Bir daha dünyanın herhangi bir yerinde yaşanmasın diye...
Bosna'da savaş 3 yıl sürdü. Aynı topraklarda barış içinde yaşayan insanlar bu savaşta birbirini kırdı. Ne geçti ele derseniz, kocaman bir acıdan başka ‘hiç’. En büyük acıyı da yine kadınlar yaşadı...

Bosna Hersek’te 1992’den 1995’e kadar süren iç savaşta acılar yaşandı... Kuşkusuz bu acılardan en büyük pay kadınlara ve çocuklara düştü. Farklı rakamlar telafuz edilse de yüz bini aşkın sivilin hayatını keybettiği, onbinlerce kadının tecavüze uğradığı, yüz binlerce insanın toplama kamplarında açlığa terk edildiği bu savaş, bittiğinde geride kapanmaz yaralar ve halkların arasında boylu boyunca uzanan koca bir katliam tarihi bıraktı.
Adalet ve Uzlaşı Merkezinin davetiyle bir grup gazeteci ile gittiğimiz Bosna’dan dönerken heybemizde savaşların tanıkları ve mağdurları ile yaptığımız görüşmelerin ağırlığı, bir de umut vardı. Niye diye sorarsanız, savaşta en büyük yaraları alan kadınlar, gerçek barışın inşası için de en çok çalışanlar... Dertleri ise ortak: Ne Bosna’da ne de dünyanın herhangi bir yerinde bir daha bu katliamlar yaşanmasın...

İNSANLARIN DAHA İYİ HATIRALARI OLSUN DİYE...
Sıcak bir günde, Saraybosna’dan Srebrenitsa’ya geçiyoruz. 2000 yılında kurulmuş olan Sara Srebrenitsa Derneğindeyiz. Gönüllülerle birlikte 100 kadar kadın ve gencin çalıştığı dernek savaştan sonra yaraların sarılması ve gerçek barışın inşası için çalışıyor. Burası Sırp ve Boşnak kadınların birlikte çalıştığı bir dernek... Zehta ve Valentine alatıyor bize birlikte inşa ettiklerini.
Srebrenitsa’ya ilk geldiğinde orada ne olduğunu bilmiyor Valentine. Ne gazeteler anlatıyor gerçekleri, ne televizyonlar gösteriyor çünkü. Valentine Boşnak kadınlarla ilişki kurmaya başladığında öğreniyor gerçekleri. İlk yüzleşmesi zor oluyor, ‘kendimi psikolojik olarak çok kötü hissettim’ diyor öğrendikten sonra... Sonra ‘ne yapabiliriz?’ ile başlıyor süreç: “Kadınlarla toplanmaya başladıktan sonra, buradaki vatandaşlar için, onların daha iyi hayatları olabilmesi için, ne yapabiliriz diye burayı kurduk.” Başlarken biraz da kendisi için işe giriştiğini de itiraf ediyor: “Belki başlarda kendimi düşünerek bu işe giriştim, enerjik bir insandım, iş bulmam lazımdı ve çocuklarımın daha iyi bir hayatı olması lazımdı. İlk başta kendi çocuklarımın geleceği daha iyi olsun diye uğraşıyordum, şimdi aynı zamanda diğer anneler ve çocukları için de çalışıyorum.”

