Sarayın yargısı, kadınların inadı
‘Belli ki iktidarın baskı ve korku aracı haline getirdiği yargısı, kadınlara ilişkin iktidarın politik yaklaşımından bağımsız çalışmıyor.’

Ülkeyi 22 yıldır yöneten ve artık devamını sağlamakta zorlanan, enkaza dönüşmüş bir ülkede tutunacak dalı olmayan bir iktidar var karşımızda. Eğitim, sağlık, adalet gibi bir devleti devlet yapan mekanizmaları çökmüş bir ülke yarattılar. Adına ekonomik kriz denilen şey ülkede yaşayan herkes için, bir avuç çıkar çevresi dışında, hayatı sürdürülemez hale getirdi. Ülkenin yarısının 26 bin lira ile ayın sonuna getirmeye çalıştığı bu ülkede bu sefaletin nedeni olan iktidar, iktidarını mümkünse sonsuza dek sürdürmeye çalışıyor.

İktidarını ülkenin en gerici odakları ve ortağı MHP ile birlikte sürdüren bir AKP olduğu gerçeğini unutmamak gerekli. Tek başına iktidar olamadığı gibi Cumhurbaşkanlığı seçimi için gerekli olan yüzde 51’i de bulmakta zorlanıyor. O nedenle yerel seçimlerde aldığı yenilginin üstüne baskı ve zor, elindeki en elverişli araç gibi görünüyor şu an.

‘SUÇ YOK, SUÇLAMA YOK...’

Yargı bir sopaya dönüşmüşken iktidarın elinde, genişliyor her yeni günde hedef aldıkları. Sendikacılık yaptığı için BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen’in tutuklanmasının ardından, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı düğmeye bastı. 52 kişinin evlerinin kapıları, sabahın kör saatinde çalındı. Gazeteciler, kadınlar, LGBTİ örgütlerinden temsilciler, sendikacılar, siyasi parti üyeleri ve yöneticileri gözaltına alındı.

Dört gün süren gözaltının ardından 52 kişiden 30’u tutuklandı. 30 kişi bir torbaya dönüştürdükleri, adına soruşturma bile denemeyecek bir işlemle cezaevine gönderilirken Adalet Bakanı Yılmaz Tunç kendilerini eleştirenleri insafsızlıkla suçluyordu ve bu ülkenin bir hukuk devleti olduğunu iddia ediyordu.

Suç yok, suçlama yok… 2012-2013 yıllarına ilişkin tapeler, mailler, mail listeleri özgürlüklerin yok edilmesi için yeterli kabul edilirken ülkede tek bir kişi bile kendisini güvende hissetmiyor. Hukukun yok edildiği bir ülkede herkesin başına her şey gelebilir çünkü.

Kadınların kurtuluş mücadelesine emek veren, insanca, eşit ve özgür bir yaşam için mücadele eden Emek Partisi İstanbul İl Başkanı Sema Barbaros da bu 30 kişinin içinde. Sema belki de ilk kez dergimizin bu sayısını cumartesi sabahı açıp okuyamayacak ama olsun. Bu yazı aynı zamanda o ve tutuklanmış 18 kadın arkadaşımız için olsun. Hepsine selam olsun...

Yargının, iktidarın talimatıyla herkesi susturmak için aralıksız çalıştığı bu günler sadece gözaltı, tutuklama değil; hayatın her alanı için ciddi bir tehlike yaratıyor. Patrondan alacağını almaya çalışan işçi, iş cinayetinde hayatını kaybeden işçinin yakınları, depremde çöken binaların sorumlularının yargılanmasını isteyenler, Bolu’da otelde hayatını kaybedenlerin yakınları...

YARGI İKTİDARDAN BAĞIMSIZ ÇALIŞMIYOR

Sorgusuz sualsiz daha dün 30 kişinin tutuklandığı bu ülkede kadınlara ilişkin davalarda yaşananları da görüyoruz bir yandan. Pınar Gültekin davasındaki Yargıtay kararından söz ediyorum. Pınar’ın katilini canavarca hisle öldürmekten kurtarmaya çalışan karardan. Muğla'da 2020 yılında katledilen Pınar Gültekin davasında Yargıtay 1. Ceza Dairesi, sanık Cemal Metin Avcı hakkında İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi tarafından verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası kararını bozdu. Yargıtay Avcı’nın, “tasarlayarak ve canavarca hisle öldürme” suçundan değil, “niteliksiz kasten öldürme” suçundan haksız tahrik indirimi uygulanarak yargılanmasını istedi.

