Umut için yola çıkanlar...
Rahile için çare buluruz diye geldiğimiz karakolda birçok çaresizlikle karşılaşmıştık, o an düşündüm mülteci kadınların yaşadığı çaresizlikle buradaki kadınların yaşadıkları ortak değil miydi?

Birkaç aydır Esenyurt’ta mülteci ve göçmen kadınlarla sık sık yan yana geliyoruz.
Çoğu Afgan ve Suriyeli kadınlarla birçok sorunu birlikte konuşuyor, birlikte çözüm yolları üretmeye çalışıyoruz.

‘HAKKIMI İSTEDİM TEHDİT EDİLDİM’
Afganistan’dan 3 sene önce Türkiye’ye gelen Fereşte, bir tekstil atölyesinde çalışıyordu yakın zama-na kadar. Üç çocuğu olan Fereşte, buraya yeni ve daha iyi bir hayat umuduyla geldiğini anlatıyor: “Çok farklı işlerde çalıştım ve en son çalıştığım tekstil atölyesinde bana Türk çalışanların aldığı ücretin yarısını veriyorlardı. Bu bir yana, bana edilen hakaretin haddi hesabı yoktu. Her gün eve dönerken ağlıyordum. Patron en sonunda ‘ihtiyacımız yok’ diyerek beni işten çıkardı ve son çalıştığım ayın pa-rasını vermedi. Hakkımı istediğimde ise ‘Seni polise şikâyet ederim’ diyerek tehdit etti. Mecbur vaz-geçtim.”

‘BURASI DA EVİMİZ OLMADI’
Fereşte, umutlarla gelmişti ancak burada da birçok zorlukla karşılaşmıştı. Afganistan’daki hayatı da hiç kolay geçmemişti: “13 yaşımda hayatım bitti. Biz evlenirken babamız eşimizi seçiyor ve biz onu sadece nikâhta görüyoruz. O gün benim için hayatımın son günüymüş gibiydi ama bak buradayım.”
“Okulu bırakmak zorunda kaldım. 14 yaşındayken çocuğum oldu. Afganistan’ın durumu çok kötü, her günümüz korkuyla geçiyordu. Biraz da olsa huzurlu bir hayat için Türkiye’ye çok zor yollarla gel-dik ama burası da bizim evimiz olmadı. Yoksulluk, zorlayıcı hayat koşulları ve evde gördüğüm şiddet hiç katlanılabilir bir durum değil ama ben yine de umudumu yitirmiyorum.”

‘BİRBİRİMİZDEN BAŞKA KİMSEMİZ YOK’
Esenyurt Bağlarçeşme Mahallesinin parkında Afgan kadınlarla sohbet ederken, Afganistan’da dok-torluk yapan Atifeh ile tanışıyoruz. “5 senedir buradayım ve mesleğimi yapmayı bırak hemşirelik bile yapamıyorum. Buradaki Afgan kadınların en büyük sorunu sağlık. Hastaneye gidemeyen birçok kadın tanıyorum. Burada Afgan kadınlara ve çocuklara hasta olduklarında ücretsiz bakıyorum çünkü birbirimizden başka kimsemiz yok.”

‘ARTIK MÜLTECİLERİ ALMIYORUZ!’
Afganlı Mansureh teyze de karşılaştığı ayrımcılığı anlatıyor: “Bizim kafamızı dağıttığımız tek yer mahalledeki yüzme havuzuydu. Geçen hafta gittiğimizde ‘Artık mülteci almıyoruz’ diyerek bizi içeri almadılar, çok kötü bir duyguydu”.

ÇARESİZLİKLER ORTAK...
Rahele eşi ve 2 çocuğuyla 4 aydır Türkiye’de. Avrupa’ya gitme hayalleri varken kendilerini yasal yollarla Avrupa’ya götüreceklerini söyleyen insan kaçakçıları tarafından dolandırıldı. Dolandırıcılar Rahe-le ve ailesinin tüm parasını alarak onları Türkiye’de bırakıp kayboldu. 17 ve 21 yaşındaki çocukları günde 10 saat 1500 liraya bir tekstil atölyesinde çok kötü koşullarda çalışıyor. Rahele için bir umutla karakola gidip onu dolandıranların bulunmasını istiyoruz. Karakolda küçücük bir oda, tıklım tıkış dolu. Dışarıda da bekleyen çok fazla kadın var... Çoğu şiddet görmüş, kocası tarafından evinden atılmış, çocuğu gösterilmeyen kadınlar... Sokak ortasında kocasından şiddet gören ve karakola sığınan bir kadın da vardı, kocası da yanına gelmişti o karakola girince. Karakolda bile tedirgindi kadın, kocasının başka odaya alınmasını talep etmesine rağmen bu talebi karşılanmamıştı. Kocasının sert bakışların-dan kurtulmaya çalışıyordu, karakolda bile güvende değildi. Polislerin sorduğu sorular kadınları adeta geldiğine bin pişman ediyordu. Örneğin, kocasından şiddet gördüğünü anlatan bir kadına polis “Eee ne var bunda eşin değil mi” diye karşılık veriyordu. Yan sandalyede oturan kadının ağlama sesleri dikkatimi çekti o an. Kimse ağladığını görmesin diye çabalıyordu. Onunla konuşmaya çalıştım. Hemen dertleşmeye başladık. Kocası eve başka bir kadın getirerek onu evden atmıştı. Onuru çok kırılmıştı ve artık evsizdi...
Rahile için belki bir çare buluruz diye geldiğimiz karakolda başka başka birçok çaresizlikle karşılaşmış-tık, o an düşündüm mülteci kadınların yaşadığı çaresizlikle buradaki kadınların yaşadıkları ortak değil miydi?

