Patrona, zengine ‘kriz mriz yok’ tabii
Eve ekmek götüremeyen babanın, ocağına yemek koyamayan annenin evinde kriz var; çantasına defteri koyamayan çocuğun evinde kriz var; kriz bizim patronun evinde değil.

Cumhurbaşkanı ve hükümet temsilcilerinin ısrarla “yok” dediği ekonomik krizi, İkitelli’de kadınlara sorduk. İşçi Hatice, ev kadını Gülay, kuaför Nazlı, fatura ödeme merkezinde çalışan Serpil, gündelikçilik yapan Canan ve bir dükkanda karşılaştığımız Neri

BİR DE BUNA ŞÜKRETMEMİZİ İSTİYORLAR
HATİCE: Evde iki kişi çalışıyoruz ama hiçbir şeye yetişemiyoruz. Kış için fazla hazırlık yapamadım. Sebzeler çok pahalıydı. Pazardan bile bir şey almak çok zorlaştı. Bir de üzerine çocukların defter ve kitapları girince avans bile çekmek zorunda kaldım. Şimdi krizin olmadığını savunan birisi çıkıp bana çocuğunun bütün ihtiyaçlarını karşılayabildiğini ve evinde dolu bir mutfağı olduğunu söylese, ne gibi bir işte çalıştığını merak ederim. Faturalar yüksek, vergiler belimizi büktü.

Havalar gittikçe soğuyor ve ben evimi geçindirebilmek için doğal gazlı evde soba yakmayı düşünüyorum. Tuvalet kağıdı dünyanın hiçbir yerinde bu kadar paraya satılmıyordur. Yani artık tuvalet kağıdı da lüks haline geldi sayılır. Çocuklarım okusunlar isterdim hep, ama okusan bile Ankara’da bir dayıya ihtiyaç var. Dört sene üniversite okuyan gençler benimle beraber imalathanede. Bir de buna şükretmemizi istiyorlar, işsizlik çokmuş! Bu kadar işsizlik varken, bu kadar kriz yok demelerine gelirsek, köprüyü geçene kadar bize verdikleri makarnalara kalır. Devlet büyüklerinin tek düşündüğü koltukları ve her sabah aynı saatte nasıl daha verimli olup da patrona kazandırdığım. Peki, benim hak ettiğim?

Eve ekmek götüremeyen babanın, ocağına yemek koyamayan annenin evinde kriz var; çantasına defteri koyamayan çocuğun evinde kriz var; kriz bizim patronun evinde değil. Krizden etkilenen işçi, emekçi hâlâ şükretmeli mi sizce, yoksa artık yeter mi demeli?

BÖYLE NEREYE KADAR?
NERİMAN: Geçen hafta bu haftaya göre pazar daha düşüktü. Bugün domatesin kilosu 6-7 lira. Esnafa soruyoruz, neden bu kadar pahalı diye, biz de pahalı alıyoruz diyorlar. Dün gittim şampuan aldım, bir ay önce aldığımın üzerine 10 TL gelmiş. Şu marketlerden hırsızlık yapanları hor görmüyorum artık. Aldığı para yetmiyor ne yapsın! Paranın olmaması, gelen zamlar, karı koca arasındaki ilişkiyi de etkiliyor, kavgalar başlıyor, şiddete dönüşüyor... Sevgi mi kalıyor sonra. Eşim haftalık alıyor 650 TL; sigarası var yol parası var. Eve kalan 400 TL. Birçok ihtiyacımızı alamıyoruz, çünkü haftaya kadar o para ile geçinmek zorundayız. Sonumuz ne olacak bilmiyorum. Esnafıyla, işçisiyle, ev kadınıyla, herkes kapısını kapatıp sokağa çıkacak. Başka çaresi yok, nereye kadar!

HAYAT HER GEÇEN GÜN ZORLAŞIYOR
SERPİL: Ben üç yıldır fatura ödeme merkezinde çalışıyorum, her geçen gün daha da zorlaşıyor hayat. Bunu müşterilerimden de görebiliyorum. Kimi müşterilerim ‘geçen ay börek yapmıştım yine de bu kadar çok gelmemişti elektrik faturası’, kimi de ‘bu iki aylıkmış ben geçen ay faturamı ödemiştim ama’ diyerek geliyor. Bir müşterim ‘elektrikten tasarruf yapabilmek için sokak lambasının ve televizyonun ışığında oturuyorum’ dedi. Biz kalabalık bir aileyiz. Annem haftalık 350 TL’ye bütün dolabı dolduruyordu. Şimdi yarısı bile dolmuyor. Ne annem ne de yengemler kışlık erzak hazırlayamadı. Domatesin kilosu yedi lira nasıl kışlık hazırlasın.

