METAL İŞÇİSİ KADININ GÜNDEMİ: 8 saat çalışma, vardiya, kreş, kriz ve şiddet
Ağır iş koşulları ve sürekli değiştirilen vardiyalardan dertli olan, işçi sağlığı açısından ciddi sorunlar yaşayan, aşağılama ve mobbinge karşı sendikalarına güven duymak isteyen kadınlar anlatıyor...

Türkiye’de metal sanayi hem ekonomik büyüklük, hem barındırdığı iş gücü, hem de stratejik önem itibari ile en önemli sanayi alanı durumunda. Bu büyük sanayi kolunda demir çelik, otomotiv, metal, beyaz eşya, savunma, otomotiv yedek parça gibi sektörler var.

Ülkede çalışan nüfusun yaklaşık yüzde 30’u metal sanayide istihdam ediliyor; 2019 Ocak ayı verilerine göre toplam 1 milyon 521 bin 942 kayıtlı işçi var. Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden sayılan bu işkolunda erkek egemen bir yapı görülse de, azımsanmayacak sayıda kadın çalışıyor. Çalışma Bakanlığı’nın 2016 işkolu istatistiklerine göre sektördeki kayıtlı işçi sayısının yüzde 19’u kadın. Sendika üyesi olan toplam metal işçisi sayısı ise 279 bin 790. Yine 2016 verilerine göre sendikalı metal işçilerinin yüzde 8’i kadın.

Ekonomik krizin etkilerinin en çok görüldüğü sektörlerden biri metal. 2018’in Temmuz ayında resmi rakamlara göre sektörde 1 milyon 582 bin 714 kişi çalışıyordu, Ocak 2019’da ise sayı 1 milyon 521 bin 942’ye düştü. Yani sektörde 2018 yılında ihracat rekorları kırılırken, işçi sayısı 60 bin 772 kişi azaldı. Ancak işten atma eğilimlerine bakıldığında öncelikli olarak kadınların işten atıldığını söyleyemiyoruz; alt sektörlere göre değişen bir tablo var.

Kadın işçiler sektörde daha çok, otomotiv ve yan sanayi ile elektronikte, kısmi olarak da ana metal alanında çalışıyor. Yoğun olarak da montaj, kalite kontrol, paketleme bölümlerinde, kimi fabrikalarda ise preslerde çalıştırılıyorlar. Bazı otomotiv fabrikalarının montaj bölümlerinde tamamen kadın işçilerin çalıştığı görülüyor. Elektronik sektöründe işçilerin yarısı, bazı fabrikalarda tamamına yakını kadın işçilerden oluşuyor. Buralardaki kadın işçi yoğunluğu “dikkat ve incelik isteyen işlerde, küçük ellere ve hassas el koordinasyonuna duyulan ihtiyaç” ile açıklanıyor.

Metal işçisi kadınlarsa patronlar ve kimi zaman sendikalar tarafından “zayıf, güçsüz, eksik” gibi sözlerle aşağılanıyor. Ama söz konusu olan çalışma koşullarının giderek daha da ağırlaşması ve buna dayanmak olunca kimse “kadın” olmalarına bakmıyor.

Ağır iş koşulları ve sürekli değiştirilen vardiyalardan dertli olan, işçi sağlığı bakımından ciddi sorunlar yaşayan hatta kimi zaman sakat kalan, aşağılama ve mobbing karşısında sendikalarına güven duymak isteyen metal işçisi kadınlar anlatıyor: Çalışmanın gücünü ve güvenini hem işte hem evde hissetmek istiyoruz!


SÜREKLİ DEĞİŞEN VARDİYALAR:
‘RESMEN OYUN OYNUYORLAR BİZİMLE!’

