Bakanlığın kadına yönelik suçlara ilişkin verileri ne kadar gerçekçi?
Adalet Hizmetlerinde 2020 yılı verileri kadına yönelik suçlara karşı devletin etkin korumasının arttığını ve kadın cinayetlerinin azaldığını söylüyor. Peki Bakanlık verileri ne kadar gerçekçi?

Adalet Bakanlığına göre 2020 yılında şiddette karşı etkin korumaya dair birçok önlem alında ve bu da şiddeti ve kadın cinayetlerini azalttı.  

Adalet Hizmetlerine erişim raporuna göre, kadına yönelik şiddet eylemlerine ilişkin soruşturmaların ortalama tamamlanma süresi 80 günden 55 güne düştü. Tutuklama kararları bir önceki yıla kıyasla yüzde 200 artış gösterdi. 245 bin 948 kişi hakkında 271 bin 927 tedbir kararı verildi. Israrlı takip mağduru 99 kadının nüfus ve kimlik bilgileri, 409 mağdurun iş yeri değiştirildi. 232 kişi hakkında 333 kez elektronik kelepçe tedbirinin uygulanmasına karar verildi. Kadın cinayetleri bir önceki yıla göre yüzde 21 oranında azaldı.

Peki bu veriler ne kadar gerçekçi? Adalet Hizmetleri verilerine dair değerlendirmelerini aldığımız Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim ve Mor Çatı’dan Avukat Ceren Akkaya bu verilere ilişkin önemli noktalara dikkat çekiyor.

VERİLERİN PAYLAŞILMASI OLUMLU ANCAK AYRINTI VE ŞEFFAFLIK ŞART!

10 yılı aşkın süredir kadın cinayetlerini raporlaştıran Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformuna göre kadına yönelik şiddet ve cinayetlerde düşüşten bahsedilemezken, şüpheli kadın ölümleri de arttı. KCDP Genel Sekreteri Fidan Ataselim, Adalet ve İçişleri Bakanlığının kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetinin verilerini açıklamak zorunda kalmasının kadınların bu alanda verdiği mücadelenin sonucu olduğunu söylüyor ancak, Bakanlık verileriyle karşılaştıkları örneklerin birbirini tutmadığı kanaatinde: “Bu verilerde özellikle soruşturma günlerinin 55 güne düştüğü söyleniyor ama biz KCDP olarak, kadın ölümü davalarında soruşturmaların aylarca tamamlanmadığını biliyoruz. Örnek vermek gerekirse Aleyna Çakır’ın şüpheli ölümüyle ilgili dosya halen tamamlanmadı. Dilek Kaya’nın öldürülmesiyle ilgili dosya 2020 mart ayından beri maalesef tamamlanamadı. Buna benzer birçok örnek mevcut. O yüzden soruşturma gününün 55 güne düştüğünü söylemesi zor, keşke ‘Öyle evet’ diyebilseydik. Daha önceki yıllara göre kadın cinayetlerinde tutuklama kararının bir önceki yıla kıyasla yüzde 200 artış gösterdiğini Bakanlık söylemiş ama net veriler önemli, konu üzerinde şeffaf ve daha detaylı çalışma gerekir. Kadınların kimlik bilgilerinin gizlenmesi ya da elektronik kelepçe tedbiri gibi uygulamalar olumlu durumlar ama böyle de olması gerekirdi zaten. Bakanlığın bunları övünerek anlatması yerine normalde gerçekleşmesi gereken şeyleri hızlıca uygulayıp tedbirler çoğaltılmalı.”

