
Sermaye kâr rekorları açıklıyor, biz ay sonunda süt alırken etiket okuyoruz. Her yıl olduğu gibi bu yıl da 1 Mayıs yaklaşıyor. Ama biz hâlâ yılın başında önümüze konan o kağıdı imzalamış oluyoruz: “Resmi tatillerde çalışmayı kabul ederim.” Etmezsen? İşin tehlikeye girer. Etmeyi reddetmekle, geçinememek arasında sıkışmış kadınlarız biz. İşte tam da bu yüzden 1 Mayıs bizim için sadece bir “izin günü” değil. Bu düzenin sorgulandığı tek gün. Ama bu durum çalıştırıldığımız, susturulduğumuz, bölündüğümüz her günü kapsamalı. Üretimde ayakta durmaktan bacaklarımız ağrıyor, paketlemede hız baskısından ellerimiz uyuşuyor. Küçücük bir hata “verimsizlik”, beş dakika fazla dinlenmek “gönülsüzlük” sayılıyor. Kadınlar daha çok çalışıyor, daha az değer görüyor.
‘BİZ MAKİNE DEĞİLİZ'
Geçen gün çay molasında biri sordu: “Kızlar sizce 1 Mayıs’ta bir şey değişir mi?” Başka bir arkadaş iç geçirdi: “Bizde ancak üretim hedefi değişir. Gerisi hikaye.” Bir diğeri hafif gülerek ama içlenerek, “Ben geçen yıl izin istedim, hâlâ lafı dönüyor. Bu yıl hiç ağzımı açmadım” dedi.
Bazı kadın arkadaşlarımız sessiz. Sessizlik bazen yorgunluktan, bazen yılgınlıktan, bazen de korkudan. Ama hepimiz biliyoruz ki aynı baskı hepimizin üzerinde. Yöneticilerin gözü üzerimizde. Tuvalete ne kadar gittin, molada ne kadar durdun, ne kadar hızlı paketledin… Biz makine değiliz. Ama bizden hep daha fazlası isteniyor. Fazlasını verince de ne takdir var ne destek. Eksiltince hemen “uyarı.”
‘BU SIKINTI KOLEKTİF'
Kadın kadına konuşmak bile bazen zor oluyor. Çünkü sistem bizi sadece sömürmüyor, aynı zamanda ayrıştırıyor. Ama yine de bir bakış, bir cümle, bir dertleşme anı, hepimize “Yalnız değilsin” dedirtiyor. Bazı günler dayanmak zor ama bazen bir arkadaşın “Bugün çok sıkıldım” demesi bile içimizi rahatlatıyor. Çünkü biliyoruz ki bu sıkıntı sadece bize ait değil. Bu sıkıntı kolektif. Ve onun karşısına koyacağımız şey de kolektif olabilir.
Sabah servisteki sessizlikte, işbaşı öncesi soyunma odasında, öğle arasında yemek masasında… Bazen açık açık, bazen fısıltıyla konuşuyoruz. Kreş hakkı diyen var, eşit ücret isteyen var. İnsanca muamele görmek isteyen, yorulmadan çalışmak isteyen, sendika isteyen, sadece “Nefes almak istiyorum” diyen var. Tüm taleplerimizin kökü aynı yerde birleşiyor: Bu düzen bizi ezmeden yaşamak istiyoruz.
KÜÇÜK ADIMLAR BİRİKTİKÇE GÜCE DÖNÜŞÜYOR
Peki bu talepler için ne yapabiliyoruz? Kadınlar arasında konuşmalar arttı. Açık açık sendika demek kolay değil hâlâ ama “Birlik olsak olmaz mı?” diyenlerin sayısı çoğalıyor.
1 Mayıs için döviz atölyesi yapıyoruz mesela. Taleplerimizi oraya yazıyoruz. Kimi “eşit ücret” yazacak, kimi “Performans baskısı bitsin.” Bu belki küçük bir şey gibi görünüyor ama bunlar biriktikçe güce dönüşüyor.
Sendikalaşma fikri geçiyor kadınların içinden ama adım atmak zor. “Ben başlatsam kim arkamda durur?” korkusu çok yaygın. İşten atılma, fişlenme, görev değişikliği, mobbing… Herkesin aklında bu tehditler var. Ama en çok da yalnız kalmaktan korkuluyor. Bu yüzden şimdilik fısıltıyla konuşuluyor. Yine de bu fısıltılar artıyor.
1 Mayıs’ta çalışmamak için ortak bir karar yok. Kimse “Ben işe gitmem” demiyor çünkü tek kalma korkusu hakim. Ama herkes içten içe “Keşke hep birlikte bir adım atsak” diyor. Yani istek var, bilinç büyüyor ama henüz adım atılamıyor.
Bir de her geçen gün ağırlaşan iş yükü var. Son zamanlarda makineler sürekli bozuluyor. Bozulan makinenin hatasını hızdan göremeyen kadın işçiye yüklüyorlar. Bazen biri azar işitiyor, bazen tüm vardiya geriliyor. Yani sorun makinede ama bedel kadına kesiliyor. Bu baskı, ses çıkarmayı daha da zorlaştırıyor. Ama biz yine de bir yol arıyoruz. Çünkü başka türlü olmayacak.
1 Mayıs bizimdir. Ne kadar susturulmak istensek de birbirimize döndüğümüz her an, yeniden konuşmaya başladığımız her an dayanışmayı büyütüyoruz. Ve bu düzen değişecekse, bizim ellerimizle değişecek.
Fotoğraf: Evrensel
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.