Belgin, Ankara Sincan’da bir beyaz eşya fabrikasının montaj bandında iki vardiya usulü çalışıyor; haftaya üç vardiyaya çıkılacak. Ücreti 3 bin lira civarında. Üniversite mezunu, açıktan bir bölüm daha okuyor. Dışarıda mesleği ile ilgili iş bulmakta zorlandığı için buraya işçi olarak girmiş, işyerinde pozisyon açılırsa ‘beyaz yakalı’ kadroya geçiş yapmak istiyor ama bu genelde olmuyor. Sendikalı olduğu için görece iyi koşulları olduğunu söylüyor. Temel sıkıntısı ise şef ve amirlerin baskısı, mobbing. Örneğin, kendisine sorulmadan yerinin değiştirilmesi ya da daha rahat ve kolay yerlerde amirlere yakın insanların çalıştırılması. Bir defasında bacak bacak üstüne atarak çalıştığı için ‘çalışma adabına uymayan davranışlar sergilediği’ gerekçesiyle uyarılmış, bu yüzden saatlerce ağladığını anlatıyor.

KİMSENİN ACIMASINA MUHTAÇ OLMAMAK İÇİN...

Aynı işyerinde montaj bandında çalışan Fatma, lise mezunu. İki çocuğunun bakımı ile iş arasında bocaladığını, vardiya değiştiğinde çocuklara bakacak kimseyi bulamadığını, etütlerin çok pahalı olduğunu söylüyor. “Sürekli aklım çocuklarda” diyor.

Vardiyalarda ve bantlarda amirlerin kimseye sormadan yer değişikliği yapması da tüm kadınların en önemli dertlerinden biri; “İki vardiya çalışırken bana sorulmadan üç vardiya çalışılan bir banda gönderildim, eski yerime dönebilmek için bir ay boyunca çabaladım, sendika ve insan kaynaklarını dolaştım, mimlendim ve sorunlu işçi olarak görüldüm. Sonuçta sendikadakiler benim temsilcim ama beni temsil edemiyorlar, insan kaynaklarındaki müdür kadın acıdı halime de eski yerime gönderdi. Bu işler birinin acımasına bırakılmamalı. Ben istemiyorsam yerim değişmemeli. Şu anda eski bandımda çalışıyorum ama sürekli yerim değişiyor. Resmen oyun oynuyorlar bizimle.”

"SUYUMUZU SIKIP, POSAMIZI ATIYORLAR!"

Belgin, henüz 29 yaşında olmasına rağmen, eklem ve sırt ağrılarının dayanılmaz halde olduğunu söylüyor. Nasıl olmasın! Çalıştığı bantta bir vardiyada 1500 makine yapılıyor. Genelde gece vardiyalarında iş kazaları yaşandığını belirterek, “İş kazası olduğunda hep biz suçluymuşuz gibi, işçilerin üzerine geliyorlar, bu rahatsız edici” diyor.

Derya sürekli aynı hareketi yapmaktan bileğinde oluşan sinir sıkışmasından dertli. “Elimi alçıya bile aldılar ama beni daha rahat çalışabileceğim bir yere almadılar. Resmen kullanılamayacağım ana kadar kullandılar, benim resmen suyumu sıkıp içtiler, posamızı atıyorlar. Önlem alınabilirdi ama almadılar” sözleriyle anlatıyor durumunu.

İNSAN ÖĞÜTEN ‘PERFORMANS SİSTEMİ’

Çorlu’daki elektrikli ev aletleri fabrikasında çalışan Nuran, “performans kriterlerinin” nasıl da işçi öğütme mekanizması haline geldiğini şöyle aktarıyor: “Bize verilen bir sayı var ve o sayıyı tutturmak zorundayız. Tuvalete gidiyoruz. Çıktığımda bakıyorum formenimiz kapıda bekliyor, içeride ne kadar durduğumu tespit etmek için. Başımızda bilgisayarlar var. Oradan hem performansımızı hem de bizi takip ediyorlar. Bu yıl çalıştığım yer ödül almış. Üretim rekoru kırdığı için. Bu ödül karşılığında bize ise 300 lira para dağıtıldı. Bir de bu sistem bizim yararımızaymış gibi gösteriyorlar. Hayır, değil. Çünkü insanca değil!”


