Kızların Suskunluğu: Erkekler ‘tarih’ yazarken kadınlara ne olur?
Bir aşk hikayesi ya da tanrıların savaş naralarını duyacağınızı beklemeksizin okunacak bir eser Kızların Suskunluğu. Yalnızca Briseis’in değil, onun çevresindeki birçok kadının tarih yazan hikâyesi...

Pat Barker 1943 yılında işçi bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Rivayete göre annesi Moyra, dışarıda çok sarhoş olduğu bir gece hamile kalır, bebeğin babasının kim olduğunu hatırlamaz. Gayrimeşruluğun utançla değerlendirildiği bir toplumsal ortamda insanlara kızını, kız kardeşi olarak tanıtmak zorunda kalır. Pat, büyükannesi ve büyükbabasının yanında, yoksul bir evde, kitaplara olan büyük hevesiyle büyür.  

Yaşamının ilerleyen yıllarında hafıza, travma, hayatta kalma, iyileşme temaları ve kadının yaşamdaki yerini anlattığı konular ile edebiyat dünyasında yerini alır. Booker ve Guardian İlk Kitap ödülü gibi birçok kıymetli ödül alarak ilerler.

Yayımlanan ilk romanı, yaşamları yoksulluk ve şiddet tarafından sınırlanan İngiliz işçi kadınları hakkında birbiriyle bağlantılı yedi öyküden oluşan Union Street (Birlik Sokağı- 1982) olmuştur. İkinci romanı Blow Your House Down (Evini Yık-1984), Kuzey İngiltere’de bir seri katil tarafından takip edilen fahişeleri anlatır. Bir diğer romanı Liza’s England (Liza’nın İngilteresi-1986) ise, 20. yüzyılın büyük mücadelelerinin şafağında işçi sınıfından bir kadının hayatını izlemiştir.

Bu eserlerin ardından Pat Barker dikkatini büyükbabasının savaş deneyimlerini paylaştığı Birinci Dünya Savaşı’na çevirir. En iyi on tarihi romandan biri olarak nitelendirilen Rejenerasyon Üçlemesini kaleme alır ve pek çok ödül alır.

Kızların Suskunluğu, Pat Barker’ın İlyada ve Odysseia destanlarını yeniden yorumladığı, Ben Kirke ve Akhilleus’un Şarkısı’nın ardından zincirin üçüncü halkası. Türkçeye çevrilen ilk eseri Kızların Suskunluğu’nda, kadınlara Akhilleus’un “odalığı” veya Agamemnon’un “cariyesi” olmanın ötesinde bilinci, iradesi ve ismi olan varlıklar olarak kendi hikayelerini anlatma fırsatı sunuyor.

“Ama bu hikaye savaşın nasıl şanlı olduğunu, erkeklerin nasıl cesurca çarpıştığını anlatmayacak, o defalarca yapıldı. Hayır bu tarihte unutulmaya zorlananların hikayesi. Yine de unutulmayacağız, yıllar sonra bile anneler çocuklarına Troya şarkılarını söyleyecek, biz de onların rüyalarından eksik olmayacağız... kabuslarında da.”

SAVAŞ ÇIĞLIĞININ BASTIRDIĞI KADIN SESLERİ

Pat Barker bunca zaman tarih kitaplarında, romanlarda, filmlerde anlatıldığı gibi, intikam peşinde olan Akhilleus, Agamemnon ve Odysseus’un zaferlerini anlatmıyor. Briseis aracılığıyla İlyada destanına farklı bir yorum getiriyor ve savaşçı tanrıların(!) gölgesinde kalmış kadınların hikâyelerini ve onların tarihteki konumunu sorguluyor.

Lyrnessos şehri Akhilleus’un işgali altına girdiğinde, kadınlar ve çocuklara iç kaleye gitmeleri söylenmişti. Korku dolu halde kalede yalnızca bir gece geçirmişlerdi ki Akhilleus ordusu ile çıkagelip, Briseis’in kocası Mynes ve erkek kardeşlerini gözleri önünde öldürdü. Ardından tüm erkekler, erkek çocukları ve erkek doğurma ihtimaline karşı hamile kadınlar kılıçtan geçirildi. Artık Yunanlar kuleye tırmanıyor, kadınlar ve kız çocukları için kötü son yaklaşıyordu. Bazı kadınlar köle olarak topraklarından koparılmak yerine ölümü seçerek kendini kuleden aşağı atmıştı bile. Kısa süre içinde tüm kadınlar ile kız çocukları ele geçirildi ve esaret dolu bir yaşama ilk adım atıldı.

Briseis için de muhteşem Troya’dan, karanlığın ve vahşetin hüküm sürdüğü Akhilleus’un barakasına uzanan yolculuk böylece başlamıştı.

‘ŞEHİRLER DÜŞÜNCE KADINLARIN İŞİ ÇOK ZOR…’

Briseis, Lyrnessos zaferi adına savaşçıları tarafından Akhilleus’a ödül olarak sunulmuş bir köle, bir savaş ganimeti idi. Kocasını ve erkek kardeşlerini öldüren bu katilin yatağında uyuyacak, ona ve arkadaşlarına hizmet edecekti. Yunan barakasında ilk günler yanan Troya şehrini uzaktan gözlemleyerek, geceler ise Akhilleus’un tecavüzüne katlanarak geçiyordu. O günlerde düşman olmasına rağmen sevdiği tek kişi olan, Akhilleus’un sağ kolu Patraklos ile tanışacaktı. Patraklos ona ve kendi cariyesi İphis’e karşı son derece iyi davranan tek kişiydi.

