Bakırköy Belediyesinde olan işçiye oluyor
İş yerimiz, kamu hizmeti veren ve çalışması kesintiye uğramaması gereken bir kamu kuruluşu olmasına rağmen hepimiz kısa çalışma ödeneğinden faydalandırılıyoruz. Bahsettiğimiz yer, Bakırköy Belediyesi

Maske, mesafe, hijyen... Sağlığımız için bunlar şart ama bu mesafe işi de ruh sağlığımızı bozmaya başladı. Arkadaşlarımızla bir araya gelememek, yüz yüze iki kelam edememekten yorulduk. Derdimizi, sıkıntımızı, mutluluğumuzu paylaşacak ortamımız kalmadı… Ama konuşacak çok şey birikti. “Görüntülü konuşmada toplanalım bari” deyip iş arkadaşlarımızla bir akşam telefon başında buluştuk.  

“İş arkadaşları birbirini iş yerinde görmez mi? Görüntülü konuşma da nereden çıktı?” demişsinizdir. Haklısınız da. Ama bizim işyerimiz, kamu hizmeti veren ve çalışması kesintiye uğramaması gereken bir kamu kuruluşu olmasına rağmen hepimiz kısa çalışma ödeneğinden faydalandırılıyoruz. Salgının başından beri hepimizin mahkûm edildiği şey bu. Haliyle birbirimizi göremez olduk. Ama dedik ya, konuşacak çok şey birikti diye... Bizim işyerimizde konuşacak şey tükenmez zaten.

YİNE TUZAĞA DÜŞMEMEK İÇİN…

Bizler OHAL KHK’si ile taşerondan sözde kadroya geçirildik. Geçmez olaydık! Maaşımızdan sosyal haklarımıza kadar her şeyimizi budadılar. Bu KHK’nin bir süresi vardı elbet, sonrasında toplu iş sözleşmemizi (TİS) yapacaktık. Fakat aylar öncesinden yapılmış olması gereken TİS, hâlâ yapılmadı. Ama kuş kadar maaşla geçinemez olduk. Artış yapılmadığı gibi bir de şimdi sene sonunda vergi dilimine girdik, eridikçe eriyor maaşlar. Sema hemen hatırlatıyor: “Sus payı olarak bir ikramiye verdiler, o kadar. Güya kadroya geçtik ama esasen tuzağa düştük.” Taşeronda kalmış olsaydık en azından asgari ücret farkından, enflasyon farkından yararlanabilecektik. Kadronun hiçbir faydasını görmedik. Şimdi aynı tuzağa TİS’le düşmek istemiyoruz.

Bakırköy Belediyesinde işçiler içerisinde örgütlü iki sendika var. DİSK’e bağlı Genel-İş ve Türk-İş’e bağlı Belediye-İş. Taşeron işçiler arasında önceki senelerde Belediye-İş örgütlüydü ve yetkili sendikaydı. Daha sonra üye sayısı artınca Genel-İş’in yetkili sendika olması gündeme geldi. Ama iki sendika arasındaki yetki konusunda dava sürdüğü için olan işçiye oldu. Şimdi Belediye, bu yetki sorununu bahane edip bir türlü TİS’i gündem yapmıyor. Bağlı bulunduğumuz Belediye iştiraki yani sözleşmenin imzalanacağı işveren şirket sürekli değişiyor, haliyle süreç yeniden uzuyor. Hasret’in de dediği gibi “Bir protokol imzalayıp durumumuzda iyileştirme yaparak en azından iyi niyet gösterebilirdi ama onu da yapmayıp süreci uzatmayı tercih ediyor. Başımızdakinden çok da farkı yok işverenimizin.”

SENDİKA İŞÇİLERİN GÜVENİNİ KAZANMALI

İşveren zaten işverenliğini yapıyor ama sendika sendikalığını yapmıyor. Bir süre önce yöneticiler bize yetki meselesinin çözüldüğünü söylemişti. Üzerinden bir sene geçti, bir arpa boyu yol alamadık. Sendika da sessizleşti. Aysel diyor ki “Ben güvenimi kaybettim, sendika tatmin edici bilgi vermiyor. İşçilerin birliğini sağlayamadı.” Hakikaten sendika yöneticileri bu süreçte işçilere sesleneceğine yüzünü siyasi partilere döndü. Bakırköy Belediyesi CHP’li olduğu için sendika siyasi temaslardan, CHP merkezinden medet umuyor. Sema haklı olarak diyor ki “Sanki CHP yıllardır Bakırköy Belediyesinde neler olduğunu bilmiyor. Kime ne anlatıyorlar? Herkes önce kendi kapısının önünü süpürsün.”