METAL FIRTINA ÖZGÜVEN GETİRDİ,
KRİZ VE BASKILAR HAKLARI GERİYE GÖTÜRDÜ

Çorlu’da 250 kadının çalıştığı 400 kişilik elektrikli ev aletleri fabrikasındaki koşulları anlatan Dilek, 2015’teki Metal Fırtına’dan sonra mücadelenin fabrikasına nasıl yansıdığını şöyle anlatıyor: “İlk girdiğimde koşullar çok ağırdı, 12 saat çalışıyorduk. Yemek yiyemiyorduk. Çalıştığımız alanlarda hiçbir iş güvenliğimiz yoktu. Eylemler döneminden sonra her şey çok değişti. Çalışma saatlerimiz 8’e indi. Kulaklık, koruyucu eldivenler, yemeklerimiz düzeldi. İşçilere kafeterya yapıldı. İkramiye ve haklar eski haline göre iyileştirildi. Tüm işçiler ‘Bu korku onlara yetti, isterlerse yapılabiliyormuş’ dediler.” Sonra baskılar nedeniyle işçilerin yeniden Türk Metal’e dönmek zorunda kaldıklarını; işçilerdeki özgüvenin koşullar ağırlaştıkça ve kriz etkisini gösterdikçe azaldığını anlatıyor: “İkramiyelerimiz maaşlara dağıtıldı. Ben kaynak yapıyorum. Eldiven ve tişörtüm bir günde sıçrayan kıvılcımlarla delik deşik oluyor. Önceden ayda 5 eldiven verirlerdi, şimdi ikiye düşürdüler. Delinmiş eldiven ve tişörtle çalışmaya devam ediyoruz. Kollarım bileklerim yanıklarla dolu...”

METAL İŞÇİSİ KADIN YÜZDE 16 DAHA AZ KAZANIYOR
Birleşik Metal-İş Sendikası 2017’de yayımladığı Metal İşçisinin Kimliği araştırmasında yer alan kadınlarla ilgili verileri, bu yıl 8 Mart’ta “İmalat Sektöründe Kadın İşçi Raporu” adı altında yeniden sundu. Bu rapora göre metalde kadın işçiler erkek işçilerden yüzde 16 daha az ücret alıyor.
Rapor, kadın işçilerin iş kazaları, işe bağlı sağlık sorunları, maruz kalınan olumsuz koşullar bakımından erkek işçilere göre daha fazla ve farklı sorunlarla karşı karşıya kaldığını da gösteriyor:
- Kadın işçiler göz yorgunluğu ve görsel odaklanma sorunlarını erkek işçilere göre iki kat daha fazla yaşıyor.
- Zor duruş şekli veya harekete maruz kalan kadınların oranı erkeklerden daha fazla. Kadınların yüzde 54’ü boyun, omuzlar, kollar veya elleri etkileyen kemik, eklem veya kas sorunları yaşıyor.
- Baş ağrısı veya göz yorgunluğu kadınların yine yüzde 44 ile sık karşılaştığı sağlık sorunlarından.
- Stres, depresyon veya anksiyete sorunları kadınların erkeklerden daha fazla yaşadıkları işe bağlı sağlık sorunlar.
- Erkeklerle kadınlar arasında koruyucu donanım kullanımı arasında da önemli farklar var. Koruyucu donanım sağlanmayanların önemli bir kesimi kadınlar.

‘VAR OLMA’ MÜCADELESİ
Görüştüğümüz kadınların çoğu erkek ağırlıklı işyerlerinde, özellikle de “kadınlara uygun” görülmeyen bir işkolunda “var olma” mücadelesi de verdiklerini anlatıyor.
Ankara Sincan’da beyaz eşya fabrikasında çalışan Derya, sırf kadın olduğu için sürekli tetikte olmaktan çok yorulduğunu, giydiği pantolondan saç şekline, konuştuğu kişilere kadar sürekli uyarılmaktan bıktığını, kadınlar hakkında dedikodu yapılmasından bunaldığını ifade ediyor.