Uzun süren ve çok tartışılan bir yargılamaydı Pınar Gültekin dosyası. İlk duruşmadan itibaren Pınar’ı öldürdüğünü kabul eden katil, Pınar’ın özel hayatına dair şaibeler yaratmaya çalıştı, mahkeme heyeti sanığın tüm taleplerini kabul etti, sanığın talebi olmamasına rağmen Adli Tıp’tan akli dengesine ilişkin rapor aldı. Pınar’ın özel hayatı didiklendi, telefonun incelenmesi, şifresinin açılabilmesi için ABD ile yazışma yapılmasına bile karar verildi. Doğru düzgün bir keşif yapılmadı. Cinayetin ayrıntıları kamuoyunun ortasına saçılırken böyle bir cinayetin tek başına işlenmesinin olanaksız olmasına karşın katilin kardeşi tahliye edildi.

Ailenin avukatlarının mahkeme heyetini defalarca reddettiği, ailenin ise katilin değil kızlarının yargılandığını gördükleri bir dava oldu. Bir duruşmada anneyi duruşma salonun dışına atıp sanıklara kolonya ikram edecek kadar kibardı mahkeme heyeti. İşte bu heyet, yargılama pratiğine bakılırsa hiç de şaşırtıcı olmayan bir karar verdi. Haksız tahrik indirimi uygulayarak cezayı 23 yıla indirdi. Dosya bölge adliye mahkemesine taşındığında karar değişti. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi yerel mahkemenin kararını bozarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi.

Şimdi ise canavarca hisle öldürmenin hukuki olarak da tam karşılığı ile öldürülmüş Pınar’ın bu şekilde öldürülmediğini söyleyen Yargıtay, bununla da yetinmeyerek haksız tahrik indirimi ile bu cinayette sanık için olabilecek en iyi cezayı uygun buldu. Özetle sanığın bir süre daha cezaevinde yatıp çıkmasını sağlayabilecek bir karar verdi.

Bu karar başka dosyalar için de emsal olabilecek bir karar. Kadınları öldürenler için can simidi gibi bir içtihat yaratmış oldular. Gelen yoğun tepkiler Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazını sağladı. Ancak 2025 yılını aile yılı ilan eden, kadınlara annelik payesiyle birlikte evden esnek çalışma vadeden, kadın erkek eşitliğini yok sayan iktidarın, kendisine kalın urganlarla bağladığı yargısı kadınlar aleyhine daha çok mesai yapacağını söylemiş oldu. Belli ki iktidarın baskı ve korku aracı haline getirdiği yargısı, kadınlara ilişkin iktidarın politik yaklaşımından bağımsız çalışmıyor.

SARAYLAR, SALTANATLAR DA ÇÖKER…
Şimdi yeniden birbirimize umudu, örgütlülüğü, kahkahalarımızı, direnci, sabrı göndermemizin zamanı. Birhan Keskin’in Kargo şiirinde dediği gibi birbirimize yol boyunca açıp okuyacağımız şeyler, bakınca içimizin açılacağı güneşli günler, ağaçlar, ovalar, sonra sabır, sonra inat ve inanç yollayalım. Bunun bin bir çeşidi, bin bir yolu var.
O halde hepimizden hepimize kargo olsun bu şiir;
“sana buraya bazı şeyler koyuyorum. yol boyunca aklında olsun. lazım olursa açar okursun. olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun.
şuraya bir cümle koydum. bırak, acımızı birileri duysun. hem zaten şiir niye var? dünyanın acısını başkaları da duysun!
acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. ortada dursun. olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper. az unutursun.
buraya tabiatı koydum. ağaçları, suyu, ovayı, dağı. onlar bizim kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun.
buraya, küçük mutlu güneşler koydum. günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.
buraya, bir inanç bir inat koydum. tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse sen osun ”

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Çark kimin için dönüyor?

Sermayenin çarkı işçiyi ezerken, iktidar patronlarla el ele yasakları ve baskıyı büyütüyor. Ancak iş...

‘Masrafları paylaşacağın biri varsa makbul çalışan...

‘Evlenmeyi düşünüyor musun’ soruları ile her alanda karşılaştıklarından bahseden kadınlar, evliliğin...

Daralttığınız duvarları örgütlülüğümüz ile yıkacağ...

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, daha eşit ve adil bir gelecek için attığımız kararlı adımların si...