Arabuluculuk kadın için dayatma ve şiddet demek
Adalet Bakanlığının düzenlediği Medeni Kanun Çalıştayında arabuluculuk başta olmak üzere yürütülen tartışmaları İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Merkez Sözcüsü Birsen Baş Topaloğlu değerlendirdi.

Adalet Bakanlığı tarafından İstanbul’da düzenlenen “Türkiye Yüzyılında Türk Medeni Kanun Çalıştayı” 5 Ocak’ta sona ermişti. Akademisyenler, hakimler, İstanbul Barosu, İstanbul 2 nolu Barosu ve TÜBAKKOM’dan temsilcilerin katıldığı çalıştayın 2. günü, Aile Hukuku-1 ve Aile Hukuku-2 masalarında nafaka, arabuluculuk, aile hukukunda bilirkişilik uygulamaları, evlat edinme gibi konular tartışıldı. Çalıştayın en dikkat çeken gündemi aile hukukunda arabuluculuk uygulamasıydı. İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi Merkez Sözcüsü Birsen Baş Topaloğlu çalıştayı ve arabuluculuk tartışmalarını değerlendirdi.

‘ŞİDDET BASİT BİR ANLAŞMAZLIK DEĞİL’

Aile Hukuku-1 isimli masada çalıştaya katılan Topaloğlu, çalıştay öncesi kendilerine toplantıya çok kısa süre kala bilgi verildiği, hazırlık için yeterli süre tanınmadığı, İstanbul Barosuna çalıştay masası için 2 temsilci ile sınırlı bir davet yazısı gönderildiğini ifade etti. Çalıştayda Aile hukukunun 2 masa olarak bölündüğünü ve kendi masalarında 7 konu konuşulduğunu söyleyen Topaloğlu, aile hukukunda arabuluculuk konusunun çok sonlara bırakıldığını ve katılımcıların tartışmak için çok kısıtlı bir süresi kaldığını belirtti. Ancak barolardan gelen avukatlar süre sınırını tanımayarak aile arabuluculuğuna yönelik tartışmayı sürdürdü.

Çalıştayda mahkeme temelli arabuluculuk, boşanmalar ve nafaka/tazminat gibi süreçlerin birbirinden ayrı davalar olarak görülmesi gibi çeşitli öneriler dile getirildi. Bu öneriler yargılamaların uzun sürdüğü söylenerek gerekçelendirildi. Yargılamanın uzun sürmesinin genel bir sorun olduğunu söyleyen Topaloğlu, bu sorunu ortadan kaldırmak için başka çalışmalar yapılması gerektiğini, aile arabuluculuğunun yargılama süreçlerini hızlandırmayacağını ifade etti.

Mahkeme temelli arabuluculuğun, yargılama sürecinde, eğer aile içi şiddet söz konusu değilse, hakimin tarafları arabulucuya yönlendirmesi anlamına geldiğini söyleyen Topaloğlu, “Aile hukukunda şiddetin ne zaman ortaya çıkacağı çok belli bir şey değil. Diğer hukuk ilişkilerine benzemiyor aile hukuku ilişkisi. Şiddet yok deseniz bile, hiç ummadığınız bir anda şiddet ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla bu alan arabuluculuğa uygun değil.” dedi. Şiddetin basit bir anlaşmazlık ya da uyuşmazlık olarak ele alınmasının hatalı olduğunu söyleyen Topaloğlu, aile mahkemelerinde çekişmeli olayların hızlıca şiddete evrilebildiğini ve bunun büyük zararlar ve ölümle sonuçlandığını vurguladı.

ARABULUCULUK BOŞANMAYI HIZLANDIRMAYACAK

Boşanmalarda tarafların “anlaşmalı boşanma” yolunu tercih edebildiğini, bu yolun hızlı ve maliyeti düşük olduğunu belirten Topaloğlu, arabuluculuğun zorunlu olması halinde tarafların arabulucuya da ekstra para vermek zorunda kalacaklarını ve taraflar için maliyetin artacağına dikkat çekti. Bunun yanı sıra aile hukukunda arabuluculuğun yargı üzerindeki yükü de hafifletmeyeceğini söyleyen Topaloğlu, “Aksine işi uzatıyor. Zaten taraflar anlaşamıyorsa arabulucu ile de anlaşmaları güç. Bu yolla siz yargı sürecini ekstra uzatıyorsunuz. Taraflar anlaşıyorsa zaten arabuluculuğa gitmeden anlaşmalı boşanmayla sorunu çözecekler.” dedi.