Artık günleri kampın biraz ilerisindeki denizde, bir zamanlar olduğu ama artık asla olamayacağı o kızı düşünerek geçiyordu ki, bir gün barakaya geç kaldı. Islak saçları ve yosun kokulu teni ile Akhilleus’un yatağında, bu halde olduğu için kovulmayı beklerken, ona tutkuyla dokunan bir erkek vardı yanında. Akhilleus, geldiği sulara geri dönen annesinin, deniz tanrıçası Thetis’in kokusunu alıyordu onun yosun kokan teninde…

Kitabın devamında büyük savaşçı, kahraman(!) Akhilleus’u, “Muhtaçlığına şahit olmuştum” diye nitelendiren “savaş ganimeti” Briseis’ten dinliyoruz. Güzelliğiyle olduğu kadar “savaş nedeni” olarak da ün salan, daha on yaşındayken bir nehir kıyısında tecavüze uğrayan Helene’in hikayesine ve Thetis’in mutsuz evliliğine tanık oluyoruz. Kahraman diye anılan erkeklerin acizliğini, Patroklos’la Akhilleus’un ilişkisini, köleler arasındaki hiyerarşiyi gözlemliyoruz. Güç ve iktidar uğruna tanrılara kafa tutan Agamemnon’un hırsının ordusunun başına gelen olaylardaki payını anlıyoruz.

“O insanlar, düşünülemeyecek kadar uzak o geleceklerin insanları bizim için neler düşünür? Bir şeyi biliyorum: Fetihlerin ve köleliğin zalim gerçeklerini istemezler. Erkeklerin ve oğlan çocukların katledildiğini, kadınlarla kızların köle alındığını duymak istemezler. Bir tecavüz kampında yaşadığımızı bilmek istemezler. Hayır, bambaşka, daha yumuşak bir şeyi tercih edecekler. Bir aşk hikayesini belki?”

Bir aşk hikayesi ya da tanrıların savaş naralarını duyacağınızı beklemeksizin okunacak bir eser Kızların Suskunluğu. Yalnızca Briseis’in değil, onun çevresinde bulunan birçok kadının hikâyesini dinliyoruz Pat Barker kızların suskunluklarını bozdukça. Susmak zorunda bırakılan kadınlar ve hayatının geri kalanını köle olarak geçirmek zorunda bırakılan tüm Andromakhe’lere ses veriyoruz; yeni bir şarkı lazım bize, tarihi yeniden yazacak bir şarkı!

ERKEKLERİN ÜNÜ DİLDEN DİLE YAYILIRKEN ADLARI BİLİNMEYEN KADINLARI YAŞATMA ÇABASI
Hikayenin bir yerinde, işgalin ardından kızı Agamemnon’a ganimet olarak sunulan rahibin, kızını geri vermediği için Agamemnon’a yönelttiği beddualarına eşlik ediyor Briseis;
“Apollon duy beni!
Gümüş yaylı tanrı, duy beni!
Okları ta ötelerden hedefi bulan tanrı, duy beni!”
Nihayet yasak sözcükler de patlayarak kan gibi, safra gibi boşalıyor ağzından:
“Salgın tanrısı, duy beni!”

Agamemnon’un kampı fareler ve onların yaydığı salgından ölenlerle helak olurken, bu duruma son vermek adına, Khryseis’i babasına geri verme kararı alınır. Ama bu kararın bedeli olarak Briseis Agamemnon’un odalığı olacaktır. Bu olayla birlikte, Yunan kamp alanlarında bambaşka bir süreç başlayacaktır. Agamemnon’un kendisinin “ganimeti” olan Briseis’i alması karşısında Troya’nın işgali için ordusunun savaşa katılmayacağını bildirir Akhilleus. Yunan ordusunun en güçlü iki adamının arası on dokuz yaşındaki bu kız uğruna bozulmaya başlar. Ve Briseis, bir zamanlar Helene’in gördüğü muameleyi görmeye başlamıştır, artık Helene o olur…
Bir süre sonra, kendi halkına karşı savaşan Yunanlılar’ın tedavi edildiği çadırlarda görev almaya başlar Briseis. Yaptığı şifalı karışımlara olan inancı Akhilleus’un yatak kızı ya da Agamemnon’un tükürük hokkası olmaktan bir adım öteye taşır onu. Fakat savaşta Akhilleus’in ordusuna ihtiyaç duyulunca, gerisingeri onun yanına yollanır. Bu konuda konuşmaya çalıştığında, ‘kadına suskunluk yakışır’ diye püskürtülür.
Ve dokuz yıl süren savaşın son günlerinde her iki tarafın liderleri sırayla öldürülür. Yunanlardan Patraklos, Troya’dan Hektor, sonra yine Yunanlardan Akhilleus, karşılığında Troya’dan Priamos ve en sonunda Priamos’un kurban edilmek üzere seçilen on beş yaşındaki kızı Polyksene. Erkeklerin savaşta ölümünün onlara dilden dile ün kazandırdığı tarihin karşısında, erkeklerin mezarda yalnız kalmaması için kurban edilen kadınların isminin hiç bilinemeyişine bir isyan gibi kitap...

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Alman Kitap Ödülü Anne Weber’e verildi

Bu yılki Alman Kitap Ödülü Fransız kadın direnişçi Anne Beaumanoir’in hayatını destansı şekilde anla...

GÜNÜN ÖNERİSİ: Evden çıkamamayı kitapla fırsata çe...

Koronavirüs nedeniyle yaşantımızın büyük bir bölümünü evde geçirdiğimiz bugünlerde zamanı güzelleşti...

Kor Kitap’tan: Krizin ve şiddetinde kıskacında kad...

Kor Kitap’ın “Krizin ve şiddetinde kıskacında kadınlar” paneli 23 Kasım Cumartesi 5. Mersin Kitap fu...