‘ÇARŞI PAZAR NİYE BÖYLE’ DİYE NEDEN SORMUYORUZ?
GÜLAY: Dolar, avro yükselişe geçtiğinde ilk yumurta ve şampuan fiyatlarının bu kadar çok artması şaşırtmıştı beni. Yumurtayı biz üretmiyor muyuz? Neden dolardan etkilensin. Günlük yediğimiz bir yumurtamız var, onu da çok görüyorlar.

Üç kadınız evde, şampuan çok kullanıyoruz. En ucuz markete gideyim dedim, orası bile uçmuş. Hiç bu kadar zamlardan etkilendiğimi hatırlamıyorum. Pazar ayrı bir şey, domatesi kışın daha ucuza yemiştik. Bu sene dolaplarımıza kışlık bir şey koyamadık. Yiyemiyoruz ki kışa nasıl koyalım? Bu kış sebze meyve tüketemeyeceğiz bu gidişle. Hadi ben yemesem olur, ama çocuğuklarıma peyniri, zeytini, yumurtayı, meyveyi, sebzeyi en azından yedirmek zorundayım... Faturalar aldı başını gitti. Her halde ısınmak için tekrardan soba kuracağız. Şimdiden su faturası 112 TL, elektik faturası 150 TL gelmiş. Bir de bunun doğal gazı var.

İki çocuk okutuyoruz daha eksiklerini alamamışım. Devlet kitap veriyor, ama öğretmenler kaynak kitap istiyor. Ya kaynak kitaptakiler devletin verdiğinde olsun ya da devlet hiç vermesin boşu boşuna. Bu sene son seneleri dershaneye de vereceğim. Birine 4 bin lira istiyorlar. Ne yaparız bilmiyorum!

Ülkemizde üretim yok. Biz buğdayı üretemez miyiz unu dışarıdan alıyoruz. O zaman dolara bağlı kriz yaşar mıydık? Fabrikalarımızı sattılar. Hayvancılığımız vardı. Bugün neden eti dışarıdan alıyoruz. Biz mercimeği, bulguru ekemez miyiz? Buna neden izin verilmiyor? Nasıl olur bilmiyorum, ama artık bir şeyler yapılmalı. Biz niye evde oturuyoruz, çarşı pazar neden böyle diye neden sormuyoruz...

İŞSİZLİKTEN ÇOK KORKUYORUZ
CANAN: Ben gündelik işlere gidiyorum. Eşim çalışıyor. Kendi evimiz var ama yine de geçinmekte zorlanıyoruz. Üç çocuk okutuyorum. Her şey ateş pahası. Bizi bu hale nasıl getirdiler? Okullar açıldı çocuğun okulundan top kâğıt istediler. Geçen sene 7 TL’ye aldığımız kâğıt şimdi 25 TL. Bu nasıl bir artış anlamadım. Eşim Esenyurt’ta metal fabrikasında çalışıyor. İşyerinde çalışanların çoğunu ücretsiz izne gönderdiler. Eşim eski ve kadrolu işçi olduğu için çalışıyor. Ama çok korkuyoruz her an işsiz kalırsak diye.

ARTIK KÖPRÜNÜN AYAKLARINI YERİZ
NAZLI: İki aydır ne kirayı ne de faturaları toparlayamıyoruz. Ben kuaför işletiyorum, eşim kahve... İki aydır işlerimiz de düştü. Ona rağmen biz geçinemiyorsak, asgari ücretliler nasıl geçinsin? Benim müşterilerimden bayağı var memlekete geri dönenler. Herkes gelip dert yanıyor; pazara gittik şu kadar pahalıydı, hiç bir şey alamadık diye... Ben sabahları elli lira ile çıkıyorum dışarı, eve gelene kadar ya 10 lira kalıyor ya da bir şey kalmıyor.

Kriz elbette olur, ülkede üretim mi var! Üretim olmazsa cepteki çabuk biter. Dolar bahane. Evet, dolara bağlı, çünkü her şeyi yurtdışından alıyoruz. En ucuz şey kâğıttı ülkemizde SEKA varken, şimdi en pahalısı o oldu. Türk Telekom’u sattılar, elektriği sattılar ne kaldı ki... En son şeker pancarını da bitirdiler. Bitmemiş borçlarla köprü yaptırıyoruz. Bundan sonra artık köprünün ayaklarını yemeye başlarız.

İlgili haberler
Mevzu bozuk psikoloji değil, bozuk çark

Kaybedecek sarayımız da yok, ejder suyumuz da. İster dış güç desinler, ister başka bir şey; Yoksullu...

Aynı sınıftan olmayan aynı gemide olamaz!

Ben açık bir kadınım, yan masamda çarşaflı bir kadın arkadaşım çalışıyor. Birlikte yiyor, birlikte i...

Bunlar mı psikolojik!

O kadar kâr ediyorlar ki biz bir yıl depoda yatsak, sade maaş alsak bunlara bir şey olmaz! Hükümet b...