KADINLARA CASUS DİYEN DE OLDU, HAİN DİYEN DE...
Halkların arasında duran kocaman acılar var, cenazeler, koca bir savaş... O yüzden hiç kolay olmamış işleri ‘Sırp bir kadın, barış için Boşnak kadınlarla birlikte çalışırken neler yaşar’ diye geçirirken aklımdan yanıt Valentine’den geliyor. Dernekle birlikte çalışmaya başladıklarında Sırp tarafından ayrı, Boşnak tarafından ayrı tepkiler gelmiş. Casus diyen de olmuş, hain diyen de, cemaatsiniz diyenler bile varmış. Ama en çok siyasetçiler hedef almış onları. Bazı örnekler de veriyor Valentine. ‘Dayton Katliamı Onayladı mı’ başlıklı bir konferansa gittiklerinde Sırp tarafının hakaretlerine ve saldırılarına maruz kaldığını anlatıyor: “Siyasetçilerin katıldığı bir konferanstı. Sırp tarafından küfürler işittim, ‘Sırpların yüz karası, vatan haini’ diyorlardı.” Tepkiler bununla sınırlı değil tabii ki. Srebrenitsa’daki anıta ziyarete gittiğinde, (Bu anıt Srebrenitsa katliamında hayatını kaybeden 8372 kişiden 6 bininin defnedildiği yer. Diğerlerinin cenazesi hâlâ bulunamamış), oradaki anmalara katıldığında da farklı tepkiler almış. “Boşnak tarafı da şüphe ile bakıyordu, ‘Bunun burada ne işi var, amacı ne, gizli bir planı mı var?’ Bu tepkileri 2000-2004 arasında alıyorduk. Kendi ailemizden olan insanlar bile bize kötü bakıyordu, ters bakıyordu.”
Siyasetçilerin halkların birbirine düşmanlaşmasının temel sorumlusu olduğunu düşünüyor Valentine. Üstelik dün, yani savaş döneminde nasıllarsa hâlâ öyleler. Siyasetçilerin kendi çıkarları ile hareket ettiklerini, bu yüzden de halkları birbirine düşmanlaştırdığını düşünüyor: “Siyasetçilere bakıldığı zaman sanki hâlâ savaş var, nefret içeren cümleler kullanıyorlar, hâlâ savaştaymışız gibi.”

ŞİMDİ HER ŞEY DAHA GÜZEL, DEMEK Kİ...
“Ne kadar başarılı olabildiniz?” diye soruyoruz; yanıtı net oluyor Valentine’nin: “Siyasetçiler ve BM sadece silahla öldürmeyi durdurdu, devlete bağı olmayan bizim gibi kurumlar ise barışı savunuyor, barışı kuruyor. İnsanların daha kolay anlaşması, daha iyi bir hayatını olması, komşularıyla anlaşmaları için uğraşıyoruz.”
Şimdiye kadar sessizlikle bekleyen Zehta, araya giriyor, ‘Ben daha iyi cevap veririm’ diyerek. Onun sözlerini aktarmadan size biraz Zehta’dan bahsedeyim. Zehta bir Boşnak, Srebrenitsalı. 2001 yılında dönmüş topraklarına. İlk gelen ailelerden onlar. Döndüğünde Srebrenitsa’nın korkunç bir durumda olduğunu söylüyor. “Şimdi her şey daha güzel. Demek ki bir başarı var” oluyor sorumuza yanıtı da.
Savaş başladığında Srebrenitsa’da değilmiş, doğum yaptıktan sonra hastalanmış ve tedavi için
Slovenya’ya gönderilmiş, küçük oğlu ile... Ve geride 2 oğlunu bırakmak zorunda kalmış. Biri 16, diğeri 19 yaşındaki oğlullarını.. İzin vermemişler... Yıl 1992. Bosna’da iç savaşın başladığı dönemler. Aklı iki çocuğunda Zehta’nın, Kızılhaç orobüsleri ile, Bosna’daki kantonlardan biri olan Tuzla’ya gidiyormuş belki çocuklarımı görürüm diye. Ama bırakın görüşmeyi, telefonla bile konuşamamış.
Tercümanlık da yapıyormış Zehta, Srebrenitsa’da İngilizce öğretmenliği yapıyormuş çünkü.
İngilizceyi de fırsata çevirmek istemiş, çocuklarını görmek için, o da işe yaramamış. Bazen gülerek, bazen duygulanarak anlatıyor bunları Zehta.