Bizim sendikalı olma sebebimiz, işçiler olarak örgütlü mücadele edebilmek ama nerede... Yan yana duramaz olduk. Birbirimizden haberimiz yok. Önceden TİS ya da başka sorunlarda daha güçlüydük. Örneğin memurla birlikte eylem yapıyorduk, dayanışıyorduk. Memurların TİS’i yapıldıktan sonra onlar da geri çekildi. Hepten yalnız kaldık. Tek başımıza bir şey yapmamız olanaksız, ancak örgütümüzle güçlü olabiliriz. Fakat sendikaya olan güvensizlik işçilerin birbirine olan güvensizliğine de sebep olmaya başladı. Sendikadan ayrılanlar bile oldu. Örgütlülüğümüzü korumanın yollarını bulmamız gerekiyor.

ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYE KATILMALIYIZ

Hiçbir hakkın kendiliğinden verilmediğini biliyoruz. İnsanlar bedeller ödedi. Oturduğumuz yerden konuşmakla hak elde edemeyiz. Bir şeyler yapmamız lazım. İşçiye durup dururken kim hak verir? Şu dönemde anladık ki sendikaları da yalnızca yöneticilere bırakmamamız gerekiyor. İşyeri temsilcisi arkadaşlarımızın yükünü paylaşmamız, sendikalarda da en ileriden görevler ve sorumluluklar almamız lazım. Salgın yüzünden belki irtibatsızlık bizi zayıflatıyor olabilir ama iletişimin de yolunu yine biz bulacağız. Kendimiz, haklarımız, örgütlülüğümüz ve geleceğimiz için.


AÇLIKLA VE İŞSİZLİKLE TERBİYE EDİYORLAR

Hiç kimse elini taşın altına koymak istemiyor. Çünkü daha yakın zamanda eylemlere katılan 2 işçi işten çıkartıldı. Bahanesi “iş düzenini bozmak”. Geçen gün de bize “Az elemanla da iş yapabiliyormuşuz” diye kısa çalışma ödeneğinin uzadığına ilişkin mesaj gönderdi işveren. Salgın bittikten sonra belki de bizi de kapının önüne koyacaklar.

Bu koşullarda geçinmek çok zor. Sema diyor ki “Geçen markete uğradım, alacağım bir şeyi öteledim acil değil diye. 2 gün sonra almaya gittiğimde 3 lira zam gelmişti.” Aysel de “Peynir bile altın değerinde. İnsanca beslenmenin koşulu kalmadı” diyor. Hal böyle olunca herkes çekiniyor. Kısa çalışma ödeneğine razı geliyor. “Sigortam yatmasın ama işim olsun” deyip geçiyorlar. Hasret lafa giriyor “Süreç bize örgütlülüğün önemini gösterdi. İşçi ne kadar bilinçsizse sendikanın işine geliyor, işçiler ne talep etmesi gerektiğini de bilmiyor.”

NASIL BAŞLARSA ÖYLE GİDER
Bu bizim ilk TİS’imiz olacak. Biliyoruz ki nasıl başlarsa öyle devam edecek. Bizim iş yerimizde aynı işi yapanlar arasında 2-3 kat ücret farkı var. Öncelikle ücretlerin kadrolu işçilerin ücretlerine yükseltilmesi gerekiyor.
İlk TİS için bir taslak hazırladık aslında ancak taleplerimizi tartışmaya devam ediyoruz. İlk taslağa göre ilk yıl yüzde 30, ikinci yıl da enflasyon oranında zam talep ediyoruz. 1 Mayıs, 8 Mart, dini bayramlarda ve yılbaşında ikramiye istiyoruz. Ayrıca yakacak parası, eğitim yardımı, düğün ve ölüm desteği ile doğal afet yardımı da var taslakta. Yol parası, aylık akbil tutarında olmalı. En önemlilerden biri de günlük yemek ücreti. Sema dalga geçiyor: “Şu anda 5 TL lira alıyoruz. 2 simit alabiliyoruz ama yanına çay alamıyoruz.” Aysel diyor ki “Halka ‘Kuru ekmek yeter’ diyen milletvekili gibi işverenimiz var.” O nedenle günlük en az 30 TL yemek ücreti olmalı. Kırmızı çizgilerimizden biri de haftalık 40 saat çalışma talebimiz.
Kadınlar için regl izni talep edebilir miyiz diye düşünürken Sema hatırlatıyor: “Salgın başlangıcında hamilelere bile idari izin vermediler. Biraz zor o iş, ama neden olmasın?”


İlgili haberler
Bakırköy Belediyesi işçileri ücrette eşitlik istiy...

Kimse çalışma koşullarından memnun değil. Daha iyisini vadeden bir belediye de yok, belediyeye karşı...

Kadıköy Belediyesi işçileri: Tavrımız net, kararlı...

Kadıköy Belediye işçileri ile belediye arasındaki TİS süreci yeni yılda da devam ediyor. Arabuluculu...

Barınmanın bedeli bu kadar ağır olmamalı

Belediye işçisi Birgül öykü yazmak istiyor aslında ama hiç zaman bulamıyor ‘İşçi olmanın bir sonu yo...