Mor Çatı’dan Avukat Ceren Akkaya da bu verilerin kamuoyuyla şeffaf bir şekilde paylaşılmasının bir zorunluluk olduğunu ancak Türkiye’de çoğu zaman verilere erişmekte zorluk çekildiğini belirtiyor: “Öncelikle verilerin Adalet Bakanlığı tarafından paylaşılmasını memnuniyetle karşılamak gerekiyor. Ancak verilerin analiz edilebilmesi ve kadına yönelik şiddetin neresinde olunduğunu anlamak için sadece bu veriler yeterli olmaktan uzak. Örneğin, tedbirlere uymayan 5 bin 748 kişi hakkında verilen 6 bin 151 zorlama hapsi kararı rakamlarını analiz etmek ve karşılaştırmak için kaç kişi tarafından başvuru yapıldığını, kaçının kabul edildiğini, kaçının reddedildiğini de bilmek gerekiyor. Veya verilen tedbir kararlarının etkili olup olmadığını ölçmek için 271 bin 927 tedbir kararının ortalama ne kadar süreyle verildiği, hangi tedbirlerin verildiği gibi bilgilere de sahip olmamız önemli.”

‘KADIN CİNAYETLERİ AZALMADI, ŞÜPHELİ KADIN ÖLÜMLERİ ARTTI’

2010 yılından bu yana kadın cinayetlerini raporlaştırarak kamuoyuna sunan KCDP’nin kadın cinayeti verileri ile Bakanlığın açıkladığı verilerin uyuşmamasına ilişkin tabloyu ise şöyle yorumluyor Ataselim, “Bakanlığın açıkladığı verilerin yanlış ve eksik olduğunu düşünüyoruz. Bakanlık, KCDP verilerine ‘Gazete kupürlerinden toplanan verilerdir’, demişti. Bakanlıklar daha henüz yeni kadın cinayetlerini ele aldıkları için bu konuda da kafa karışıklığı yarattıklarını düşünüyoruz. Şüpheli kadın ölümleri ve kadın cinayetlerini ayrı ayrı ele alıyoruz. Kadın cinayetleri azalıyor demek için henüz çok erken. Şüpheli kadın ölümlerinde bile ciddi bir artış söz konusu. Bakanlığın açıkladığı veriler şüphe uyandırıcı ve düşündürücü. Başka bir tehlike ise, soruşturma süreçlerine gizlilik kararı getirmeye çalışmak ve gerçeklerin açığa çıkmasına engel olmak bizi kadın cinayetlerinde bir çıkmaza sokmaktan başka bir şeye yaramaz. Kadına yönelik şiddet ve şüpheli ölümlerin üstünün örtülmesi tehlikesi var. Ama şunu da söyleyebilirim ki kadınların mücadelesi sonucunda bu veriler açıklanmaya başlandıysa hiçbir şey bu mücadelemizi geriye döndürmeye yetmez. Toplumun gerçeğe erişme, adalet arayışı mücadelesine güveniyoruz. Biz, kadın cinayetleri azalsın istiyoruz ve Bakanlıkların üzerine düşen görev ve yetkilerinin bu doğrultuda daha fazla kullanmasını beklemekteyiz. Bu yüzden en temel çözüm İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasını sağlamaktır.”

‘FAİLLERİN SERBEST BIRAKILDIĞINA ŞAHİT OLDUK’

Kadına yönelik suçlarda tutuklama oranlarının yüzde 200 artış göstermesi verisine ilişkin ise şöyle cevap veriyor Ataselim, “Gerçekten böyle mi bilemiyoruz, bu verilerin hepsi Bakanlıklar tarafından biliniyor. Aleyna Çakır’ın ve İpek Er’in ölümüne sebebiyet verilmesi bununla ilgili süren davada Musa Orhan’ın tutuksuzluğu buna örnektir. Toplum tüm bunları ortaya koymaya çalışırken ‘Boğaziçi Üniversitesinde kayyuma karşı seçim yapılması gerekir’ diyerek protestolar gerçekleştiren, öğrencilerin evlerinin basıldığını ve gözaltına alındığını bunlarla ilgili durumlar toplumda kamu mekanizmasının neye öncelik gösterdiğini gözler önüne sermektedir. O yüzden Aleyna Çakır’la ilgili sosyal medyada paylaşım yaparken Boğaziçi Üniversitesinde seçim isteyen öğrenciler suçlu ve şüpheli değildi. Bu tür durumlar adalete olan inancı sarsıyor. Toplumun ve kadınların susturulması çok yanlış. Takip ettiğimiz davalardan çıkardığımız sonuç; kadınların öldürülmeye teşebbüsle açılan davalar mahkemenin son celsesinde basit yaralama gibi çeşitli indirimler uygulanarak o faillerin cezasız bırakılmasıyla karşılaştık. Suçluların mahkeme nezdinde 'Kadınlara yeniden zarar verme ihtimali yoktur' denilerek faillerin serbest bırakılmalarına şahit olduk. Bu durumlara Bakanlıkların açıklık getirmesi gerekir.

