Nayazik isimli İsveçli genç bir kadın bir buçuk yıldır İzmir’de yaşıyor. Burada yoga terapistliği ve yaşam koçluğu yapan Nayazik, her gün mahallesindeki parka köpeğini gezdirmek için çıktığında tanıştığı ve arkadaş olduğu erkek tarafından ölümle tehdit edildiği için Türkiye’yi terk etme kararı almış. Yaşadıklarını anlatırken, Türkiye’de kadına bakış açısının ne kadar üzücü olduğunun altını çizen Nayazik, “Bu bir erkeğin bana uyguladığı tekil bir tehdit değil. Ben ülkeden gideceğim ama burada yaşayan kadınlar her gün burada bu tehditlerle yüz yüze yaşamaya devam edecek” diyor.
Nayazik’le yakın arkadaşı Canan vesilesiyle buluştuk. Başından geçenleri hem şaşkınlıkla hem de güler yüzle tane tane anlattı. Konuşmasına Türkiye’de her gün kadınların öldürüldüğünü söyleyerek başladı Nayazik… Kendi için tedirgin olduğu zamanları şimdilik geride bırakmış ancak diğer kadınlar için hâlâ endişeli.
Arkadaş olduğu Serkan isimli kişinin başka bir kadınla ilişkisi olduğunu öğrenince, Nayazik’i susması ve ona hesap sormaması gibi sebeplerle tehdit etmiş. Evinde silahı olduğunu, konuşmaya devam ederse onu bu silahla öldürebileceğini söylemiş. Nayazik başından geçenleri şöyle özetliyor. “Benimle olan ilişkisi esnasında başka bir kadınla da görüşüyormuş, ben bunu kadının bana attığı hakaret dolu mesajlarla öğrendim. Bunun ne olduğunu sorduğumda ise tehdit edildim. Kendinin bunu yapmaya hakkının olmadığını söyleğimde hem beni öldürmekle tehdit etti hem de oturduğum mahallede, köpeğimi gezdirdiğim parktaki diğer insanları bana düşman etti. Her gün selam verdiğim kadınlar benimle konuşmaz oldu” diyor.
‘KADINLAR YALNIZ OLMADIKLARINI BİLSİN’
Yaşadığı sürecin şokunu atlatmakta güçlük çeken Nayazik, “Bu adam Instagramda kadınları maniple etmeyi bilen bir fenomen. Ben yaşadığım şeylere anlam veremedim. Bana destek olmasını istediğim kimi insanlara olayı anlatınca ‘Türkiye’de böyle şeyler normal’ cevabını aldım. Emniyete gidip şikayetçi olmak isteğimde önce beni ciddiye almadılar. Konsolosluk baskısı ile şikayetçi olabildim” diyerek artık ülkeyi terk edeceğini ifade ediyor.
Nayazik yaşadığı şehri, Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldığı için üzgün, ülkede her gün türlü şiddet biçimleriyle yüz yüze kalan kadınlar için ise endişeli. “Bizim utanacağımız, çekinip sineceğimiz bir şey yok. Daha çok kadın sesimi duysun ve yalnız olmadıklarını bilsin” diyor.
BİZDEN ALINANLARI BİZ GERİ ALABİLİRİZ
Nayazik ile bizi buluşturan Canan ise yaşanan olay ve arkadaşının ülkeyi terk edecek olması üzerine düşüncelerini kaleme aldığı mektupla anlatıyor. Ve Canan kalanlara için yaşamak için nefesimizi birleştirmekten başka çaremiz yok diye sesleniyor:
Merhaba. Türkiye’de toplumun önceden belirlediği hazır rollerin içine doğan, cinsiyet ayrımının öncelik olduğu eğitim sistemiyle eğitim almamıza, tüm içi boş değerlere maruz kalıp kirletilen zihinlerimize rağmen, rollerden ve toplumun anlamsızlaştırıp içini boşalttığı değerlerden sıyrılıp kendi benliğimizle, kendimize özgü özgür bir yaşam kurduğumuzu sanıp yaşıyoruz ya, o öyle değil. Biz sosyal medyada üretilen söylemler olmadan kendimizi ifade edemeyen, karmaşık anlam yığınlarının içinde kafası karışmış, korkuya alışmış, kötülüğe karşı direnci kaybettirilmiş, fikirsel eylemler dışında hiçbir şey yapamayan, sosyal eşitsizliklerin birincil mağduru; zihinlerimizin, benliklerimizin kalıplara hapsedildiği, 783 bin km2’lik alanın üstündeki atmosferi kaplamış korku ve ölümü soluyarak yaşayan kadınlarınız.
