Umut var değiştirmeye, yenilenmeye, birlikteliğe…
Bir tarafta bizler, bir tarafta karanlık. Önümüzde sandık var. Biz seçimimizi hangisinden yana kullanacağımızı biliyoruz. Mücadelenin yeni başladığını da...

“Kritik bir süreç”

“Çok belirleyici bir seçim”

“Faşizmin inşası mı kuytu köşede kalan, demokrasinin canlanması mı?”

14 Mayıs yaklaştıkça sohbetlerimizde sık sık geçen ibareler, sorular bunlar.

Hafızalarımızı yokluyoruz sürekli. Unutmamak için tekrarlıyoruz. Omuzumuza bırakılan yükleri anlatıyoruz, 21 yıllık bir iktidarın bıraktığı karanlık izleri gösteriyoruz birbirimize.

“Öfke.”

Yazılan çizilenlerin az biraz ötesinde sadece bununla sınırlı değil. Gelir geçer bir öfke değil. Biriken acıların, yüklerin, ezilmelerin, ayrıştırmaların, dayatmaların bir sonucu.

Özellikle geçen son on senede günden güne içine çekildiğimiz karanlığı açıkça görebileceğimiz bir tablo ortaya koyuyor.

“Ilımlı ve birleştirici” olan, yol yapan, köprü yapan, uçak yapan, gemi yapan, yerli ve milli araba üreten bir iktidarı kim istemez? “Bağımsızlık” kavramına yeni ‘anlamlar’ yükleyen iktidar yıldan yıla Türkiye’yi daha bağımlı bir ülke haline getirdi.

Savaş, kan, felaket, göç…

Emperyalizmin yıllardır Orta Doğu’da halkların, kadınların, işçi sınıfının başına ördüğü çorapları biliyoruz, görüyoruz, yaşıyoruz.

“Biz Ortadoğu’ya atılan havan toplarından daha fazla yer değiştiririz. Yaşamak için…” der İranlı şair Mohammad Tangestani. Yaşamak için neyi seçeceğimizin tarihi bir sorumluluğu var üzerimizde.

AKP’Lİ YILLAR İYİ GEÇMEDİ

Yaşamaya devam etmenin bile çaba gerektiği günümüz Türkiye’sinde yapılan yolları biz kadınlar güvenli bir şekilde kullanamıyoruz. Bırakın uçağa binmeyi artık memlekete gitmek için otobüse bile binemiyoruz. Artık pazardan soğanı, patatesi, domatesi taneyle alan bizler 950 binden fazla fiyatı olan “yerli ve milli” Togg’u nasıl kullanalım! Cebimizden alınan her kuruş bizlere hizmet olarak değil zenginlerin cebini doldurmak için kullanılıyor. Elde edilen bütçenin birçoğu “sınırı koruma” rivayetlerine sıkıştırılıp silaha, operasyona “savaş bütçesi” olarak ayrılıyor. Bu sene bütçeden savaş ve güvenlik harcamalarına yüzde 98 artışla 470 milyar lira ayrıldığına şahit olduk.

AKP ve karanlık ittifakı bugün her zamandan daha fazla karşısında duran kitleyi görüyor, korkuyor. Demokrasinin, uğruna mücadele ettiğimiz ve kazandığımız haklarımızın bu denli saldırı altında olduğu bu süreçte, daha kenetlenmiş bir kitle var. Bu kitlenin en önemli unsurlularından biri de kadınlar.

“Hedefimiz, devleti ve siyaseti yeniden tanımlamak, toplumun temel değerlerini siyasete taşımak ve hâkim kılmak.”

AKP’nin ittifaklarından biri olan HÜDA PAR’ın açıklamasından sadece bu satır bile, bugün açısından AKP’nin hangi siyasi zeminde ve kimlerle hareket etmek istediğini açıklıyor.

AKP ve ittifakının bugün açık açık, pervasızca kadınlara karşı kurduğu cümleler, sadece bugüne özgün değil, yıllardır örülen sürecin tezahürü. Kadınların sınırları aşan mücadelesi ve tarihi hafızası elbet AKP ve ittifakının bugün çizdiği siyasi hattın nereye dayandığını ve yeniden iktidar olursa yaşayacağı kısıtlamaları, Türkiye’nin civar komşu ülkelerinde kadınların yaşadıklarından biliyor.

Bununla da sınırlı değil. AKP hükümeti 21 yıldır kadınların yaşama ve çalışma haklarını kısıtlayan uygulamaları hayata geçirmek için elinden geleni yapıyor. Özelleştirmeler nedeniyle artık ne sağlık hakkına ne eğitim hakkına erişebiliyoruz. Çocukların, yaşlıların, hastaların tüm bakım yükü kadınların sırtına yüklenmiş durumda. “Aileyi güçlendiriyoruz” diyenler kadınları tüm bu yüklerle bir başına bırakırken şiddete daha açık hale getiriyor.