‘BÜTÜN ŞEHİRLER TOPLAMA KAMPIYDI’
Hepimizin aklına aynı soru geliyor, ya da ben öyle düşünüyorum: Çocukları yaşıyor mu? Zehta gözümüzdeki merakı görüyor adeta ve anlatıyor. 1995 yılında, yani Srebrenitsa düştüğü zaman 2 oğlu gelebilmiş yanına... Onlar o saldırıdan ormandan kaçarak sağ kurtulanlardan.
Kamplarda olup olmadıklarını soruyoruz, yanıtı, “bütün şehirler kamptı zaten” oluyor ve devam ediyor: “Hemen hemen bütün şehirler kapalıydı, etrafı sarılıydı, tabii kamplarla karşılaştırmıyorum. Çünkü orada insanları öldürüyorlardı. Yakalanmadı çocuklarım ve kaçarak Tuzla’ya geldiler.” Sonra Saraybosna’ya gitmiş çocukları ile birlikte, orada yaşamaya başlamış. İyi bir maaşla da çalışmaya başlamış, 880 KM’ye, (KM Bosna’nın para birimi, ve bir KM 2 TL’ye karşılık geliyor) öğretmenlik yapıyormuş. Biz sormadan başlıyor: “Bana soracaksınız niye geri döndün diye. Çok iyi bir maaşım vardı, Saraybosna’da. Ben o lüksü bıraktım ve Srebrenitsa’ya yani bir ‘hiç’e geldim. Ben de herhalde adrenalini seviyorum (gülüyor). Çünkü Srebrenitsa’ya gittiğimde hâlâ orada yanan yerler vardı, hâlâ ateş vardı.”

‘KENDİ ÜLKEMDE MÜLTECİ GİBİYDİM...’
“Pişman oldunuz mu peki?” diye soruyoruz, “yok” diyor. “Pişman olmadım.” Ve ekliyor: “Ben burada Zehta’yım, Tuzla’da da Saraybosna’da da otoritem vardı. Çalışırken bin, bin 500 öğrencisi olan bir okulda çalışıyordum. Tabii kendimi ispatlamam kolay olmadı. Ama
yani mülteciydim bu şehirlerde. Burada kendi topraklarımdayım ve (ayağını yere sıkıca vurarak) burası benimdir diyorum.” Döndüklerinde Srebrenitsa’daki 5 Boşnak aileden biri oluyorlar. Kalanların hepsi Sırp, dolayısıyla ne rahat olabilmişler ne de güvende hissedebilmişler kendilerini. Örneğin oğlu liseye gittiğinde okulunda bin 650 öğrenci arasındaki tek Boşnak Zehta’nın oğlu imiş.


BİR DAHA ASLA... NE BOSNA’DA NE BAŞKA BİR YERDE...
İnsanlar geri dönsünler istiyor Zehta, Boşnaklar, Hırvatlar, Sırplar. Birlikte yaşasınlar...
Savaştan sonra gidenlerin sadece yüzde 40’ı geri gelmiş. Onların bir kısmı da zaten tam anlamıyla dönmemiş. Yaklaşık 4-5 bin Boşnak var, görünen ise 15 bin. Belki fiili bir saldırı yok ama iş bulmak zor, yaşamak zor. O nedenle de dönüşler de zor.
Valentine alıyor sözü: “Kadınlar” diyor, “Savaşta en çok acıyı çekenler onlar. Çocuklarını kaybettiler, öldürüldüler, tecavüze uğradılar. Savaştan sonra da, barış için en çok onlar çalıştı.
Bu yüzden kadınlar ve gençler olarak bu derneği kurduk. Şunu da söylemek istiyorum, bütün kadınlar erkeklerden farklı düşünüyor barış için, yaşam için. Biz buradan yola çıkıp kadınlarla çalışmaya başladık.” Bu arada Sara Derneği’nin Boşnakları kabul eden ilk kurum olduğunu da ekleyelim.
Son söz de ondan olsun yine: “Bizim ana hedefimiz burada, yani Bosna’da yaşanan katliam bir daha burada ve başka ülkelerden yaşanmasın. Biz bunun için çalışıyoruz.”
Kadınlar iyi ki varsınız diye geçiriyorum içimden Sara derneğinden çıkarken.