Boşanmalarda yargılamanın uzamasının kadınların büyük bir sorunu olduğunu belirten Topaloğlu, süreç uzadıkça kadınların kendi hayatlarını planlayamadıklarını ve şiddetin düzeyinin de büyüdüğünü vurguladı. Buna ek olarak boşanma, nafaka, tazminat gibi süreçlerin birbirlerinden ayrı bir biçimde yargıya taşınmasının ve kusurdan arınmış bir boşanma sisteminin ise tek taraflı irade beyanıyla boşanma sonucunu doğuracağını, bu sistemlerin Türkiye’ye uygun olmayıp ve bilhassa kadın aleyhine sonuçlar doğuracağını , ayrıca boşanma davası hızlıca sonuçlansa bile diğer alanlarda yani nafaka ve tazminatlarda yine yargılama sürecini uzatacağını belirtti.

Boşanmaları hızlandırmaya dair de önerilerde bulunduklarını belirten Topaloğlu, “Süreyi uzatan bir takım uygulamalar var, mesela zabıta araştırması. Gidip taraflara soruluyor ne malın var ne mülkün var, borcun var mı diye. Bunu mahkeme kendisi yapabilir, UYAP sistemi kullanılabilir. Bu bilgiler, bankalardan toplanabilir. Yine dava açıldığında ön inceleme safhası yapılmayarak direkt yargılamaya geçilebilir. Kısacası, yargılamayı uzatan sistemlerin yenilenmesi ve kaldırılması gerekenlerin kaldırılması, belki bir usul düzenlemesi yapılabilir.” dedi.

AİLE ARABULUCULUĞU: KAPALI KAPILAR ARDINDA DAYATMA

Topaloğlu, aile hukukunda arabuluculuğun büyük tehlikeler barındırdığının altını çizdi. Bu tehlikelerden en büyüğünün şiddet olduğunu belirten Topaloğlu, “Boşansanız bile kadına şiddetin devam ettiği bir ülkede yaşıyoruz. Örneğin, kişisel ilişki tesisinde bir adam kızını görüyor. ‘Kirlilerimi annen yıkayabilir mi’ diyor. Kadın da ‘Tamam, getirsin yıkayayım’ diyor. Adam geldiğinde evde bir tartışma çıkıyor, adam kadını öldürüyor. Basına da yansıdı bu. Yani, boşanma bitmiş. Hesapta boşanmaya konu olaylarla ilgili anlaşmazlık yok , şiddet yok ama birden şiddet ortaya çıkıyor.” dedi.

İkinci bir tehlike olarak ise arabuluculuk görüşmeleri sırasında yasal mevzuattan hariç kadın aleyhine başka bir hukukun uygulanabileceğine dikkat çeken Topaloğlu, “Arabuluculuk görüşmeleri gizli olduğu için, bilhassa kadın sahasında, hangi hukuk uygulanıyor bilemiyorsunuz. Dini referanslarla bir takım şeri hukuk hükümlerinin uygulanması veya toplumsal geleneklerde kadının aleyhine olan bir takım hükümlerin uygulanması söz konusu olabilir. Biliyorsunuz, dini kurallara göre erkek 2 pay alırken kadın 1 alır. Kadın boşanınca nafaka almaz, ailesi bakar. Yine bir takım yöresel uygulamalarda kadın miras payı alamaz, erkek alır gibi hala ülkemizde bu yönde inanış ve uygulamalar mevcut. Yani bu uygulamalar, kapalı kapılar ardında kadına dayatılır ve kadının elinden hakları alınmış olur ki bu da en büyük tehlikelerden biridir.” dedi. Bunun yanı sıra arabuluculuğun; yargıya paralel, alternatif bir birim oluşturarak, özel bir takım kişilerin eline bunu teslim ettiğini söyleyen Topaloğlu, bu sistemin güçlünün güçsüzü yediği bir sistem oluşturduğunu vurguladı.

NAFAKA KİMİN MAĞDURİYETİ?