PANDEMİ DE KADINA YÖNELİK SUÇLAR ARTTI, SORUŞTURMA ZORLAŞTI
Avukat Ceren Akkaya da şiddetin azaldığı yönündeki ifadelere şöyle yanıt veriyor: “2020 yılının çoğunluğu evlere kapandığımız bir dönem ve biz şiddetin en yaygın olarak evlerde gerçekleştiğini biliyoruz. Zira dünyada da açıklanan tüm verilerde ev içi şiddettin arttığını biliyoruz. Aldığımız başvurularda da kadına yönelik şiddetin azaldığı yönünde bir izlenimimiz maalesef yok. Sadece kadın cinayetlerinde bir azalma olduğuna ilişkin veri paylaşılmış ancak diğer şiddet türlerine ilişkin bir veri paylaşımı yok. Şiddet türlerine ilişkin verilere erişilebilirse kadına yönelik şiddetin arttığı veya azaldığı yönünde bir kanaate varılabilir ancak. Şunu da söylemek gerekiyor, kadın cinayetleri birer sayı olmaktan ibaret olmamalı, öldürülen her kadın etkili korumalarla bugün hayatta olabilir diye bakmak ve şiddetle bu bakış açısıyla mücadele etmek gerektiğini düşünüyorum. Erkek şiddeti sebebiyle kaybettiğimiz her kadının anısına, şiddetin önüne geçmek için nasıl etkili ve bütüncül politikalar geliştirilebileceği ve acil eylem planlarının nasıl hayata geçirileceğine dair adımları da duymaya ihtiyacımız var.”

 Fidan Ataselim de pandemi sürecinde kadına yönelik şiddetle ilgili soruşturmaların başlatılması yönünde çok büyük zorluklar yaşandığını aktarıyor: “Pandemi ve karantina dönemlerinde kadınların haklarını kullanması ertelendi. Yeni normale geçilmesiyle birlikte ise kadınlar bu haklarını kullanmak istedikleri noktada yeterince güçlendirilmedi. Korunma mekanizmalarına erişimleri sağlanmadığı için kadınlar daha fazla güçsüz bırakıldı. Ayrıca, bu dönemde çeşitli tedbirler geliştirilmediği için maalesef ki pandemi döneminde en olumsuz etkilenenler kadınlar oldu yine. Kadınların şikâyetçi olma oranlarını karantina döneminde azaldı. Şiddet görünmez kılındı. Soruşturmalar etkin bir şekilde yürütülmediği gibi, şiddete uğradığını ifade eden 6284’ün uygulanmasını isteyen kadınlar evlerine geri gönderildi. Bakanlıkların 'Soruşturmalarla ilgili yeterli delillerin toplanmasıyla alakalı kolluk birimlerine eğitimler veriyoruz' demesi yetersiz diye düşünüyoruz. 6284 uygulanmadığı için önceki yıllara göre şüpheli kadın ölümleri çok artmıştır. KCDP ve Kadın Meclisleri verilerine göre 300 kadın cinayeti, 171 şüpheli kadın ölümü işlenmiştir. Bu durum toplumun adalete olan inancında yıpranmalara yol açıyor.”
‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ETKİLİ BİR ŞEKİLDE UYGULANSIN!’