İLK KÖPRÜYÜ KADINLAR KURDU...
O kadar katliam ölüm olunca, ilk temas nasıl gerçekleşti diye soruyoruz Zehta’ya...
Yanıtı net: “Bu köprüyü zaten kadınlar inşa etti, ilişkilere bakıldığında. Ne yapacağımızı bilmediğimiz zaman buraya, derneğe geliyorduk, çocukları da getiriyorduk. Çocuklarımız birlikte oynuyordu, biz birbirimize anlatıyorduk. Sara’da sabahtan akşama kadar çalışıyordum.” Ha unutmadan ekleyelim, Zehta’nın oğlu bir Sırp kadın ile evli. Övgü ile bahsediyor ondan Zehta. Hikayesini de anlatıyor: “Burada yaşarken, Srebrenitsa’da, Sırp ya da Hırvat bir sevgilisi olmadı. Amerika’ya gitti okulu bitirdikten sonra ve orada bir Sırp bulup evlendi.” (Kahkaha atıyor) Bu arada Zehta’nın oğlu çok sınırlı sayıdaki örnekten biri. Çünkü hâlâ o kadar yakınlaşmamış birbirine Sırplar, Boşnaklar ve Hırvatlar. Gençlere hâlâ baskı yapıldığını söylüyor bu nedenle Zehta ve ekliyor: “Ben kısa olarak şunu söyleyeyim: sevenleri ayırmayın...”



BOSNA’DA NE OLDU?
Balkanlarda 1990-95 yılları arasında ABD-AB/NATO ekseniyle Rusya arasındaki nüfuz mücadelesi Bosna’da bir iç savaşın patlak vermesine neden oldu. Bosna’da iç savaş 1 Mart 1992’de başlayan ve 14 Aralık 1995 yılında Dayton Anlaşması ile sona erdi. 3 yıldan fazla süren savaşta yüzyıllardır bir arada, barış içerisinde yaşayan farklı inançlardan, uluslardan ve kültürlerden insanlar eski Yugoslavya toprakları üzerinde birbirine kırdırıldı.
Resmi rakamlara göre savaşta çoğunluğu Müslüman Boşnak olmak üzere 110 bin kişi hayatını kaybetti, 2 milyon kadar insan da yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Kimi kaynaklara göre ise hayatını kaybedenlerin sayısını 300 binin üzerinde. Öyle ki sadece Srebrenitsa’da 11 Temmuz 1995 tarihinde başlayan kuşatmada 8372 Boşnak katledildi.
Savaş boyunca öldürülen çocuk (Boşnak, Sırp, Hırvat) sayısı ise 17 bin olarak kayıtlara geçti. Kadınların ise payına düşen yalnızca çocuklarını, kocaları kaybetmek olmadı. Bosna İç Savaşı sırasında cinsel şiddete maruz kaldığı tahmin edilen kadın sayısı 20 bin ile 50 bin arasında değişiyor. Gerçek sayı asla bilinemeyecek, çünkü kadınların çoğu konuşurlarsa toplum tarafından damgalanmaktan korktukları için sessiz kaldı, kalıyor.
Bu arada Bosna savaşından sonra Lahey’deki Savaş Suçları Mahkemesi’nde görülen davada Sırp Partisi lideri Radovan Karadzic, Sırp ordusu komutanlar Ratko Mladiç, Vujadin Popoviç, Genelkurmay Başkanı Ljubisa Beara gibi isimler Srebrenitsa’daki katliamdan sorumlu oldukları iddiasıyla yargılanıp cezalandırıldı...


İlgili haberler
GÜNÜN BELLEĞİ: Barışın inşacısı kadınlar savaşın y...

Barış en çok kadınların dilindedir. Bu topraklarda da sınırların ardında da... Sırbistan, Kosova, Sr...

Barış için harekete geçmenin yollarını arıyoruz. V...

Barış İçin Kadın Girişimi kadınlara ‘Kötülük sıradanlaşırken biz neredeyiz?’ sorusu sorusunu soruyor...

Savaş kıskacında kadınlar

Feminist Akademisyen Cynthia Enloe savaşın kadınlar üzerindeki etkilerini ve ataerkinin kadınlara bi...