Çalıştayda nafakanın da gündeme geldiğini söyleyen Topaloğlu, güncel mevzuata dokunulmaması gerektiğini ifade ettiklerini söyledi. Bilinenin aksine nafakanın süresiz olmadığını, mevcut yasal düzenlemede nafakanın toptan veya irat olarak verilebileceği, kaldırılma şartlarının da düzenlendiğini belirten Topaloğlu , mevzuata “süreli” ifadesinin eklenmesinin ve süresiz nafakanın kaldırılmasının uygun olmayacağını söylediklerini belirtti.

Çalıştayda süresiz nafakanın kaldırılmasını savunan kimse olmadığını belirten Topaloğlu, özellikle yargı kesiminden bir kısım katılanların mevzuatta “süreli de verilebilir ” ifadesinin olmamasının hakimin takdirini sınırlandırdığını belirttiğini söyledi.

Çalıştayda nafaka aleyhine yürütülen tartışmalar erkeklerin büyük mağduriyet yaşadığı üzerinden gerekçelendirilse de Topaloğlu, bu mağduriyetlere dair bir istatistik, somut bir veri sunulmadığını ifade etti. Nafakaya dair mağduriyetleri kadınların daha yoğunlukla yaşadığını, birçok kadının nafaka tahsil edemediğini ve icraya konulan nafakadan harç alındığını ifade etti. Eğer bir mağduriyet kaldırılacaksa nafakadan alınan harçların kaldırılması üzerine bir öneride bulunduklarını ekledi.

‘BİZİM OLMADIĞIMIZ ALANLARDA KADIN ALEYHİNE SONUÇ ÇIKIYOR’

Çalıştaya dair genel bir değerlendirme yapan Topaloğlu, “İstanbul Barosu olarak bizi bu konulardaki toplantılara ve çalıştaylara davet etmiyorlar. Mesela Aile Bakanlığı İstanbul’da Aile Çalıştayı yaptı ve İstanbul Barosunu davet etmedi. Bu çalıştayda ise 5 masa var, bizden 2 temsilci istendi ve biz aile hukuku masaları dışında temsilci bulunduramadık.” dedi. “İktidarın çantasında kendi isteği doğrultusunda yasa tasarıları hazır, sizleri de bu çalıştaylara isteklerini meşrulaştırmak için çağırıyorlar , gidilmesi doğru değil diyenlerde olabilir.” diyen Topaloğlu, kadınları ilgilendiren alanların diğer alanlara benzemediğini söyledi. Topaloğlu, “Bizim katılmayalım dediğimiz o alanlarda kadın hakları aleyhine daha vahim sonuçlar ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla biz bu alanlarda da sesimizi yükseltmeye ve bu olayların doğrusunu anlatmaya mecburuz. Çünkü bu haklar kadınların elinden alındığı zaman kolaylıkla geri dönmeyecek.” diye ekledi. Bunun yanı sıra sahadaki deneyimleri de bu gibi alanlarda aktarmanın faydalı olduğunu dile getiren Topaloğlu, “Kadınların haklarını kullanırken yaşadıkları mağduriyetlerin ne olduğunu ve fiili uygulamanın nasıl olduğunu bilen kişileriz. Bu gibi tartışmalarda bulunup, sahada olmayan ve sahada olanları bilmeyen kişilere işin doğrusu anlatarak onlara başka bir perspektif kazandırabileceğimizi düşünüyorum. Çünkü bizim olmadığımız her alan kadın hakları aleyhine görüşleri olan başkaları tarafından dolduruluyor kadınlar aleyhine sonuçlar çıkıyor ” dedi.

Medeni Kanun’un çok büyük bir kanun olduğunu, aslında genel olarak da iyi bir kanun olduğunu, dile getirerek sil baştan düzenlemeye gerek olmadığını belirten Topaloğlu, bu çalıştayı düzenlemekteki asıl amacın mahkeme temelli arabuluculuk adı altında aile hukukuna arabuluculuk getirmek olduğu yönünde haklı endişeleri olduğunu da belirtti.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Medeni Kanun'a saldırı çalıştayı

Adalet Bakanı Tunç çalıştayda, boşanmaları zorlaştıracak arabuluculukla kadınları hedef aldı. Tunç,...

Arabuluculuk kadınların medeni haklarını gasbedece...

İktidarın, Medeni Kanun Çalıştayı'nda üzerinde durduğu aile arabuluculuğu, kadınları faillerle yüz y...

Boşanmalarda arabuluculuk yine gündem: ‘Hızlı’ ve...

Boşanmalara arabuluculuk uygulamasının beyannamelerde yer alma biçimi ise bu uygulamanın kadınları n...