Hükümetin “başörtülü”, “başörtüsüz”, “Kürt”, “Türk”, “göçmen”, “LGBTİ” gibi etiketlerle bizleri ayrıştırmasının amacı da şüphesiz bu tabloda yaşadığımız öfkenin örgütlenmesinin önüne geçmek. Ama örgütleniyoruz, değişiyoruz, değiştiriyoruz.

UNUTMAMAK İÇİN…

“Hiç bitmeyecek mi bu felaket silsilesi?”

Duyuyoruz sürekli sokak röportajlarında, mektuplarda, yazılarda bu ve buna benzer soruları.

Yaşadığımız onca felaketi sıralamayacağız. Hepsini yaşadık, okuduk, hissettik. Hafızamız henüz diri, yaşadıklarımız taze.

Ama felaketlerin yaşandığı yerlerde yollarımızın kesiştiği kadınlar var; acılara, kayıplara, haksızlıklara göğüs geren, cansiperane mücadele eden. Buradayız, yaşananların toplumsal hafızasıyız, halkın sesiyiz diyen kadınlar. Sömürüsüz, kardeşçe yaşama hayali kurduğumuz Türkiye için umudumuz olanlar…

“Hakça, kardeşçe bölüşmek için, insanın insanı, sermaye düzeninin insanları sömürmediği bir düzen için…” diyor Gülsüm Çolak.

Tarım işçisi. 13 Mayıs 2014’te Soma maden katliamında oğlu Uğur Çolak’ı yitirdi. Katliamda yitirilen yüzlerce madencinin hesabını soranlardan biri de o. Çolak, maden emekçilerinin, hakları verilmeyen tarım işçilerinin, ev emekçisi kadınların sesi olmak için Emek Partisinin Yeşil Sol Partisi listelerinden Manisa milletvekili adayı oldu.


MÜCADELESİ BİTMEYENLERİN SESİ
“Adalet”
Bu topraklarda yıllardır aranan ama bulunamayan kavram. Mücadeleden vazgeçmeyenler ise gerçek adaletin bir gün tecelli edeceğinden emin olanlar. Sırtını örgütlü mücadeleye dayayanlar, değişimin gerçekleşeceğine inanalar…
Çocuklarını “Nerede bir haksızlık varsa, ses çıkar” diye büyüttü Zöhre Tedik. Düzene karşı ses çıkarmanın, örgütlenmenin zorluklarını bilen, acısını yaşayan ama ses çıkarmaktan geri durmayan isimlerden biri o. Oğlu Korkmaz Tedik’i 10 Ekim’de Ankara Gar Katliamında kaybetti.
“Ben de oradaydım ama Korkmaz’ı kaybettik. Çok acı. Ama bu düzene inat güzel günlerin geleceğine inanıyorum” diyor Emek Partisinin Yeşil Sol Partisi listelerinden Antalya Milletvekili Adayı Zöhre Tedik. Büyük acıları yaşayıp yine de yaşanabilir bir dünya için özellikle kadınların sesi olmak istiyor.
TARİH TEKRAR ETMESİN DİYE

“Katliamlar, acılar, saldırılar.”

Bazen de “tarih tekerrür etmesin” diye kolları sıvar insan. Hafızamızın çünkü hep tazelenmeye ihtiyacı vardır. Çünkü bu düzenin yarattığı her tarihi tekerrür kendi açmazını açmak içindir.

“O dönem 12 Eylül askeri diktası sona ermiş görünüyordu. Fakat askeri yönetimi aratmayacak kadar despotik bir baskı vardı. Demokrasi askıya alınmış, sosyal örgütler yasaklanmış, baskı, sansür yanı sıra demokratik olan her şey kısıtlanmıştı. Faili meçhuller artmaya başladı. Susurluk mafyası, çeteleşme, siyasal İslam’ın kök salması…” diye anlatıyor Derman Tarancı 90’lı yılları.

Derman Tarancı 1991 yılında eşi Namık Tarancı ile birlikte Gerçek dergisi Diyarbakır temsilciliğinde görev alır. 1992’de Gerçek dergisi Diyarbakır Temsilcisi Namık Tarancı, Hizbullah tarafından katledilir.