Esenyurt’ta 200 kişilik fabrikada çalışan Nuran eşinden ayrıldığını fabrikada kimseye söylememiş. “Fabrika içinde bazı ıssız köşeler var malzeme aldığımız; karton kestiğimiz yerler hep kuytu köşe. Cesaret edemiyor kimse. Kamera var ama sadece orta bölgeleri görüyor. Oraya gitmek zorunda olduğumda çekiniyorum. Bildiğimiz açık bir taciz olayı yok ama olmaması için bir neden de yok...”

Aynı fabrikada bazı erkek işçiler kadınlardan 50-60 TL fazla ücret alıyor. Nuran “Geçen sene ustayla konuştular, biz kadınlarla aynı maaşı almak istemiyoruz diye. Aslında biz de sarma makinasının başına geçiyoruz, aynı saat çalışıyoruz. Ama sürekli ‘Biz sizden fazla çalışıyoruz’ diye söyleniyorlar” diye anlatıyor durumu. “Açıkçası erkek işçilerde de kadınlara karşı bir düşmanlık var. Mesela yardım istediğimiz zaman erkek işçiler ‘Madem yapamıyorsun çalışma’ diyerek geri çeviriyor. Oysa hepimiz ekmek peşindeyiz. Bilinçsizlik bu” diyor.

“DERTLER DERYA OLMUŞ, NERDE SENDİKA?”
Belgin sendika temsilcilerinin sorunlarına ‘çözüyorlarmış gibi’ yaklaştığını ancak sonrasında temsilcilerin amirlerle kol kola gezdiğini söylüyor. Sendikaya her yapılan şikayetin dönüp dolaşıp işçiyi bulmasına sinirli. “Susmamayı öğrenmek lazım, sıkıntılarımızı söylemek lazım ama bir kişi ile olmuyor. Örneğin 20 kişi aynı sorunu dile getiriyoruz ama sendikaya 3 kişi gidiyoruz. Biraz sorunların farkında olup arkasında durmak lazım. Ne kadar çok kadın olursak o kadar iyi.”

Derya da Belgin’e katılıyor: “İşten atılma korkusu önümüzü kesiyor, bir şekilde oyalıyorlar. Ya da bir süre sonra biz de istememezlik yapıyoruz. Kaç arkadaşımız sendikanın odasını unuttu, bundan dolayı hevesimiz kırılıyor. Örneğin, bir arkadaşımız sorun yaşıyorsa onunla birlikte gitsek hemen bakışlar filan değişiyor.”

Bursa’da TOFAŞ’ın yan sanayi olarak araba kauçuk üretimi yapan fabrikada sendikalı çalışan kadın işçi “Şu an en çok canımı sıkan, uykularımın kaçmasına neden olan kıdem tazminatını gasp etmek için uğraşmaları. Şu ana kadar da sendikadan ciddi bir açıklama, eylem gibi bir şey de duymadım. Hani bir ara kırmızı çizgimiz diyenler vardı, kıdem tazminatına dokundurmayız diyen sendika başkanları vardı, dertler derya olmuş neredeler?” diye soruyor.

“Bakanlar ikide bir çıkıp konuşuyor. Bizim işyerinde sendika odasına gidip konuşmak istedim, ne yapacağız bu kıdem tazminatına ilişkin diye, ama işyeri temsilcisi bana sert çıkıp ‘Ülkede kriz var, sen işini kaybetmemeye bak, bunlarla kafanı yorma’ dedi, bak hala öfkeden ellerim titriyor. Sendika 1 Mayıs’ta başka bir ile gidecekmiş, ben Bursa’daki 1 Mayıs’a katılacağım. Bu sene 1 Mayıs’a katılırken en önemli derdim de kıdem tazminatının gasp edilmemesi...”

