ+ öğrenciler hedef gösterildi / gösteriliyor. AKP hükümeti üniversiteye yönelik saldırılarını meşrulaştırabilmek ve bu süreçte muhafazakar tabanı kazanabilmek için muhalefet rolündeki Millet İttifakı’nın yumuşak karınlarını da kullanarak LGBTİ+ları hedefe koyuyor. LGBTİ+ların en temel haklarının yok sayıldığı bu süreçte, “hassasiyetler” tutuklamaların ve işkencenin bahanesi haline getiriliyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 4 öğrenciye “LGBTİ sapkını” diyerek nefret suçu işleyebilmesinin kökleri aslında uzun bir süredir besleniyor. Gerici, faşist bir rejim kurmak isteyen, “dindar ve kindar nesiller yetiştirme” hayaliyle hareket eden AKP iktidarı, üniversiteleri zapturapt altına almak için demokrasinin zerresine bile tahammül edemediğini göstermekten çekinmiyor. Üniversitelerin özerkliğinin tanınmaması, rektörlük seçimlerin kaldırılması, ÖTK seçimlerinin yaptırılmaması gibi müdahaleler, bugün de karşımıza ülkenin uluslararası saygınlıkta üniversitelerinden Boğaziçi’ye, geçmişte AKP milletvekili aday adayı olmuş, profesörlük şartlarını bile sağlayamayan Melih Bulu’nun Cumhurbaşkanı kararıyla dışarıdan rektör atanması olarak çıkıyor.
LGBTİ+ FAALİYETLERİ KRİMİNALİZE EDİLMEK İSTENİYOR
Öte yandan ülkede OHAL döneminden bu yana çeşitli bahanelerle LGBTİ+ etkinliklerine yönelik hukuksuz bir yasak işletiliyor. Örneğin Ankara’da Olağanüstü Hal (OHAL) Kanunu kapsamında LGBTİ+ etkinliklerine getirilen süresiz yasaklar Bölge İdare Mahkemesi kararlarıyla kaldırılmış olsa da LGBTİ+ gruplarının, derneklerinin, topluluklarının etkinlerinin kriminalize etme çabası devam ediyor. Yine ODTÜ Rektörlüğünün Onur Yürüyüşü yasağı Ankara 7. İdare Mahkemesi tarafından hukuksuz bulunarak kaldırılmasına karşın Onur Yürüyüşüne yapılan polis saldırısında işkence ve darpla gözaltına alınan öğrenci ve akademisyenlerin yargılanması sürüyor. Boğaziçi Üniversitesinde yapılan topluluk aramasında bulunan gökkuşağı bayraklarından “ele geçirildi” denilerek bahsedilmesi de yine bu kriminalize etme çabasının geldiği akıl almaz noktayı gösteriyor.
CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİ YAYGINLAŞTIRILIYOR
YÖK’ün Toplumsal Cinsiyet Tutum Belgesi’nin kaldırılması, “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramının müfredattan çıkarılarak yerine “cinsiyet adaleti” kavramının yerleştirilmeye çalışılması ve üniversiteler bünyesindeki Kadın Araştırmaları Merkezlerinin “Aile Araştırmaları Merkezleri”ne dönüştürülme çabası ise sürecin bir diğer yanını oluşturuyor. Kadın-erkek eşitliğinin fıtrata ters olduğunu ve eşitliğe inanmadığını defalarca ifade eden Erdoğan ve yönetimi, üniversiteyi fikri iktidarının dayanağı yapma noktasında cinsler arası eşitsizliği önemli bir ayak olarak görüyor. Bugün Süleyman Soylu’nun LGBTİ+ları hedef gösteren nefret dolu ifadeleriyle birlikte düşündüğümüzde, üniversitelerde sağlayamadıkları iktidarları, kadınlara ve LGBTİ+lara daha çok şiddet, hedef gösterme ve baskı olarak dönüyor.
LGBTİ+LARIN ALANLARI DARALTILIYOR
Kimi üniversitelerde onlarca yıllık mücadeleler sonucu kurulabilmiş kadın ve LGBTİ+ çalışmaları topluluklarının kapatılması herhangi başka bir topluluğu kapatma vakası değil bu nedenle. Muhafazakar bir toplum yaratma hedefi uğrunda üniversitelerin zapturapt altına alınma çabası, kadın ve LGBTİ+ların yan yana gelerek ortak sorunları etrafında mücadele edebileceği, birbirinin elinden tutabileceği ve eşitsizliklere karşı hep beraber karşı koyabilecekleri alanların daraltılması, şiddet ve eşitsizlik karşısında seslerinin kısılmaya çalışılması…
Önemli bir diğer nokta ise Boğaziçi Üniversitesi ülkenin ilk Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu’na sahip üniversitelerinden olması. Diğer birçok üniversitenin aksine bu komisyonda çeşitli alanlardan uzmanlarla birlikte Kadın Araştırmaları Kulübü ve LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü’nden temsilci bulundurma hakkı bulunuyordu. Yani üniversitede herhangi bir eşitsizlik, taciz ve şiddet durumunda kadınlar ve LGBTİ+lar bu topluluklar aracılığıyla başvuruda bulunabiliyor, öğrencilerin talepleri bu temsilciler aracılığıyla iletilebiliyordu. LGBTİ+ Çalışmaları Topluluğunun kapatılmasıyla öğrencilerin bu kazanımının da ellerinden alınması söz konusu.
HEPİMİZİN DİRENİŞİ…
Bugün Boğaziçi’nde başlayıp ülkenin diğer üniversitelerine de yayılan eylemlerin temel iki talebi bulunuyor: Atanmış bütün rektörlerin istifa etmesi ve rektörlük seçimlerinin tüm üniversite bileşenleriyle gerçekleştirilmesi. Özerk ve demokratik bir üniversite yapısının oluşturulması, kadın ve LGBTİ+ların üniversitelerinde güven içinde yaşayabilmesi için bu talepler zaruri. Kadınların ve LGBTİ+ların eşitsizliğe uğramadığı, karar alma süreçlerinde söz hakkına sahip olduğu, topluluklarında özgürce sözlerini söyleyebildikleri ve şiddete karşı oluşturdukları ağlar, mekanizmalarla kampüs hayatını güvenli bir hale çevirebildikleri bir üniversite yaşantısı için Boğaziçi’nde başlayan direniş, tüm kadın ve LGBTİ+ların direnişi…
Fotoğraf: @boundayanisma
İlgili haberler
GÜNÜN KAZANIMI: YTÜ'de öğrencilerin ve kulüplerin...
YTÜ’de yaşanan cinsel saldırı iddialarına yönelik öğrencilerin gösterdiği tepkilerin ardından okulda...
Kampüslerde genç kadınların mücadele zemini...
İstanbul Aydın Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü yaptığı çalışmalarla ve kurduğu dayanışma ağı...
Kadın üniversiteleri: Karma eğitime saldırı, kadın...
Japonya’daki üniversitelerin yüzde 10'unu oluşturan kadın üniversitelerinin tarihsel amacı 'Japonya’...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.