Şimdiki Türkiye tablosunda Cumhur İttifakının el ele verdiği HÜDA PAR. Geleneği ve geçmişi Hizbullah olan bir partinin AKP’nin aday listelerinde yer alması ne demek? Bu tarikatlar ittifakının, siyasal İslam’ı yeni formlarla örmeye giriştiğinin daha açık beyanı…

Derman Tarancı en karanlık günlerde bile mücadeleden geri durmayan bir kadın. “Ben yaşamım boyunca hep işçilerin, emekçilerin, kadınların ve çocukların mücadelesinin safında oldum. Mecliste o safın sesini yükseltmek istiyorum” diyor Emek Partisinin Yeşil Sol Partisi listelerinden Manisa Milletvekili Adayı Derman Tarancı.

KADINLARIN KÜRSÜSÜ MECLİSE
“Yaşamak mı istiyoruz? O zaman örgütleneceğiz”
Bazen de yaşananları dert etmektir mücadelenin kendisi. Çocuklar okula aç gitmesin diye. Depremde “Devlet nerede?” diye haykıran kadınlar yalnız hissetmesin diye, bir kadın daha öldürülmesin, şiddete uğramasın diye...
Bu düzenle derdi olan, çarenin sadece örgütlenmek olduğunu benimseyen kadınlardan biri de Sevda Karaca. “Ekmek istiyoruz, gül de” şiarını benimseyen, bu şiarın ülkenin dört bir yanında yayılması için çaba gösteren…
Ekmek ve Gül kadınların kürsüsü. Dergiye, portala yazan, çizen işçi, emekçi, genç, işsiz ve birçok kadının sesini duyurduğu yer. “Şimdi kürsümüzün bir ayağını meclise kuracağız” diyor Emek Partisinin Yeşil Sol Partisi listelerinden Antep Milletvekili Adayı Sevda Karaca.
SÖMÜRÜLMEYEN BİR DÜNYA HAYALİ

“Haklarımız için örgütlenmenin yasak olmadığı bir ülke”

Patronların en sevdiği şehirlerden biri, tekstil şehri Denizli. Kadınların yoğun çalıştığı, sömürüldüğü şehirlerden biri.

“Bu kadar işçi olup tek sendikanın örgütlü olmadığı bu şehirde kadınların her gün iş yerinde uğradığı eşitsizlik, zorbalık ve şiddeti duyurmak istiyorum” diyor Denizli’de tekstil işçisi olan Havva Meşe.

Öğrenci. İşçi.

Hayatın zorluklarını göğüsleyen ama sınıfını bilenlerden biri. Sınıfının gücüne inanan, değiştirmek için, kadınların örgütlenmesi için çalışan bir emekçi. Emekçilerin taleplerini görmeyen patronların meclisinde, emekçi kadınların sesini yükseltmeye istekli.

Fabrikalarda tarikat üyelerinin “zorunlu katılım” baskısıyla kadınların bütün yaşam alanına müdahale etmesine karşı mücadeleye hazır olanlardan biri, Emek Partisinin Yeşil Sol Partisi listelerinden Denizli Milletvekili Adayı Havva Meşe.


BİZ KAZANACAĞIZ…

Ve niceleri…

Yumruğunu kaldıran kadınların etrafımızı sarması, kadınların, işçilerin, öğrencilerin sesi olamaya çaba gösterenler karanlıkları aydınlığa çevirmemiz için güç veriyor. Bir tarafta bizler, bir tarafta karanlık. Önümüzde sandık var. Biz seçimimizi hangisinden yana kullanacağımızı biliyoruz. Mücadelenin yeni başladığını da...

Korku ve tedirginlik kadar umut da taşıyoruz. Yaşadıklarımızı unutmayacağız, insanca yaşamak için örgütleneceğiz, harekete geçeceğiz. Oylarımıza, sandıklara birlikte sahip çıkacağız. Sen, ben, birlikte.

Tek bir kadının öldürülmediği, şiddete uğramadığı, eşitsizliğe mahkûm edilmediği, gelecek kaygısı yaşamadığı, sömürülmediği bir hayatı işçiler kazanacak, emekçiler kazanacak, gençler kazanacak, kadınlar kazanacak,

Birlikte kazanacağız!

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
‘Kazanmanın yolunu 1 Mayıs alanında gördüm’

‘Üreten bizlerin değeri ne zaman anlaşılacak? Hakkımızı ne zaman alacağız? Bence sesimizin daha yüks...

1 Mayıs 2023: ‘Patates soğan, güle güle Erdoğan’

Bu seçim kapitalist düzene karşı mücadelede nihai bir son değil, o sona giden yolda yolumuza çıkan e...

‘Tenceremizi kim doldurursa oyumuz ona’

Ankara Batıkent’te kimi işinden şikayetçi, kimi ücretinden, kimi işsizlikten. Görünen o ki birçok ki...