Türk Metal’in ilginç araştırması:
ANKETİ SENDİKACILAR YAPINCA ‘SORUN YOK’
ARAŞTIRMACILAR YAPINCA ‘SORUN ÇOK’

İşkolunda en çok üyesi olan Türk Metal Sendikası, Haziran 2018’de “Metal Sanayinde Çalışan Kadınların Sağlık ve Güvenlik Açısından Risk Faktörleri” araştırması yayımladı. 23 işyerinde sendika temsilcileri eliyle yapılan anketlerde işyerindeki sorunlara ilişkin neredeyse olumsuz hiçbir sonuç çıkmazken, araştırmacıların yüz yüze yaptığı görüşmelerde kadınlar, sağlık ve güvenliklerini tehlikeye sokan onlarca durumdan söz etmiş. Kadınların “zayıf, çalışmak için yetersiz olduğu” gibi cinsiyetçi ifadelerle, kadınları ve işçileri, iş güvenliği önlemlerine kendi keyifleri için dikkat etmeyen kişiler olarak gösteren karikatürlerle dolu araştırma raporunda kadın işçilerin sorunları şöyle yer bulmuş: 
- “Benim çalıştığım birimde sürekli eldiven kullanmamız gerekiyor. Eldivenler ayda bir yenileniyor ancak bir haftada falan bir eldiven deliniyor. İstediğimiz halde yenisini vermiyorlar. Normalde çalışırken iki elimde de eldiven olması gerekirken, fazla kullanmadığım elimdeki eldiveni diğeri yırtıldığı zaman ters çevirerek kullanıyorum.”
- “İşi yaparken falçata kullanmamız gerekiyor. Ama işyerinin verdiği falçatalar çok kaba ve ağır. Elimize uygun değil. Yapmamızı istenen ürünü onların istediği zamanda o falçatalarla yapabilmemiz mümkün değil. Biz de kendimiz daha rahat kullanabileceğimiz falçatalar getiriyoruz. Denetim yapıldığı zaman bunları saklayıp kullanmamız gerekenleri çıkarıp onlarla çalışıyoruz.”
- “Amirlerimizle ve üst yönetimle iletişim sorunları yaşıyoruz. Herhangi bir şikâyetimizi ilettiğimizde, daha ağır işlere geçirilebiliyoruz, postalarımız değiştirilebiliyor. Bu şekilde cezalandırılıyoruz.”
- “Motorun sigorta üretiminde bir problem vardı, üretimdeki arkadaş problemi defalarca dile getirmesine rağmen dikkate almadılar, bunun sonucunda arkadaş yağlama yaparak üretime devam etti. Daha sonra motorda sorun çıktı ve 20000 araba geri çekildi ve bunun sorumlusu olarak da üretimdeki arkadaş tutuldu, cezalandırıldı.”
- “Yaptığımız işte kesinlikle bir zaman baskısı hissediyoruz. Yapabileceğimizin çok üzerinde iş bekleniyor. Mesela günde en fazla 120 birim yapabileceğimiz halde hedef olarak 150 birim belirleniyor. Bazen molaya çıkmayarak ya da yemek molalarından erken gelerek işe devam etmek zorunda kalıyorum. Yine de bitiremediğim zamanlar oluyor. Bu da günlük yaşama ve evdeki durumuma yansıyor. Bazen öyle geriliyorum ki işin stresinden uyuyamadığım zamanlar oluyor. İşe gideceğim için mutsuz uyanıyorum.”
- “Denetimlerde üretimin hızlandırılması için baskı yapılıyor. Özellikle kadın şef ve yöneticiler argo hitapta bulunuyor, hakaret ediyor ve çalışanları azarlıyorlar. Bu nedenle de kendimizi değersiz hissediyoruz.”


