Zaten hayat zor, bir bu JES çıktı başımıza!
Köylerine yapılmak istenen JES’e karşı direnen Aydın Kızılcaköylü kadınlar ‘Her şeyden tasarruf ettik bir de sağlığımızdan tasarruf yapmayacağız’ diyor.

Aydın Kızılcaköy’de, Jeotermal Elektrik Santrali (JES) kurulmak istenmesine karşı mücadele eden kadınlar, ‘Jeotermale Hayır’ nöbeti tutuyor. Bir yandan ekonomik sıkıntılarla boğuşurken bir yandan da toprakları için, soludukları hava için, temiz su için direnen kadınlar, kararlı. “JES’leri def edene kadar mücadelemize devam edeceğiz ve kazanacağız. Sonrasında biz de burada davullu zurnalı düğün yapacağız” diyorlar.

Direnişteki kadınlardan Rukiye, “Kuşlar gözlerimizin önünde su içtikten sonra çırpınarak ölüyor. Komşunun 450 kovan arısı öldü. Bu JES kim bilir insanlara neler yapacak. Hayvanlarımız, tarlalarımız şimdiden jeotermalden etkilenmiş durumda” diye anlatıyor. Zaten ekonomik sıkıntılarla, krizin etkileriyle boğuştuklarını, işlerinin günden güne bozulduğunu söyleyen Rukiye, “Pazar alışverişi dahi yapamıyoruz. Bir de işimizin gücümüzün arasında bununla uğraşıyoruz. Su hayattır. Suyumuzu zehirlemeye hakları yok. Bir de suya zam geliyor. Zehirli suya mı bu kadar para ödeyeceğiz biz? Tasarruf yapın diye diye hal bırakmadılar. Nefes alamıyoruz burada. Ne yapalım? Soluduğumuz havadan da mı tasarruf yapalım?” diye soruyor.

BÜTÜN AYDIN ZEHİRLENECEK
Bugüne kadar huzurla yaşayan Kızılcaköy’de JES’lerden sonra huzur kalmadığını ifade eden Ayşe, bütün Aydınlıları uyarıyor: “Köy halkımızın geçim kaynağı olan yemişimizi, zeytinimizi, yeşilimizi, hayvanlarımızı elimizden almak istiyorlar. Zaten ekonomik kriz var, bunlar olmazsa bu halk ne ile geçinecek burada? Bir markete girdiğimizde peynirin, zeytinin kilosu kaç para? Alışveriş yapamıyoruz. Her şey pahalandı. Bir de havamızı, suyumuzu kirletmeye geliyorlar, kanser getiriyorlar. Su zehirlenirse bütün Aydın zehirlenecek.”

ÜRETEN DE ZORDA, TÜKETEN DE...
Torunları için mücadele ettiğini söyleyen Saniye, “Jeotermal midir nedir, söylemesini de bilemiyorum, biz ondan istemiyoruz bu köyde” diyor kızgınlıkla ve devam ediyor: “Alangüllü’ye bir gittik geçen, o zeytinler, incirler, kökünden kurumuş. Bizim geçim kaynağımız burada onlar. Onlar olmazsa ne yapacağız biz? Ben pazarlara gidiyorum. İki dönüm börülce, iki dönüm bamya, iki dönüm biber ekiyorum, onları satarak eve katkı sağlıyorum. İnsanlar artık pahalı diyor alamıyor. Gübrenin torbası olmuş kaç lira? Çiftin dönümü kaç para, mazot almış başını gidiyor. Bize de kalmıyor, bize de pahalı. Yetiştiren de haklı, almaya gücü yetmeyen de. Bir de başımıza bu jeotermal çıktı, iyice üzüldük.” Uzgun ama kararlı aynı zamanda; “Yaptırmayacağız” diyor, “Sonuna kadar mücadele edeceğiz!”

64 yaşında, 4 çocuk annesi Zehra da “Kendimi geçtim, torunlarım için buradayım. Kanser illeti gençleri bile sardı. Hava zaten kirliydi, bir de bu jeotermal geldi. Yem olmuş 90 lira, süt olmuş 3 lira, et olmuş 40 lira. Üreten de zorda, tüketen de.Yetiştirdiğimizle borcumuzu anca ödüyoruz. Bu gençlerin hali ne olacak ileride? Biz geldik, gidiyoruz. Hayat şartları çok zor’’ diyor.