Türkiye’de doğmuş çoğu kadın gibi, sömürüsü benim de yaşamımda çocukluktan başladı. Okulda, yolda, toplu taşımada, yabancı birinin evinde, sokakta, hatta odamda yalnızken bile toplumun koyduğu kurallara göre yaşamam, bunların dışına çıkmamam gerektiği öğretildi. Bir yandan toplum baskısı, diğer yandan kendi varlığını gerçekleştirmek isteyen bilincim yetişkinlik çağıma kadar çatıştı. Sonuç olarak bulunduğumuz durumun kaynağının devletin (kadın cinayetlerini bilinçli meşrulaştıran) resmi politikalar, kendi kaotik varlığını sürdürmek isteyen iktidarın ürettiği yasalar, sermayeyi ele geçiren vizyonsuz kişiler tarafından üretilen, hayvani güdülerin hakim olduğu sektörlerin desteklediği sorgulamadan satın alan, algısı kolayca yönetilen kitlelerin oluşturulmak istenmesi, yine ekonomik kaygılarla üretilmiş töre ve din kurallarının olduğunu fark ettim. Tüm toplumsal acıların temelinde kadın sorununu görmek yaşamamı şekillendirdi, aldığım kararların bana özgü olduğunu, özgür bir kadın olarak yaşamımı sürdürdüğümü sanıyorken Türkiye’de yaşayan yabancı uyruklu kız arkadaşımın bir erkek tarafından öldürülmekle tehdit edilmesinden sonra hızlıca ülkeyi terk etme, kendi refah seviyesi yüksek ülkesine dönme kararı alması üzerine şunu düşündüm; bireysel anlamda yarattığım özgürlük hiçbir şey ifade etmiyor. Şiddet ve gericilik gökyüzünü bile kaplamışken, kadınlar olarak üzerimize her gün ölüm, korku yağıyor. Şiddeti ve ölümü soluyarak yaşıyoruz. Bu yüzden hepimiz her gün daha heyecansız, yetenekleri köreltilmiş, yaşamdan haz alamayan kadınlara dönüşüyoruz. İş yerinde, ilişkilerimizde, akademik alanda, her yerde yaşamı tam anlamıyla deneyimleyemiyor, özgürce üretemiyoruz. Kız kardeşlerim; uzaklarda kendi konforlu hapishanelerimizde oluşturduğumuz hava kabarcıklarıyla yaşamaktan vazgeçip hava kabarcıklarını birleştirip birlik olup bize korkuyu ve ölümü solutanları yok edebiliriz. Birlikte hep bir ağızdan, aynı anda bağırırsak sesimiz duyulur. Bizden alınanları geri alabiliriz.
*Nayazik artık ülkesine geri döndü
Fotoğraf: Freepik
İlgili haberler
Bizi yakan ateşi küle çevirelim!
Haklarımıza bugün de saldırıyorlar, yarın da saldıracaklar ve bizim beklemeye tahammülümüz yok! Bir...
‘Çocuk yaşta evlilik insan hakkı’ sözüne yanıt: Se...
Eda ve Başak, çocuk yaşta zorla evlendirilen iki kadın. Hayal ettikleri değil, kendilerine zorla kab...
Kadına düşman, mülteciye düşman!
İstanbul Sözleşmesi eylemine katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınıp 1 ay boyunca cezaevi koşulla...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.