Güz geldi. Gündüzlerin sıcak, gecelerin bedenlerimize soğuğun vurduğu havalar. Önünden belki kaç defa geçtiğimiz ama dikkatimizden kaçan eski, toprak evlerde kimler nasıl yaşar hiç düşündünüz mü? “Duvarları çatlak/Tavanı dökülmeye hazır/Temelinde bitlerin karıncaların/ince bacaklı böceklerin gezindiği/ihtiyar evlerde/Zamanı çekip üstümüze/Örtüyoruz kirli ve açık yerlerimizi”* denilen evlerde. Bu evlerden birinde hayatın tüm yükünü henüz gencecikken omuzlarına almaya başlamış Zeliha var. Zeliha daha 19 yaşındayken evlenip yerleşiyor bu iki katlı toprak eve.
Zeliha, eve geldiğinde eşiyle birlikte, eşinin 4 erkek kardeşi, kayınvalidesi ve eşinin babaannesi ile birlikte yaşamaya başlıyor. Yatalak olan babaannenin bakımından on yıl boyunca bir tek o sorumlu oluyor. Zeliha iç çekerek o zamanları şöyle anlatıyor: “Altından aldım. İndirdim, kaldırdım. Bunları hep tek başıma yaptım. O kadar ağırdı ki onu kaldırdığım için bel fıtığı oldum. Bel fıtığından ameliyat olmak zorunda kaldım”.
Eşinin 4 erkek kardeşinden 3’ü evlenip gidiyor. Evde kalan kardeşinin yemeğiyle, temizliğiyle yine Zeliha uğraşıyor. Eşinin evlenen kardeşleri evden gitseler de hafta sonları Zelihaların evine misafirliğe geliyorlar. Gece yarılarına kadar yemek-çay servisleriyle yine ilgilenen Zeliha oluyor. Bıkkınlığı yüzünden okunan Zeliha, “Doğum günlerini bende yaparlar. Kız isteme-verme bizde olur. Eltimin halısı, kilimi, paspasına varana kadar ben yıkarım. Benimkilerini yıkayacak gücüm kalmadığından yıkamaya veriyorum. Evlenirken bir kişiyle değil onun ailesiyle, akrabasıyla ve eşi dostuyla da evliyiz” diyor.
‘DAHA BİR GÜN ALIŞVERİŞ MERKEZİNE GİTMİŞ DEĞİLİM’
Zeliha’nın yaptığı işler bunlarla sınırlı kalmıyor ne yazık ki. Kışlık odunları baltayla kırması, kış temizliği, evin iki katının sobalarının kurulması, evin badanası da onun eline bakıyor. Zaten onunla görüştüğümüzde bizi saçlarında, yüzünde bembeyaz badana boyasıyla karşılamıştı. Konuşmamız sırasında sık sık telefonu çalıyor. Arayan kayınvalidesi. Kiminle olduğunu sorup duruyor. Telefonu kapattığında Zeliha’ya dışarıya çıkıp çıkamadığını sorduğumuzdaysa, “Daha bir gün AVM’ye gitmiş değilim” diyor.
‘BEN DE NEFES ALMAK İSTİYORUM’
Hayatın tüm yükü Zeliha’nın gençliğini alıp götürmüş. İki oğlu olan Zeliha’ya beklentilerini sorduğumuzdaysa “Kendime dair hiçbir beklentim yok artık. Ne gezebildim ne de eşim ve akrabaları tarafından değer görebildim. Tek isteğim çocuklarım iyi yaşasın. Otuz yıllık evliyim. Evliliğimi yaşayamadım. Şimdiki aklım olsaydı, evlilik buysa hiç evlenmezdim. Ben de nefes almak istiyorum. Kadın olduğumu, hatta insan olduğumu unuttum” diyor.
Zeliha sadece bir örnek. Kadınların aile içine hapseden, onları toplumsal hayattan soyutlayan bu düzene karşı bir kez daha bir arada olmaktan, haklarımızı ve hayatlarımızı kuşatan bu karanlığa karşı 25 Kasım’da yan yana durmaktan, yaşam hakkımızı istemekten başka çaremiz yok!
*Erdem Bayazıt’ın “Ölü Vakitleri Yaşamak İhtiyar Evlerde” şiirinden
Görsel: Freepik
İlgili haberler
Şiddetten kaçan göçmen kadınların hikayesi...
Göçmenler bu ülkenin bir parçası artık, birlikte yaşayacağız ve birlikte daha güzel bir hayat için m...
Cinsel şiddet destek sistemi nerede?
Cinsel şiddete maruz bırakılan kişiler ne yapmalı? Nerelere, nasıl başvurabilir? Kimlerden destek al...
Şiddete karşı mücadelede kadınların örgütlülüğü ço...
Balıkesir Kadın Platformunun düzenlediği etkinlikte konuşan Yonca Altındal, kadınların haklarını eld...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.