SENDİKASIZ İŞYERLERİNDE DURUM DAHA VAHİM
Bursa Gemlik’te Yazaki Fabrikasında çalışan bir kadın şöyle anlatıyor: “Son günlerde sürekli çalıştığımız bölümlerde yerlerimiz değişiyor, bu da çok ciddi sorunlara neden oluyor. Zaten üç vardiya çalışıyoruz ve vardiya değişimlerimiz çok düzensiz. Mesela sabah işe gidiyorum öğlen yanıma geliyor formen, diyor ki ‘Bu gece A4 bandında geceye geleceksin’, yani akşam 17.30’da evde oluyorum ve saat 22.00’de tekrardan işe gidiyorum. Geçenlerde iki kadın arkadaşımız insan kaynaklarına gidip ‘Biz artık üretim yapamaz hale geldik, evimizde ciddi sorunlar yaşamaya başladık’ demişler. İnsan kaynakları da sorunlardan haberdar olmadıklarını, durumu düzelteceklerini söylemiş. Birkaç gün sonra iki kadın arkadaşımız da işten çıkartılmış. Fabrikada sendika yok, bu nedenle de yaşadığımız sorunları nasıl ve nereye anlatacağımızı tam bilemiyoruz.”

“12 SAAT ÇALIŞIP, YEMEĞİ EVDEN GETİRİYORUZ”

Daha önce bir piston fabrikasında sendikalı olarak çalışan Nuran şimdi ise sendikasız çalışıyor; “Sendikalı olanla sendikasız olan bir olmaz” diyor. 12 saat çalışan işçilere 12.30’daki yemek saatinden sonra akşam 8’e kadar yiyecek verilmiyormuş. “Evden getirip yiyoruz, çantamızda atıştırmalık var. İki çay molasında yiyoruz” diye anlatıyor durumu. Sendikalı olmamanın en çok işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri bakımından sonuçları olduğunu aktarıyor: “Bel, boyun fıtığı herkeste var. Daha yeni zatürre geçirdim. Çok tempolu çalışıyoruz, terliyoruz, havalandırma yetersiz, camlar açık, cereyan... Kışın soğuk, yazın cehennem gibi. Aşırı toz var. Denetim yok. Geçen gün yangın merdivenlerinin kapısının önüne forkliftçi iş koymuş. Kapı açılmıyor. Ben müdahale ettim; ‘Bir yangın çıksa nasıl çıkarız’ dedim. İşçiler hava almak için çıkmasın diye koydurmuşlar! Bizde güya özel iş ayakkabısı olmadan çalışmak yasak ama bazı kadınlar terlik giyiyor. Çünkü çok sıcak, ağır. Kimse de bunu denetlemiyor.”
Ve de bir ayrımcılık örneği veriyor: “Mesela Kürtleri asla almıyorlar.”

METAL İŞÇİSİ OLMAKTAN MUTLUYUM, ÇÜNKÜ...
Nuran’ın çalıştığı fabrikada 10 kadın işçi var. “Bu iş kadın işi değil, kilomuzdan fazla ağırlık kaldırıyoruz” diyen kadınlara “İş zor, ama metal işçisi olmak çok değerli” cevabı veriyormuş Nuran. “Ben yemekhanede de çalışmıştım. Yaptığım işin evde yaptığım işten hiçbir farkı yoktu. Bu yüzden metal işçisi olmaktan mutluyum. Evet koşullar çok ağır ama kendimi daha iyi ifade edebiliyorum. Mesela yazın kampa gittiğimde nerede çalışıyorsun diye sordular, metal işçisiyim deyince imrendiler. Çünkü zor bir iş yapıyorum ve kadın olarak bunu başardığım için gururluyum” diyor. Ama elbette talepleri var; 8 saat çalışma, havalandırma, yemek, kadınlar için regl izni... Ücret ise en çok canının yandığı konulardan. “Bu şartlara bir de asgari ücret alıyorsun, metal gibi ağır bir işte asgari ücret olur mu?” diye soruyor. “Bu sene 1 Mayıs’a kesinlikle katılacağım” diye ekliyor; “8 saat için, insan gibi çalışmak için...”

PATRONLAR NASIL BİRBİRİNDEN ÖĞRENİYORSA,
BİZİM DE ÖĞRENMEMİZ LAZIM
Sincan’da beyaz eşya fabrikasında çalışan iki çocuklu Fatma’nın en önemli talebi ucuz ya da ücretsiz etütler. İşyerinde 5 yaşına kadar kreş parası verildiğini ancak önemli olanın işyerinde kreş açılması olduğunu söylüyor. Bant hızlarının yarattığı sağlık sorunlarına önlem alınması da öncelikli talebi. Taleplerinin dile getirilmesi konusunda işçilerin “işten atılma” korkusu olduğunu, bu sorunların çözülmesinde kilit görevin sendikada olduğunu dile getiriyor: “Sendika artık bizi düşünsün, rahat koltukta oturmakla olmuyor. Bir de bizi biz anlarız. Biz kadınlar birbirimizin arkasını kollayalım.”

