Ülke gündemi dur durak bilmiyor, dergimizin sayfalarına sığamayan ne çok tartışma ne çok yeni gündem var... Gün içerisinde bile birbirimizle hangi birini konuşacağımızı şaşıyoruz. Dikkatimiz pinpon topu gibi bir oradan bir oraya savruluyor: “Aç sefil alkol, sigara alıyorlar” diye açlığın itirafının hemen ardından zam fırtınasına gözlerimizi açıyoruz ertesi gün. Hemen sonrasında Cumhurbaşkanı, ‘cumhur’a Meclis kürsüsünden canlı yayında “Sürtükler, çürükler” diyor; kendi medyası bile bunu haberleştiremiyor. Sabaha karşı hukuksuzluk eseri davaların hakimi, Adalet Bakanı Yardımcılığına “terfi” ettiriliyor. Toz fırtınasıyla yıkılan duvar 2 çocuğun ölümüne sebep oluyor. Daha neler neler… Zaytung’a dönmüş haber akışları artık her günümüzün gerçeği haline gelmiş, “Bu kadar da olmaz ya!” dediğimiz her şeyin olduğuna şahit oluyoruz. “Yuh!” demediğimiz gün yok herhalde?
Gitmek için günler saydığımız konserin yasak haberi düşüyor önümüze. Yuh! Bir nefes almak, yan yana gelip hep bir ağızdan şarkılar söyleyebileceğimiz festivaller, konserler ardı arkasına yasaklanıyor, festivallerin yapılmaması için valilik yasakları çıkarılıyor, “LGBTİ’liği özendiriyor” diye K-pop grubu konseri engelleniyor.
Öldürülen kadınlara adalet için, kadın haklarına yapılan saldırılara karşı mücadele eden Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneğine açılan kapatma davasının ilk duruşmasıyla gün başlıyor. Kadınların hakları için mücadele etmek mi, öldürülen kadınlara adalet sağlansın, katiller “pişmanlık, tahrik” gibi sebeplerden indirim alıp yaptığı yanına kâr kalmasın diye davaları takip etmek mi ahlaka aykırı olan? Ahlaksızlığın daniskasını her gün yaşamıyor muyuz zaten? Her gün kadınlar öldürülüyor, şiddete maruz kalıyor, çocuklar istismar ediliyor… Ama iktidara göre ahlaksız olan bunların olmasını önlemeye çalışmak. Bu dava tüm kadınlara, kadınların hak ve özgürlük mücadelesine açılmış bir dava. Kadınların haklarının hedef tahtasında olmadığı bir gün yokken bu dava da o hedef tahtasına atılan oklardan biri.
Aynı gün. Televizyon açık, Cumhurbaşkanı konuşuyor. Gezi anmasında 150’den fazla kişinin darbedilerek gözaltına alındığı, polisin gazetecileri engellediği, darbettiği akşamın ertesi günü, Ethem Sarısülük’ün Gezi protestoları sırasında bir polis tarafından vurularak öldürüldüğü günün yıl dönümünde… Gezi eylemlerine katılan, destek veren, gönül bağı kuran milyonlara “Bunlar sürtük, bunlar çürük…” diyor cumhurbaşkanı. Tamam bu hükümetin gözünde kadının, “makbul kadın” olmadıkça bir değeri olmadığını biliyoruz zaten… Aşağılamak için kullandığı hakaretteki bu cinsiyetçilik bir yandan da şaşırtıcı değil. Ama insan yine de “yuh!” demekten kendini alamıyor.
Bir de tüm bunların üzerine açlık, cepte para kalmaması, çocuğu okula aç gönderme zorunluluğu, geçim sıkıntısının geçimsizliğe dönüşmesi de eklenince sırtımız kamburlaştıkça kamburlaşıyor. Fiyatlara bakıp “Yuh bu daha dün şu kadardı, ne ara fiyatı arttı?” diyoruz. Deriz. Çünkü her sabah yeni bir zamma uyanıyoruz!
***
Her haber, her olay, her gündem içimizdeki öfkeyi harladıkça harlıyor. Öfke, kaygı, stres büyüdükçe büyüyor. Ya altında eziliyoruz ya da altında ezilmemek için öfkeyi bir hedefe yöneltiyoruz. Ama hangi hedefe? Bize “Yuh!” dedirtenlere mi? Bize her gün “yuh!” dedirtenlerin öfkemizi yönlendirmemizi istediği yere mi? İşsizlik mi? Mülteciler. Taciz mi? Kadınları koruma, şiddeti, tacizi önleme mekanizmalarını işletmeyen ve ortadan kaldıran iktidar değil, mülteciler. Kalabalıklaşan şehirler mi? Mülteciler. Sanki ülkedeki bütün musibetlerin sebebi onlar gibi göçmenler üzerinden ırkçı politikalar yürütüyor. Bu yükseltilen ırkçılık üzerinden kimisi rant peşinde “Geri göndermek için inşaat çalışmalarına başladık” diyor, kimi oy peşinde “Davul zurnayla göndereceğiz” diyor mermilerin düştüğü bölgeye… Kimi herkesi birbirine düşürme derdinde, insanlık adına ne kadar kötülük varsa saçıyor ortalığa “İşsiz kalsınlar, aç kalsınlar, zorla göndereceğiz. Tacizcileri mi koruyorsunuz sizi bulurlar inşallah...” İşte bu politikalar sonucu çocukların ellerindeki yara gibi hızla yayılıyor ortalığa ırkçılık.
İşte dergimizin de ana gündemine tam olarak bu mesele oturuyor. Ek zam talebini görmezden gelen, kadınları şiddete; kampüste, gece yürürken kendini güvende hissetmediği bir ruh haline mahkum eden iktidar, mültecileri hedefe koyuyor. Taleplerimizi, mücadele birlikteliklerimizi bulanıklaştırıyor. İşte haziran sayımız da farklı illerde kadınların yürüttüğü tartışmaları yansıtıyor.
İyi okumalar diliyoruz.
Görsel: Canva
İlgili haberler
Mülteci düşmanlığının arka planı: Bu öfke neden? B...
Yerli ya da mülteci; insan yerine konulmamaya duyulan öfke bizim kader birliğimizin temeli. Bu kader...
Her şeye zam gelirken ücretler yerinde sayamaz! Ek...
Emekçiler sadece ücretlerine zam talebiyle yetinemez, bu talebin iktidarın ekonomi politikalarına ka...
Sağlık emekçileri neden çareyi yurt dışında arıyor...
Sağlık emekçileri mutsuz ve tükenmiş durumda. Bıçak eti de geçti kemikte. Güzel günler için mücadele...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.