2024 Cumhurbaşkanlığı Programı: Sağlığa özelleştirme, eğitime gericileştirme, kadına şiddet
2024 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı pek çok alana dair faaliyet ve projeler içerirken kadın ve çocuklara dair neler söylüyor? Bu yazıda kısaca buna odaklanmaya çalışacağız.

2024 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı geçtiğimiz günlerde Resmi Gazete’de yayımlandı. Yayımlanan program 2024’ün sağlıktan, bakım hizmetlerine her alanda bir özelleştirme yılı olacağının ilanı niteliğinde. Programa göre hastalandığımızda ya da bakıma ihtiyaç duyduğumuzda devletin bunu karşılaması için bu hizmetleri, önceden yeni sigorta sistemleri ile satın almamız gerekecek. Yaşlı bakım hizmetlerinin finansmanı için bakım sigortası kurulması, “Uygun maliyetlerle alternatif sağlık güvencesi sağlamak üzere tamamlayıcı sağlık sigortacılığının yaygınlaştırılmasına yönelik mevzuat değişikliği” hazırlıkları yapılacağı programda yer aldı. Sağlık ve yaşlı bakım hizmeti “sigorta sistemleri” ile iyice özelleştirilirken maden arama faaliyetleri “kamu yararına faaliyet olarak geçmesi için” mevzuat değişikliği planı ile doğanın daha da çok talan edilmesine yol açacak. Yani, İkizköy Akbelen’deki gibi mücadeleler, daha “başlamadan” engellenmeye çalışılacak.

Program pek çok alana dair faaliyet ve projeler içerirken kadın ve çocuklara dair neler söylüyor? Bu yazıda kısaca buna odaklanmaya çalışacağız.

EĞİTİMDE GERİCİLEŞME OKUL ÖNCESİNDEN BAŞLIYOR

Eğitim alanına dair planlarda ağırlık, okul öncesi eğitime ve mesleki eğitime verilmiş. 2024 yılında okul öncesine erişimin artırılması için gerekli fiziki ve beşeri altyapının artırılmasına yönelik çalışmalar yapılacağı ifade ediliyor. Bunu ifade eden devlet 2023’te neler yaptı?

◾Yakın zamanda Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik ile okul öncesi eğitim kurumlarında mescit zorunlu hale getirildi. Bu değişiklik, zaten kapasite sorunu yaşanan okul öncesi eğitim kurumlarında, bir oda eğitime kullanımdan alınıp mescit yapılacak demek oluyor.

◾Okul öncesi eğitim de dahil olmak üzere eğitimin tüm masrafları ailelerin sırtına yükleniyor. Değiştirilen yönetmelikle “katkı payının” resmileştirilmesiyle okul öncesi eğitimde ücretsiz eğitim tamamen kaldırılmış oldu. Artık okul kaydı için okulların belirlediği miktarda katkı payı ödenmesi zorunlu.

◾Kadınların yüz binlerce imza toplayarak, sokaklarda çağrı yaparak, öğretmenler, veliler, kadın dernekleri bir arada okullarda her çocuğa bir öğün ücretsiz sağlıklı yemeğin hak olduğunu haykırmış, bunun sonucunda Milli Eğitim Bakanlığı okul öncesi eğitimde ücretsiz yemek uygulaması başlatmıştı. Yeni öğretim yılı başlamadan okul öncesindeki bu uygulama hiçbir açıklama yapılmadan sessiz sedasız kaldırıldı. Bunun yerine 2024 planlarına ücretsiz sağlıklı yemek uygulaması değil, “Sağlıklı beslenme ve hareketli yaşam alışkanlıkları kazandırılmasına yönelik eğitimler” yapılması, “Bireyin ve toplumun doğru sağlık bilgisine erişimi sağlayacak internet sayfası ve mobil uygulama geliştirilmesi” yer aldı. Sanki çocukların açlığı, karbonhidrat ağırlıklı beslenmesinin sebebi ailelerin sağlıklı beslenmenin nasıl olması gerektiğini bilmemesiymiş gibi.

Tüm bunlara rağmen 4-5 yaşta okullaşma oranının 64,7’den yüzde 70’e çıkarılacağı öngörüsünde bulunuyor program. Bunu nasıl yapmayı planlıyor? Bunu nasıl yapmayı planladığını iki maddeden yorumlayabiliriz.

“Erken çocukluk dönemi bakım ve eğitim hizmeti veren kurumlar için ortak bir düzenleme yapılacak, bu kurumların açılmasına ve faaliyet göstermesine yönelik kriterler hizmet çeşitliliğine imkan tanıyacak şekilde belirlenecektir.”

