İnsan hayal kurmaya çocukken başlar. O dönemin hayalleri dipdiri ve canlıdır. İçinde mutluluk ve sevgi barındırır. Sonra insan büyüdükçe hayalleri de ona göre şekillenir, değişir ve gelişir. Ben şuna da inanırım, insanın hayalleri yaşadığı coğrafyayla benzeşir. Ve bizim coğrafyada hayal kurmak sınırsız değildir ve hayaller zordur. Ama yine de içinde umut barındırır.
Şimdi buradan yol alıp sizlere hayallerimi ve gerçeklerimi anlatmak istiyorum. Anadolu’nun yirmi haneli küçük bir köyünde dünyaya geldim. Kalabalık, bir o kadar da mütevazı bir ailenin en nazlı kızıydım. Okumak için çıktığım yol epey uzun ve yorucuydu. Ama önemli olan hayallerimi gerçekleştirmekti. Kendi öz yuvamdan ayrıldığımda henüz on iki yaşımdaydım. Hayatım şekillenmemiş, kişiliğim oluşmamıştı ama hayallerim vardı. Ailemden ayrılıp okumak için kuzenimin yanına uzak bir mekâna gitmiştim. Ortaokulu orada bitirdim. Ailemi çok özlüyordum ama okumalıydım. O yaşlarda bana “Ne olmak istiyorsun” diye sorulduğunda “Gazetecilik” derdim. Bende ayrı bir havası vardı. Lise içinde İzmir’e yerleştim başka bir akrabamın yanına. Zorluklarla baş etmeyi seviyordum. Netice itibarıyla varoluş sebebimiz aslında çabalamaktı. Emek verilmeden yapılan hiçbir şey tatlı olmuyor, bunu herkes bilir.
Dershaneye gitmem gerekiyordu ama benim ailemin maddi durumu çok da iyi değildi. Ben onlara yük olmamak adına yoğun emek vererek çalışıp Fırat Üniversitesi iletişim fakültesini kazandım. Gazetecilik değildi ama radyo televizyon ve sinemaydı. İstediğim bölüme yakın bölümdü. Dört yıl okudum, yetmedi üstüne tezsiz yüksek lisans yaptım. Tamam, dedim, iş garantim var.Sonra KPSS derken zaman geçtikçe umudum tükeniyordu. İş aramaya çıktığımda bütün kapılar tek tek suratıma kapanıyor, umudum iyice tükeniyordu. En komiği ise bazı yakınlarımın bana “Kızım sen televizyoncusun tamirden anlarsın gel televizyonu tamir et” demeleriydi. Hem kızıyor hem de tebessüm ediyordum. Tamircilik iyi fikirdi. Bazı işlerde üniversite mezunu olduğum için almıyorlardı, bazıları ise “Tecrübesizsin” diyerek almıyordu. Beni almayınca nasıl tecrübe sahibi olabilirdim ki. Yani velhasıl okuduğum bölümün bana bir katkısı olmadı. Öğretmen oldum işe yaramadı. Yetmedi farklı bölümler okudum. Son noktada dört diplomalı, diğer diploması da yolda olan işsiz bir üniversiteliyim.
İlk zamanlarda fabrikada çalıştım. Orada da yoğun bir psikolojik baskı. Neymiş efendim üniversite mezunuymuşum, güzel işim varmış neden oradaymışım. Çok üzülüyordum bu duruma. Sanki her birimiz farklı ülkelerde yaşıyorduk. Kendi ülkesinin gerçeğine uzak olan bir sürü insan. Ama paraya da ihtiyacım vardı, çünkü İstanbul’da ev kiralayıp yalnız yaşamaya başlamıştım. Mecburdum çalışmaya. Ne kadar zor bir kelime.
Mecbur olmak. Ağrıma giden bir durum. Sonra eğitim sektöründe iş bulup uzun zaman dershanecilik yaptım. Yaşantımdaki bu inişli çıkışlı yollar ruhumu parçalıyordu. Umudum kırılıyor ama mecburiyetlerim de hiç bitmiyordu. Yaşamak zorundaydım, mücadele etmek yaşamın ta kendisiydi, var olmaktı ya da varoluş sebebeydi.
Evet, işin özeti kurduğum hayaller ülkemin gerçeklerine uymadı. Ben yaşamımı yani senelerce emek vererek aldığım diplomaları evde süs olsun diye okumuşum. Çocukluğumu, gençliğimi ailemde uzak onca senemi bana geri verecek kimse de yok. Yazım bireysel değil aslında bu ülkede yaşayan milyonlarca gencin hikâyesi. Ve maalesef ki biz bu ülkenin bir bina içine sıkıştırılmış gerçeğiyiz.
Sevgiler...
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Turizm işçisinin sorunlarına pandemi tuz biber old...
Pandemi başlayınca da ücretsiz izin beklerken işten çıkarıldım. Tüm lokanta ve oteller kapalıydı ve...
‘Uygun fiyatlı bez için market market dolaşıyor, i...
Bebeği 1 yaşındaki bir anne: Tasarruf yapmak için bezini özelikle gece hiç değiştirmiyorum, gündüz d...
Kanıksama, tepki ver!
Tepki ver ki insan olduğumuzu unutmayalım. Çünkü unutarak unuttuğumuz yerden tekrar vuruluyor ya da...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.