On üç gün yaşanmayacak adamla on üç yıl geçmez
Çok çalışıyorum. Bazen birkaç kişinin yapacağı işleri tek başıma yapıyorum. Arkadaşlarım da öyle. Çok mücadele ettim. Ben on üç gün yaşanmayacak adamla on üç yılımı geçirdim. Siz sakın geçirmeyin...

Bana yaşadıklarını anlat denince nerden başlayacağımı inanın bilmiyorum. Köyde fakir bir ailenin çocuğu olarak doğdum. İlk okuldan sonra orta okula başladım ama ne ayakkabım ne formam vardı. Okulu bıraktım. Sonrası hep evde, tarlada çalıştım, bu şekilde aileme destek olurken büyüdüm. Bir yakınımın düğünde gördüğüm birine aşık oldum. Ne elini tuttum ne de konuştum. Nasıl aşksa artık. Beni istemeye geldiklerinde ve sonrasında bir sürü yanlış giden şeyler oldu. Fakat ben kör bir inatla evlendim. Küçük bir ilçede yaşamaya başladım.

Eşim çay ocağı işletiyordu. Kulağıma kumar oynadığı söylentileri geliyordu. Sorduğumda hep inkâr ediyor, yalan söylüyordu. Doğru dürüst çalışmıyor, eve ekmek getirmediği günler oluyordu. Küçük yerlerde ana baba desteği, bulgur, yufka, ekmek idare ediyor, evliliğimi sürdürmeye çalışıyordum. Birkaç kez ayrılmaya çalışmış, baba evine küsüp gitmiş, her seferinde geri dönmüştüm. Bu arada iki dünya tatlısı kız çocuğumuz olmuştu. Her geri dönüşüm kendisini vazgeçilmez hissetmesine ve daha da şımarıp yaptıklarının dozunu artırmasına sebep olmuştu.

Yaşadığımız yer küçüktü ve önüne gelenden “Eşim hasta, çocuğum hasta” diye borç alıp, kumar oynamıştı ve borçlular kapıya dayanmıştı. Kardeşlerim eşime iş buldu, ailemin yardımıyla Ankara’nın bir ilçesine taşındım. Sanki taşınınca adam değişecekti. Kredi çekip arkamızda bıraktığı borçları ödemeye çalışıyor, hem de iki çocukla asgari ücretle yaşamaya çalışıyorduk. Ben çalışmıyordum. Çocuklar küçüktü ve bırakacak yerim yoktu. Ama yine de boş durmuyordum. Yaşadığımız binayı temizleyip oradan üç beş kuruş alıyor, komşulara dantel lif, tülbent oyası örüp geçimimize katkı sunmaya çalışıyordum. Huylu huyundan vazgeçer mi? Burada da kumar oynamaya, kredi kartlarıyla borç açmaya devam etmişti. Borçlularına benim telefonumu vermişti. Bankalar beni arıyor, ellerinde borç senetleri kapıma adamlar dayanıyordu. Ablamı aradım. “Boşan çocuklarını al gel, sana önce biz bakarız sonra iş buluruz, çalışırsın” dedi. Ama benim için o kadar imkansızdı ki söyledikleri.

Kız kardeşlerimin desteğiyle Ankara’ya taşındım. Bir yandan iş arıyor bir yandan boşanmaya çalışıyordum. Sonunda iş buldum. Taşeron bir firmada bulaşık yıkıyor, geçinmeye çalışıyordum. Eşim beni ve çocukları rahat bırakmıyor sürekli karşımıza çıkıyor, eve dönmeye çalışıyordu. Ablam baktı olmayacak, kendi yaşadığı, kiraların çok pahalı olduğu muhitte eski bir aile apartmanın çatı katını kiraladı. Eski eşimin eve girip çıkamayacağı bir ev tuttuk.

Boşanma davasının günü gelip çattığında adama bir hal olmuş, iki dirhem bir çekirdek, süslenmiş gelmişti davaya. Bense aradan çok yıllar geçmiş gibi yıpranmıştım. Boşanmak istemediğini, boşandığım takdirde nafaka veremeyeceğini söyledi. Sırf nafaka vermemek için çalıştığı işten de çıkmıştı. Arada çocuklarla buluşup görüşüyordu. Çocuklara söylemişti. Ben de “Nafaka filan istemiyorum, yeter ki beni bu evlilikten kurtarın” dedim. “Zaten evliyken eve para mı getirdi de boşanınca verecek” dedim. Çok ilginç, yaşadıklarıma tanık onca komşumdan yalnızca biri tanıklık etmeyi kabul etmişti. O da hayatın çemberinden zorluklarla geçmiş bir hayat kadınıydı. Bana “Çok şanslısın ailen destek oluyor. Keşke zamanında benimkiler de destek olsaydı” demişti.

Çalıştığım yer eve yakındı, gece çalışmama rağmen evden işe rahat gidip geliyordum. Ben köyde yaşarken geceleri yalnız başına tuvalete bile gidemeyen biriydim. Ailemin desteğiyle biraz da kredi çekip ev aldım. İşten geç çıktığım için son otobüse yetişememe ihtimalim vardı ve bunun için yarım saat izin istedim, kabul ettiremediğim için işten ayrıldım. İşsizlik parası da alamadım. Bir pastanede çalıştım birkaç ay onlar da doğru dürüst para vermediler. Oradan da ayrıldım.

Özel bir hastanede çalışıyorum şimdi. Çok çalışıyorum. Bazen birkaç kişinin yapacağı işleri tek başıma yapıyorum. Arkadaşlarım da öyle. Kızlarım büyüdü. Büyüğü liseyi bitirdi, evlendi. Küçüğü liseyi bitirmek üzere. Çok mücadele ettim. Son olarak şunu söylemek isterim. Ben on üç gün yaşanmayacak adamla on üç yılımı geçirdim. Siz sakın geçirmeyin...

Görsel: pch.vector/Freepik

İlgili haberler
Mücadelemiz birbirimizde saklı

Yaşanan moral bozuklukları, hayal kırıklıklarını geride bırakıp, üzerimizdeki ölü toprağını atıp ken...

İdeoloji ve din kıskacında kadınlar: Siyasal İslam...

Siyasal İslam, düşünce tarzının ötesinde bir ideoloji ve yönetim biçimini ifade eder. Kadını mutlak...

Hayat boyu mücadeleden vazgeçmemiş bir kadın: Müst...

Müstesna 36 yaşında, 3 çocuk annesi. Geçimini gündüzleri atölyede çalışıp akşamları ise evde toka ya...