‘AİLEMİ BU DURUMDAN KURTARMAK İSTİYORUM’
Suriyeli Fatma ablanın evine misafir oldum sonrasında. Afrin’den 5 yıl önce 4 çocuğuyla gelmiş. Sadece eşi çalışıyor. 15 yaşındaki kızı Nil’le sohbet ediyoruz arada. Takdir belgesi getirmiş geçen dö-nem, “Okumayı seviyorum ama kendimi ve ailemi bu durumdan kurtarmak için daha çok motive oluyorum, okulda hep benimle dalga geçiyorlar ‘Sende beyin var mı ki puan alıyorsun’ diye, hepsi değil ama bazı hocalarım var herkesin içinde beni rencide ediyor...” Onunla daha sık görüşeceğimize söz verdim ve Suriye kahvemi içip dışarı çıktım... Bu olanları görmek ve duymak bile bu kadar zorken böyle yaşamanın tarifini anlamam mümkün değildi...

DÜNYANIN EN KARA GÜNLERİ...
13 yıldır gazetecilik yapan ve Fransa’da yaşayan, 2 senedir de mülteciler ve insan kaçakçıları üzerine çalışmalar yapan Aiada Ghajar’la görüştüm tanık olduklarımdan sonra. O da Avrupa’daki mülteci kamplarında şahit olduğu sorunlardan bahsetti, anlattıkları çok çarpıcıydı:
“Kişi sayısı inanılmaz fazla. Mesela Yunanistan’daki Samos kampının kapasitesi 650 kişi olmasına rağmen 7000’e yakın mülteciyi barındırıyor. Yunanistan’daki dernekler, hukukçular ve dünyadaki birçok uluslararası örgüt oradaki yaşananların bir soykırım olduğunu söylüyor.
Moria kampı 3600 kişi kapasiteye sahip bir kamp ve Yunanistan’ın kendi istatistik verilerine göre ora-da 20 bin kişi barınıyor.
Kadınların durumu çok vahim. Cinsel taciz ve sözlü taciz inanılmaz fazla, ben bile kampta yürürken bunlara defalarca maruz kaldım.
İntiharlar çok fazla. Her gün bir intihar vakası yaşanıyor. Kadınlar tacizlere dayanamayıp intihar ediyorlar, çocuklar ise oradaki şiddet manzaralarına... Moria’dan çıkış yollarından biri doktorun onlara acil çıkış belgesi vermesi... Son gittiğimde çok ilginç ve yeni bir şeyle karşılaştım. Orada bazı kadınlar HIV virüsü olanlarla birlikte olarak kendilerine de o hastalığın geçmesini sağlayıp böylelikle kamptan çıkıp Türkiye’ye gönderilmek istiyorlar. Diğer yandan kadınlar uyuşturucu dağıtımı için kullanılıyor.
Şimdi Türkiye sınırını açtığını söylüyor. Oradakilerle konuşuyoruz ‘Biber gazı yemekten yorulduk’ diyorlar. Yüzlerce insan sınır kapısında Avrupa’ya gitme hayali peşinde ama aslında nereye gideceklerini de bilmiyorlar. Tarihe geçen bugünler bence dünyanın en kara günleri...”
İlgili haberler
Ve bir fotoğraf fısıldar: ‘Biz düşman değiliz’

Bağıra çağıra nefret politikasını halkın üzerine yağdıran iktidarlara inattı sanki bu fotoğraf, iki...

Seyirci kalmaya tahammülümüz yok, değiştirmeye güc...

‘Her gün hayatımız yokluklarla, yasaklarla sınanırken, #BöyleGitmez diyen kadınların çoğalmasına, bi...

‘Artık bu savaşın bitmesi lazım’

Sincan ve Mamak’tan kadınların ortak cümlesi bu. Savaş kararı alanların bedel ödeyenler olmadığını b...