“Kurumların sayısı artırılacak, hizmet sunum modelleri çeşitlendirilecek ve denetimler etkinleştirilecektir.”

“Hizmet çeşitliliğine imkan tanımak”, “hizmet sunum modellerini çeşitlendirmek” gibi muğlak ve üzeri kapalı ifadeler, okul öncesi eğitim ve bakım kurumlarının sayısını artırmak bahanesiyle “sübyan mektepleri”, “4-6 yaş kuran kursları” gibi yerlerin de resmiyette okul öncesi eğitim kurumları arasına girmesi anlamına gelmesi kaygısını yaratıyor.

DÖNEMİNDE OKULA GİDEMEYEN ÇOCUK YAZ OKULUNA NASIL GİDECEK?

Yoksulluğun nesiller arası aktarımını azaltmak ve fırsat eşitliğini artırmak üzere çocukların bireysel ihtiyaçlarına yönelik uygulamaların hayata geçirilmesi ifadesini içeren Kalkınma Planı maddesinin altında ise şöyle bir faaliyet planı var: Çocukların ihtiyaçlarını karşılamak yerine ailelerin karşılayabildiği ölçüde okul öncesi eğitime erişimlerini sağlamak için esnek modeller yaratmak. “Erken çocukluk döneminden başlamak üzere çocukların eğitim hayatlarındaki yoksunlukları dikkate alınarak bireysel ihtiyaçlarını gidermeyi sağlayacak yeni ve esnek uygulamalar geliştirilecektir.” Bunun için de okul öncesinde yaz eğitimi uygulanacağı, ders yılı içerisinde okul öncesi eğitime erişemeyen çocukların yaz eğitimine devam etmesinin sağlanacağı ve okul öncesi eğitime erişimin artırılacağı söyleniyor. Öncelikle okul dönemi boyunca çocuklar hangi yoksunluklar sebebiyle okula gidemiyor da bu yoksunlukların yaz eğitiminde giderilebileceği düşünülüyor? Bu yaz eğitimi nasıl bir yaz eğitimi olacak? Üç aya sıkıştırılmış bir eğitim ile çocuklar “okul öncesi eğitime erişebildi” mi diyeceğiz?

Tabi yaz okullarına dair de bir hafızamız var. En tazesinden iki örnek verelim:

◾İzmir Foça’da bulunan okullarda yaz Kuran kurslarının tanıtımı için imam, Kuran kursu öğreticisi ve müezzinin görevlendirildiği ortaya çıktı.
◾Türkiye Gençlik Vakfı’nın (TÜGVA) yaz okulu için Gaziantep’te 135 okul tahsis edildiği iddia edildi. Kültürel, Sportif Faaliyetler ile Bilim ve Sanat Faaliyetlerinin Yapılmasına İlişkin İşbirliği protokolüne dayanan tahsis ile vakfın faaliyetleri için açık tutulan okulların elektrik, su ve yemek giderlerinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından karşılandığı; TÜGVA’nın kursları için Halk Eğitim Merkezleri’nden 458 Kur’an öğretimi sertifikası alan usta öğreticinin görevlendirildiği, bu kişilerin toplam 19 bin 388 öğrenci katıldığı kurslarda Kur’an, hadis, temel dini bilgiler gibi dersler verildiği ileri sürüldü.

Bahsedilen yaz okulları da "hizmet çeşitliliği" kapsamında böylesi dini kurslar mı olacak?

İKTİDARIN İSTEĞİ: ÇOK ÇOCUK, ŞİDDETE KARŞI KORUNMASIZ KADIN

Kadının adı sadece aile ile birlikte anılırken bu tabi ki 2024 programına da yansıyor. Boşanmaların artışına 2024 programında dikkat çekiliyor. Geçtiğimiz gün gerçekleşen 8. Aile Şurası’ nda da Erdoğan, boşanmaların arttığını söyleyip “en az 3 çocuk yapın” çağrısını yinelemişti. Bu program da “aile eğitimleri” ile dolup taşıyor.

