Pandeminin başladığı günden bu yana biz genç kadınlar mücadelenin ve birlikteliğin başka yönlerini deneyimliyoruz. Kâh sokaklarda kâh evimizde bilgisayarımızın başında yan yana gelmenin yollarını bir şekilde buluyoruz.
Artan baskılar, şiddet, yoksulluk ve işsizlik hepimizi etkiliyor. Bizlerde çareyi beraber aramayı tercih ediyoruz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne giderken İAÜ Kadın Araştırmaları Kulübü olarak diğer üniversitelerdeki arkadaşlarımızla bir araya gelmeyi ve tartışmayı planlıyorduk. Çağrımıza olumlu dönen İÜSBF’li Kadınlar, İÜHF’li Kadınlar, YTÜ Kadın Çalışmaları Topluluğu, Maltepe Üniversitesi (MAÜ) Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları, İTÜ Taşkışla Kadın Topluluğu, Galatasaray Üniversitesi Kadın Çalışmaları Kulübü, Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü ile birlikte bir forum yapma kararı aldık ve süreci beraber örgütledik.
İstanbul Sözleşmesi’ne dair yürüttüğümüz tartışmada YTÜ’den söz alan arkadaşımız teknik bir üniversitede de kadın olmanın zorluklarıyla sürekli karşılaştıklarından bahsetti: “Kadın sayısı bazı bölümlerde az ve hocalar tarafından kullanılan dil çok cinsiyetçi ve çok ayrıştırıcı.” Bu yüzden üniversiteliler açısından İstanbul Sözleşmesinin 14. maddesi olan “…öğrencilerin gelişen kapasitesine uygun olarak, kadın erkek eşitliği, kalıplaşmamış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerdeki çatışmalarda çözüm yolları, kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişisel bütünlük hakkı gibi konulara ilişkin öğretim materyallerinin resmi müfredata ve eğitimin her seviyesine eklenmesi…” maddesinin çok önemli olduğunu vurguladı.
MAÜ’den söz alan arkadaşımız ise “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” demenin yeterli olmadığını, hâlâ çok az kişinin bunu bildiğini ve ne olduğunun bilinmesi ve uygulanması için daha çok çaba harcanması gerektiğini söyledi.
CİNSEL TACİZİ ÖNLEME BİRİMİ DENEYİMLERİ PAYLAŞILDI
Kadınların “güvenli” kampüslerde eğitim görmesi için kadın üniversiteleri zorla gündemimize sokuluyor, oysa mevcut üniversitelerde güvenli kampüsleri oluşturmak mümkün. İşleyen, üniversitenin bileşenlerini de kapsayan Cinsel Tacizi Önleme Birimleri de tam olarak bunun adımlarından biri.
MAÜ’den söz alan Jiyan ve Deniz, kulüplerinin 5 yıllık kuruluşundan bahsederek okullarında Cinsel Tacizi Önleme Biriminin olmadığını, önümüzdeki dönem topluluk olarak kurulmasına yönelik adım atacaklarını ancak birçok etkinliklerinin engellendiğini ve bu çalışmalarının da “Bizim üniversitemizde taciz olmaz” denilerek engelleneceği kaygısını taşıdıklarını ifade ettiler.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
KAYYUMLA RİSKE GİREN BİR KAZANIM
BÜKAK’dan söz alan arkadaşımız altı yıllık mücadelenin sonucunda kazanılan Cinsel Tacizi Önleme Komisyonun (CİTÖK) yapısını anlattı. CİTÖK’ün kurulunda BÜKAK ve BÜLGBTİ+‘dan temsilcilerinin, Öğrenci Temsilciliği Kurulundan bir temsilcinin, akademisyenlerin ve bağımsız bir ofis çalışanının bulunduğuna dikkat çekti. Bunların her birinin varlığının CİTÖK’ün işlerliği ve üniversitede cinsel tacizi önlemeye yönelik adımlar atılması için ne kadar kritik olduğundan da bahsetti. Uzun zamandır CİTÖK’e ayrılan bütçenin kesilmeye çalışıldığına vurgu yaparak, yeni kayyum rektör ile zaten kaygan bir zeminde olan CİTÖK kazanımının iyice tehlikeye girdiğini söyledi.
PANDEMİDE NE YAŞAMADIK Kİ?
Pandemi süreci yaşamımızdaki pek çok sorunu daha da derinleştirdi ve birçok şeyin üzerindeki örtüyü kaldırdı. İTÜ’den söz alan Esra, üniversitelerin sadece derse girilen değil aynı zamanda kendi yaşam alanlarımızı oluşturduğumuz yerler olduğunu vurguladı: “Üniversiteler kadınların kendilerini ifade ettikleri, aileden uzaklaşıp kendilerini geliştirdikleri mecralardı ancak pandemiyle birlikte kadınlar aynı aile evlerine geri döndüler.”
YTÜ’den Destina da geçimimizi devletin verdiği bursla sağlayamadığımız ve aile evine döndüğümüzde karşılaştıklarımızdan bahsetti: “Üniversitede kazandığımız özgüveni ailelerimiz elimizden aldılar. Biz kampüslerde haklarımız için savaşan kadınlarken evlerde yine hizmetçi durumuna düştük. Çocuk bakıcılığının yanı sıra çevrimiçi eğitimde yeri geldi kendimizden taviz verdik çünkü erkek çocukların daha iyi koşullarda okumaları gerektiğini bir kez daha bize hatırlattılar. En önemlisi de ekonomik özgürlüğümüzün olmaması üzerinden bizlere uygulanan baskı. Devlet bize yeterli maddi destek vermiyor. Yani aileden belli bir destek almaya ihtiyacım var, bunun için de ailem benim tüm özgürlüğümü elimden alıyor.”
İÜ’den Sedef çalıştıkları işlerde pandemide ilk gözden çıkarılanların kadınlar olduğunu söyledi. Pandeminin hemen öncesinde yurtlarında yaptıkları bir anketten bahseden Sedef çoğu kadının garsonluk, temizlik, çocuk bakımı, anketörlük ve ders verme gibi işler yaptığından bahsetti.
Forumun sonlarına doğru gelirken kulüpler ve topluluklar olarak haberleşme ve dayanışma ağımızın kurulmasına karar verdik. Özellikle bu dönemlerde birbirimizden haberdar olmak, tecrübelerimizi paylaşmak ve bir arada olmanın ihtiyacı doğrultusunda gerçekleştirdiğimiz forumdan üniversiteli kadınlara çağrımız: Güvenli kampüs ve şiddetsiz yaşam için birlikte mücadeleyi büyütelim!
Ana görsel: MA
İlgili haberler
İstanbul Aydın Üniversitesi Kadın Araştırmaları Ku...
İstanbul Aydın Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü pandemiye rağmen kadınlarla online etkinlikle...
Üniversite toplulukları buluşuyor: Güvenli kampüs,...
İAÜ, İÜ, İTÜ, YTÜ, MSGSÜ, Maltepe Üniversitesi, GSÜ’den genç kadınlar 8 Mart öncesi bir araya gelere...
Üniversitelerdeki Kadın ve LGBTİ Toplulukları tart...
Dosyamızda farklı üniversitelerdeki toplulukların çalışmalarına, öğrencilerinin yaşamındaki etkisine...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.