ŞİMDİ NE YÜZLE GELECEKLER?
Burada kadınlar eve katkı sunmak için ektiğini pazarda satıyor Saniye gibi, Nuran gibi... “Üretici olarak zordayız. Mazot parası, ilaç parası, gübre parası derken elimize hiçbir şey kalmıyor. Karın doyurursak şükrediyoruz. İnsanlar pazar sonunda, çürük meyve, sebzelerle gidiyor eve. Üreten insanlardık biz. Artık üretemiyoruz bile. Ne oldu bize böyle? Tasarruf yapacak yerimiz kalmadı” diyen Nuran, bu ekonomik sıkıntıların üzerine bir de şimdi JES sorunuyla uğraştıklarını belirtiyor. “Ama sağlığımızdan tasarruf yapmayacağız. Çevre köyler kurumuş durumda. Kızılcaköy’ü kurutmayacağız. Seçim zamanında oy istemeye geliyorlar. Şimdi ne yüzle gelecekler?” diye soruyor öfkeyle ve ekliyor: “Çocuklarımıza temiz bir gelecek bırakmak için ne gerekiyorsa yapacağız. Birlikte başaracağız.”

TOPRAĞIMIZI DA KAYBEDERSEK...
Direnişti, nöbetti derken eve uğrayamıyor kadınlar. Ayten bu durumdan biraz şikayetçi ama mücadele ağır basıyor. Zaten ekonomik sıkıntı yaşarken bir de JES tehtidi altında olmanın hayatı daha da zorlaştırdığını söylüyor: “Ben üç çocuk büyütüyorum. Her şeyi kıstık artık. Çocukların ihtiyaçlarını eksik bırakmamaya çalışıyoruz. Okul masrafları çok pahalı. Eşim şoför. Mazota dünya kadar zam geldi. Kazandığı zaten mazota gidiyor. Krizi yaşayan bilir. Üç çocuk yapın diyorlar ama çocuklara bakacak durumu mu var insanların? Ne tasarrufu yapacağız, borç içindeyiz. Bir de bu jeotermaller çıktı şimdi, mahsullerimizi kaybediyoruz hepten. Toprağımız çok önemli onu kaybedersek ne yaparız biz? Germencik’ten kokusu geliyor jeotermalin buraya kadar. Bir de buraya kurduklarında ne yapacağız? Biz ne yiyeceğiz, ne içeceğiz burada?”


ZEYTİNLERİMİZ, İNCİRLERİMİZ OLMAZSA NE YAPARIZ?
JES diye yanına vardığımız her kadın ekonomiden şikayet ediyor. Dilek’in de canına tak etmiş gidişat. “Aydın gibi sebzesi, meyvesi bol olan bir şehirde, domatesi dahi 5-6 liradan aşağı alamıyoruz. Asgari ücretle insanlar nasıl geçinecek? Üç çocuk yapın, evlenin diyorlar, ama nasıl evlenip çocuk yapsın insanlar?” diyor. Böyle bir ortamda toprakları için mücadelenin daha da önem kazandığını belirtiyor; “JES’lerin zararları ortada. Alangüllü’ye gittik; zeytin ağaçları çalı gibiydi. Gelirimizi Aydın’da en çok zeytin ve incirle sağlıyoruz biz. Zeytinlerimiz, incirlerimiz olmazsa ne yaparız? Topraklarımız için, sonuna kadar mücadele edeceğiz.”

BU KÖYE JES’LERİ SOKMAYACAĞIZ
Kışlarını İstanbul’da, yazlarını Kızılcaköy’de geçiren Elmas da en çok Alangüllü’nün durumundan etkilenmiş. “Eşim suyun derecesini ölçtü, ciddi şekilde yüksekti. Doğa harap olmuş durumda. Bütün yeşiller, ağaçlar, narlar, incirler perişan. Her yerde borular, bacalar var. Buradaki insanlar kendi yağlarında kavruluyor. Çok bir şey istemiyorlar, kendi doğal yaşamlarına devam etmek istiyorlar. Bu köy yıkılsın istemiyoruz. Bu köye JES’leri sokmayacağız. Kazanana kadar mücadeleyi bırakmayacağız” diyor.

İlgili haberler
Mevzu bozuk psikoloji değil, bozuk çark

Kaybedecek sarayımız da yok, ejder suyumuz da. İster dış güç desinler, ister başka bir şey; Yoksullu...

Depremi bekler gibi bekleyecek miyiz?

“Beni krizi bahane ederek işten attılar. Samimi olduğum dört kişiyi de çıkardılar. Sonradan duydum k...

Bir domatese baktım, bir pazarcının yüzüne...

Domates biber alıp konserve yapacağım güya. Domatesin kilosu olmuş 5 lira, o da en ucuzu! Domatese b...