Kadına yönelik şiddetle mücadele de geçtiğimiz yıl gibi sadece eğitim ve farkındalık çalışmalarına sıkıştırılıyor. Ancak buna dair dikkat çeken maddelerden biri “Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve erken yaşta evliliklerle mücadeleye ilişkin mevcut yasal düzenlemelerin güncellenmesine yönelik çalıştay ve seminerler düzenlenecektir” maddesi. Geçtiğimiz bir ay 81 ilde alelacele toplanan aile çalıştayları gerçekleşti ve şimdi de şura düzenleniyor. Medeni Kanun’da yekten bir değişiklik yapılacağı ve içerisinde kimlerin olduğu bilinmeyen bir bilim kurulunca yeni bir düzenleme önerisi oluşturulacağı Adalet Bakanı tarafından duyurulmuştu. Kadınları şiddete karşı koruması için etkin uygulanması gereken 6284 çeşitli çevrelerce hedef gösteriliyor, “aileye zarar veriyor” denerek şiddete karşı tedbir kararı verilmesinin zorlaştırılması isteniyor. Oysa bugün kadınlar şiddete karşı yasalar etkin uygulanmadığı, cezasızlık politikası tavan yaptığı için gün ortasında sokaklarda öldürülüyorlar. Şiddetin en çok ev içinde yaşandığı ülkemizde boşanmalara ara buluculuk getirilmek isteniyor. Yapılmak istenen yasal düzenlemenin kadınları şiddete karşı korumayacağı tam tersi korumasız bırakacağı açık.

'KADININ VE ÇOCUĞUN MAĞDURİYETİNİ ARTIRACAK'

Geçtiğimiz yıl kadın cinayeti, çocuk istismarı davalarında haksız tahrik indirimlerinin bol keseden verildiği, cezasızlık politikalarının kadınların ısrarlı mücadelesi olmadıkça yaygınlaştığı bir yıl oldu. Yargı kadınları ve çocukları korumaz, failleri cesaretlendirecek kararları verdikçe gördük ki failler birbirlerinden öğrenerek savunma vermeye, “gurur duya duya” sosyal medya paylaşımları yapmaya başladılar. 2024 planında kadına ve çocuğa dair suçlarda ciddi mağduriyetler yaratma riski taşıyan ifadeler var:

“Mağdurun toplum olduğu bazı suçlarda uzlaştırma yoluna gidilmesine olanak sağlanmasına yönelik çalışmalar yürütülecektir.”

“Lekelenme hakkının daha etkin korunması için Cumhuriyet savcılarının takdir yetkilerinin genişletilmesine yönelik çalışma yapılacaktır. Kamu davasının açılabilmesi için aranan yeterli şüphenin daha yoğun şüpheye dönüştürülmesi yönünde mevzuat değişikliği önerisi bilim kurulunun görüşleri çerçevesinde hazırlanacaktır.”

Özellikle ikinci ifade 2021’de “çocuk istismarında somut delil şartı” ifadesine çok benziyor. Hatırlatalım. 2021 yılında gelen yargı paketi ile çocuk istismarında somut delil aranması ifadesi getirilmiş, bu ifade ile çocukların uzmanlar eşliğinde alınan somut delil sayılan ifadelerinin delil olarak kabul edilmesi hakimlerin bu maddeyi yorumlama biçimlerine bırakılmıştı.

Aynı zamanda yazarımız olan Avukat İlke Işık, 2024 Programında bulunan bu maddeleri şöyle yorumluyor: “Uzlaşma ile ceza dosyalarını kapamak istiyorlar, hukuk uyuşmazlıklarında da arabuluculuk ile. Lekelenme hakkı kısmı da öyle. İnsanlar hep sanık yapılmasın iddianameler daha iyi hazırlansın demek yerine ‘yeterli şüphe yerine yoğun şüphe aramak’ dava açılmasını çok zorlaştırır. Kadına ve çocuğa yönelik suçlarda ciddi mağduriyet anlamına gelir.”

Orta Vadeli Plan, 12. Kalkınma Planı, 2024 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programına birlikte baktığımızda şu net olarak gösteriyor ki kamu hizmeti olarak verilmesi gereken hizmetlerin yükü halkın sırtına binecek, çocukların eğitime erişimi daha da riske girecek, kadınlara dönük politikalar da “annelik” sorumlulukları üzerinden kurulacak ve boşanmaların engellenmesi için kadınların önüne tüm engeller konulacak. Birbirine dizilmiş boncuklar gibi olan tüm bu politikaların karşısına da yekten bir karşı çıkış koymak gerekiyor.

İlgili haberler
Şiddetin sebepleri tekilleştiriliyor, cezasızlıkla...

Artan şiddetin kadınlar üzerindeki etkilerini, şiddetin gerekçesi olarak ortaya canilik ve psikoloji...

8. Aile Şurası açılışında yine ‘en az 3 çocuk’ çağ...

Türkiye'de 85 milyon nüfusun yeterli olmadığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "en az 3 çocuk" çağr...

81 ilde aile çalıştayları gerçekleştiriliyor ama n...

Hukuki düzenlemelerin doğrudan muhataplarından olan barolar Aile Bakanlığının düzenlediği çalıştayla...