Üniversite sınavı mı, hayatta kalma sınavı mı?
“Ya kazanamazsam?”, “İş bulamazsam?” kaygılarıyla sınava hazırlanan Irmak, tüm gelecek kaygılarına bir de bugün hayatta kalma kaygıları eklenince yaşadığı gerilimi anlatıyor.

Türkiye’de öğrenci olmak bütünüyle zor, sınava hazırlanmak ise en zoru. Hele bir de kadınsan… Sürekli “Kazanamazsan zengin koca bulursun” esprileri, “Bu bölüm kadınlara göre değil” görüşleri ile iyice zıvanadan çıkaran, depresyona sokan, stresten saç döktüren, asosyalliğe iten durumları bu sene bizzat yaşamış biri olarak yazıyorum bu satırları.

Geçen senenin ağustos ayında, babamın maddi zorluklar yüzünden zar zor yazdırdığı dershaneye gitmem ile zor süreç benim için başlamıştı. Dershaneye para verdiğimiz halde bir de kitaplara her hafta 150-200 TL gitmeye başladı. Kafamda dönen şu sorular beni stresten okuduğumu anlayamamaya itti: “Ya kazanamazsam?”, “İş bulamazsam?”, “Yeterince para kazanamazsam?”

ÜSTÜNE BİR DE GÜVENLİK KAYGISI

Etüt saatleri uzadığı zamanlar dershaneden akşam 10’da çıkıp, bir de eve dönüş saatinde tacize uğramamak için eve son hızımla gitmeye çalışınca, güvenliğimden daha çok şüphe edip, dershaneye gitmek istemediğim bir dönem olmuştu. Her gün başımda bana bağırıp, dershaneye gitmediğime kızan aileme hak versem de bu anksiyete beni öldürüyordu. Ne derslerime ne de sosyal hayatıma odaklanabiliyordum. Ha bir de ben asla gidip de korktuğumu birine söyleyecek biri değilim. O yüzden annemle babama bu konudan hiç bahsetmedim. Çünkü kendim hallederdim, böyle büyüdüm. Cinsiyet kalıpları bana her zaman saçma gelmiştir. O yüzden biri bana, “Eve gidince haber ver” dediğinde bile kavga çıkaracak kadar abarttığım bir dönem de oldu. Hepsi de aynı döneme denk geldi.

Sürekli sinirimin son demindeydim. Artık YKS sınavına hazırlanma serüvenim ders çalışmaktan çıkmış, hayatta kalma sınavına dönmüştü. Özellikle şunu hatırlıyorum: Çıkış saatinde acele bir şekilde minibüse binip en erken saatte eve gitmeye çalışıyor, bir de kapüşonumla saçlarımı kapatıp, erkek gibi gözükmeye çalışıyordum. Ne kadar acınası değil mi?

TEPEMİZDEKİ ‘İŞSİZLİK’ BASKISI

Annem aşırı sinirimi fark edip beni bir psikiyatriye götürdü. İlaca başladım ve hayat kalitem düzeldi. Sınava son bir ay kala düzelen psikolojimle ne kadar çalışabildiysem, o kadar çalıştım. Ve sınava girdim. Her şey bitti diye sevinirken açıklanan sonuçlarla yığılmaları görünce hepimizin emeği çöp oldu. Ve kimse de sorumluluk almadı. Her şeye rağmen tercih yapmak istiyorum. Yılladır ilgim olan biyoloji bilimini tercih etmek istedim. Ay demediler mi “işsiz kalırsın” diye. E ne yapayım ben?

İş konusuna gelince, bir kadın olarak ikinci tercih olarak görülmek beni rahatsız eden bir durum. Mesela bir bilim dalı okumak istiyorum. Ama ülkemizde bilim insanlarına ‘bilim adamı’ diyen kişiler yaşamaya devam ediyor. En kıytırığından mühendisliklerde bile erkek eleman arayışı daha fazla, bunlar da gözümü korkutmuyor diyemem. Kendim için beklentilerim, biyoloji okuyup, akademisyen olmak. Eğitim sisteminden beklentim, arada bir durup dinlemesi.

Bu yazıyı okuyan tüm genç kadınlara şunları söylemek istiyorum: Evet iğrenç bir dönemde, güvensiz bir ortamda ve adaletsizliklerle dolu bir şekilde yaşıyoruz. Düşüncem kesinlikle şu yönde, biz kimsenin ayak işini yapmaya gelmedik dünyaya. Eşinin kirlilerini yıkayıp, yemeğini yapma gibi bir zorunluluğun yok. Temel yaşam becerilerinden yoksun birine katlanmanın da anlamı yok.

Fotoğraf: Freepik