Kadınların kazanılmış haklarına dönük saldırıları da yaşadığımız bu yılda en çok da kadınları şiddetten koruyan yükümlülükler sunan İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılması gündemde oldu. İstanbul Sözleşmesi'ni hedefe koyan hükümet şiddet karşısında etkin koruma yöntemleri sağladığını iddia ediyor bu verileri paylaşarak.

Mor Çatı avukatı Ceren Akkaya, İstanbul Sözleşmesi'nin kadınların kırmızı çizgisi olduğunu söylüyor: “Devletin de tarafı olduğu İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkması ve kırmızı çizgisi olduğunu beyan etmesi, etkin uygulanması için gereken adımları atması dışında kadına yönelik şiddetle mücadele için başka bir yol görünmüyor. Dolayısıyla Bakanlık tarafından atılan tüm adımlar, bir yükümlülük olarak görülmeli ve daha iyi uygulanması için İstanbul Sözleşmesi bir rehber niteliğinde olmalıdır. Sadece olumlu değil, olumsuz rakamlar da kamuoyuyla paylaşılmalı ve bundan sonraki adımın ne olacağı konusunda planlar da aktarılmalı diye düşünüyorum. Çünkü toz pembe tablo ancak rehavete sebep olur; maalesef aksine kadına yönelik şiddet şu an tabir-i caizse bir yangın yerine benziyor. Alanda çalışan sivil toplum örgütleri toz pembe bir tablo olmadığını açıkça görebiliyor. İstanbul Sözleşmesi’nin bir rehber olması ve etkin uygulanması için bütün adımların atılması bir gereklilik ve devletin yükümlülüğü de aynı zamanda. Etkin veri toplanması, kurumlar arası iş birliği, acil eylem planlarının hayata geçirilmesi, kamu spotları hazırlanması vb. birçok ayağı var şiddetle mücadelenin. Ve tüm bu adımlar tek tek Sözleşme’de yer alıyor. O yüzden tek bir yanıtımız var: İstanbul Sözleşmesi etkili bir şekilde uygulansın!”

Adalet Hizmetlerine erişim raporu verileri: 
* Kadına yönelik şiddet eylemlerine ilişkin soruşturmaların ortalama tamamlanma süresi 80 günden 55 güne düştü.
* Kadına karşı işlenen suçlarda çıkan tutuklama kararları bir önceki yıla kıyasla yüzde 200 artış gösterdi.
* 2020 yılında 245 bin 948 kişi hakkında 271 bin 927 tedbir kararı verildi.
* Uyuşturucu madde ve alkolün tesiri altında şiddet uygulayan 6 bin 50 kişi hakkında hastaneye yatmak dahil, muayene ve tedavilerin sağlanmasına yönelik tedbir kararı verildi.
* Israrlı takip mağduru 99 kadının nüfus ve kimlik bilgileri, 409 mağdurun iş yeri değiştirildi.
* 6 bin 17 mağdurun kimlik bilgileri gizlendi.
* Elektronik kelepçe uygulaması artırıldı. 232 kişi hakkında 333 kez elektronik kelepçe tedbirinin uygulanmasına karar verildi.
* Verilen tedbir kararlarına uymayan 5 bin 748 kişi hakkında 6 bin 151 zorlama hapsi kararı verildi.
* Kadın cinayetleri bir önceki yıla göre yüzde 21 oranında azaldı.

İlgili haberler
Kadın cinayetlerine karşı kadınlar sokakta: Yakılm...

Türkiye’nin pek çok yerinde kadın cinayetlerine ve şiddete karşı sokağa çıkan kadınlar, iktidarı 628...

2020 Bilançosu

Editörlerimizden Elif Turgut soruyor, Sevda Karaca değerlendiriyor.

İşçi kadınların 2020’si: Umudu mücadeleyle öreceği...

Kendimizden umudumuzu kesmeyeceğimiz bir yeni yıl dileyerek, geçtiğimiz bir yılda kadın işçiler nele...