3 buçuk milyona yakın kamu emekçisi ve 2 milyonu aşkın kamu emeklisi için 2022-23 yıllarını kapsayacak toplu sözleşme süreci 2 Ağustos’ta başladı. Kamuda kadın emekçilerin istihdam oranının kimi işkollarında yüzde 60’a ulaştığı düşünülürse, kadın emekçilerin taleplerinin yer almadığı bir toplu sözleşme düşünülemez, düşünülmemesi gerekir.
Kamu hizmetleri büyük ölçüde piyasalaştırılırken kamu emekçilerinin çalışma koşulları ağırlaştı, esnek çalışma ve performans uygulamalarıyla sömürü büyürken ücretler düştü, kadın emekçiler açısından ayrımcılık da arttı: Görevde yükselmek, yönetici kadrolarda görev almak -istisnalar dışında- söz konusu olmadığı gibi başta amir ve işveren temsilcileri olmak üzere, işyerindeki erkek emekçilerden, hatta hizmet alanlardan gelen baskı ve şiddet de arttı. Devlet memurluğunun parti memurluğuna dönüştüğü kamuda, yerel-merkezi işverenin ve tek adam yönetiminin safında hizaya geçmeyen kadın kamu emekçilerini, sözlü ya da fiziki cinsiyetçi saldırılarla yıldırmak hemen bütün işkollarında başvurulan bir yoldu.
Annelik ve aile bunca kutsanırken kreşler kapatılıyor, emzirme odaları açılmıyor, süt izni hakkı gasbediliyor, doğum izinleri gerekli süreyi kapsamıyor... Servislerin kaldırılması, yemekhanelerin, sosyal tesislerin kapatılması, pandemiyle birlikte online denetim yoluyla çalışma süresinin artık nerdeyse 24 saate yayılması da haliyle en çok kadın emekçileri etkiliyor.
Kamu emekçileri arasında işyerinden başlayan bölünmüşlük ve iktidar/işveren güdümlü sendikaların varlığı ve etkisi, durumu daha da ağırlaştırıyor. Ortak talepler, TİS masasına gereğince yansımıyor, mücadele ise ya sendikaların gündemi olmuyor ya da sözde kalıyor.
KONFEDERASYONLAR NE DİYOR?
Konfederasyonların taslaklarında ifade ettikleri talepler, kamu emekçisi kadınlara nasıl baktıklarının da açık ifadesi aslında.
KESK, bu TİS dönemi için de kamu emekçisi kadınların taleplerini açıkladı: İşe alımda, görevde yükselmede ve sendikal örgütlenmede ayrımcılık, mobbing ve şiddete karşı mücadele, İstanbul Sözleşmesi’nin feshini tanımama, ILO 190 sayılı sözleşmenin onaylanması, her işyerine kreş, 8 Mart’ın resmi tatil olması, nüfusu 50 bini aşan yerlerde sığınma evi açılması...
Kamu- Sen, toplu sözleşme metninde “kutsal aile” anlayışına vurgu yaparken, il dışı tayinlerinin açılmasını “aile birliği” için gündemleştirmiş, buna karşın kadın kamu emekçilerinin taleplerini “kadın çalışanlarımızın sorunları çözülsün” biçiminde tek satırla geçiştirmeyi tercih etmiş. Kadın kamu emekçilerinden “kadın çalışanlarımız” diye söz ediyor olmak TİS taleplerini görmemelerini de açıklıyor bir bakıma.
MEMUR SEN’DEN BİR İLK: HAYIR MI ŞER Mİ?
En çok üyeye sahip olan Memur Sen ise geçtiğimiz günlerde ilk kez, kadın üyelerinin taleplerini duyurdu. Genel Başkan Ali Yalçın’ın paylaştığı bir videoda “doğum izinlerinin artırılması, doğum sonrası iş ve aile uyumu için yarı zamanlı çalışma, sosyal destek ödemelerinin güncellenmesi, kreş” talepleri dile getiriliyor. Memur-Sen Kadın Kolları Başkanı Sıdıka Aydın videodaki son konuşmacı olarak, “iş ve aile uyumuna ve analık haklarına kavuşmak istediklerini” son söz olarak söylüyor.
Memur Sen’in kadın emekçilerin taleplerine yer vermiş olması bir gelişme midir peki? Taleplerin içeriğine, uzun zamandır yürüttüğü tartışmalara, düzenlediği panellere, yayınladığı raporlara bakmak gerek.
İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması amacıyla ülke çapında kadınların mücadelede olduğu 14-16 Ağustos günlerinde, Memur Sen Disiplinlerarası Yaklaşımla Aile Kongresi’ni gerçekleştirdi. Her fırsatta İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini savunan Memur-Sen’in bu kongresinde elbette “kadın” ve “eşitlik” sözü geçmedi. “Ailenin korunması” adına kadınların fıtratla ikna edilmesi ve toplumsal, geleneksel ve dini açılardan biçilen rollerle birlikte işyerinde de ezilmeye rıza göstermesi kongrenin temel vurgusuydu demek yanlış olmaz. Ardından “İki Değer: Kadın, Aile; İki Risk: İstanbul Sözleşmesi, 6284 Sayılı Kanun” başlıklı bir rapor yayımladı. Bir diğer etkinlikleri, “İş-aile hayatı uyumu bağlamında Covid-19 salgınının çalışma hayatına etkileri” başlıklıydı... Memur Sen Kadınlar Komisyonunun 1 Temmuz tarihinde açıkladığı “Aile ve kadın politikalarına yeni bir paradigma” adlı raporda da İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinden duyulan mutluluk dile getirilirken, mevzuatın ve kurumların sözleşmenin ideolojik ruhundan ve zihniyetinden tamamen temizlenmesi gerektiği savunuluyor.
Memur Sen’e göre kadınlar, kadın-erkek ve aile “toplumsal değer ve gerçekliklerden uzaklaşarak ahengini kaybettiğinden” şiddete uğramaktadır. Aile krizinin kökeninde rol karmaşası, rol karmaşasının kökeninde ise kültür buhranı vardır! Devlet “ailenin özgün yapısına saygı duyup, aileyi korumak için politikalar geliştirmelidir”, “devlet-aile ve kadın politikaları birbirini zayıflatmamalı aksine güçlendirmelidir.”
Memur Sen’e göre kapitalist çalışma düzeni iş verimine odaklandığından(!) aile kurumu yıpranmaktadır. O nedenle kamu otoritesi aileyi korumak ve güçlendirmek için “aile ve iş hayatını uyumlaştıracak” politikalar uygulamalıdır. Anlaşılacağı üzere Memur Sen ücretli sömürü düzeni kapitalizmi benimsemekte, ancak aileyi korumak üzere önlemler önermektedir. Burada kadın emekçilere biçilen rol aile ve iş hayatı içinde uyumla yer almasıdır.
SÖYLENDİK DE SÖYLEDİK DE...
İşte bu yüzden Memur-Sen’in kadın emekçiler adına açıkladığı TİS taleplerinin, kadın emekçilerin değil “ailenin korunması” adına sömürü düzeni ve tek adam yönetiminin korunması için sunulmuş öneriler olduğunu biliyoruz. Ekonomik kriz, işsizlik, yoksulluk, zamlar, enflasyon, ağır çalışma koşullarına karşı çıkmadan, sürekli ailenin korunmasından söz etmenin dahi sahteliği başka ne anlama gelebilir ki?
“Kamusal otoritenin aileye müdahalesi”ne karşı çıkan Memur-Sen anlaşılan kamu işyerlerini de işvereni ve çalışanları ile bir aile olarak görüyor ki, kadın emekçilerin yaşadığı ayrımcılığa, şiddete ve mobbinge karşı tek bir söz söylediği duyulmadı şimdiye kadar. Zaten Memur-Sen’e göre bu talepleri dile getirmek “söylenmek” oluyor...
Biz de diyoruz ki, kadın kamu emekçileri çok söylendiler, çok da söylediler; şimdi artık birlik ve mücadele zamanı!
Fotoğraf: MA
İlgili haberler
Evimiz yanarken ne yapacağız?
“Ben ne yapabilirim ki?” diyecek zamanda değiliz, evimiz yanıyor. Ya yangını seyredenlerden olacaksı...
Bu bir yangın yazısı değil, ‘seçim’ yazısı
Doğayı yağmalayan, emeğimizi sömüren, bedenimizi yok edip varlığımızı hiçe sayan türümüzün sömürgenl...
Didim’de yetkili sendika Eğitim Sen: Hiç durmadan...
Didim’de Eğitim Sen’in TİS sürecinde yetkili sendika olmasında büyük emeği olan üç kadın yöneticiyle...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.