Aynı fabrikada çalışan Derya ve Belgin daha çok çocuk istismarındaki artışlar ve kadın cinayetlerine ilişkin duygularını anlatıyorlar. Derya “Çocukları komşuya göndermekten bile korkuyoruz, böyle bir toplum olduk. Çocuklarımı daha gönül rahatlığı ile bırakacak yerler olsa, biz de biraz kendimize vakit ayırsak. Bir de taciz ve tecavüz konusunda daha fazla ceza olmalı. Kadınların inatla hayatın her alanında olması lazım. Sendikada da kadınların faal olması biraz sıkıntılı. Bir kadın arkadaş böyle bir fikir üretse, bir şey istese, öne çıksa hemen önü kesiliyor. Bunu da bir şekilde aşmak gerekiyor. Bakıyoruz sendikanın büyük toplantılarına kadın temsilci sayısı çok az.”

Belgin ise taciz ve tecavüzlere karşı yasaların daha sert olmasını istiyor öncelikle. Bir de herkesin mesleğini yapabilmesini...

Gemlik Yazaki fabrikasında çalışan kadın işçinin ise en önemli gündemi “kriz”. Fabrikanın sipariş alamadığı gerekçesiyle işten çıkarmakla çalışanları tehdit ettiğini, özellikle kadınların baskı ortamından, düzensiz çalışmalardan bıkmış, yorulmuş olduğu için önceleri ‘Çıkartsın da tazminatımı versin, borçlarımı kapatır biraz insan gibi yaşarım’ dediğini aktarıyor. Ancak son günlerde bu duygu değişmiş, ‘Ne olursa olsun, bir işim olsun’ fikri ağır geldiği için yaşanan sorunlar karşısında bir sessizlik başlamış.

Kocaeli’de araba kauçuk üretimi yapan fabrikada çalışan kadın işçinin de gündemi kriz. “Şubat ve mart ayında kriz nedeniyle 100’ü geçik işçi çıkarttı. Şu an biraz işlerimiz var ama çalışma sistemi çok dengesiz uygulanıyor. Biz de üç vardiya çalışıyoruz, başka fabrikalardan işçilerle konuşunca aklıma acaba bu patronların hepsi birbirinden haberdar mı, bu baskıları bilerek mi, birbirinden öğrenerek mi yapıyorlar diyorum. Onlar nasıl birbirinden öğreniyorsa, birbirini tutuyorsa, bizim de birbirimizi tutmamız lazım...”

DOSYA| İşçi kadınlar anlatıyor: Nasıl çalışıyoruz, nasıl yaşıyoruz, ne istiyoruz?

1. GÜN: GIDA İŞÇİSİ KADINLAR: ‘Köleden bir farkımız yok!
Gıda sektöründe çalışanların yüzde 60’ı kadın... Çalışma koşulları, işçi sağlığına ilişkin sorunları, beklentileri ve talepleriyle gıda işçisi kadınlar anlatıyor...


İlgili haberler
Bir metal işçisi kadının elleri

Bir metal işçisi kadının kendi kaleminden işçiliğini, yaptığı üretime yabancılığını, ellerini, beden...

GIDA İŞÇİSİ KADINLAR: ‘Köleden bir farkımız yok!

Gıda sektöründe çalışanların yüzde 60’ı kadın... Çalışma koşulları, işçi sağlığına ilişkin sorunları...

DOSYA| İşçi kadınlar anlatıyor: Nasıl çalışıyoruz,...

Farklı kentlerden kadınların anlatımları, işkollarına ilişkin veriler, araştırmalardan notlar, rapor...