‘Çocuk yaşta evlilik insan hakkı’ sözüne yanıt: Sen onu Eda’yla Başak’a anlat!
Eda ve Başak, çocuk yaşta zorla evlendirilen iki kadın. Hayal ettikleri değil, kendilerine zorla kabul ettirilmek istenen hayatları sürdürmek zorunda kalmalarına isyanları var…

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılacağı ile ilgili tartışmalar sürerken, Mecliste kurulan Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılması Komisyonunda görüşlerine müracaat edilen Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Süleyman Arslan’ın 15 yaşındaki çocuklarla evlenmenim “insan hakkı” olduğunu savunan açıklamalarını ve erken yaşta evliliğe af önerisini yeniden gündeme getirdiğini gördük. Bu açıklamalar, Komisyonun kadına yönelik şiddete çözüm aramadığını, hükümetin kadınların haklarına yönelik saldırılara “araştırma komisyonu kılıfı” giydirdiğini bir kez daha göstermiş oldu.

Çocuk istismarını meşru hale getirecek açıklamaları yapanlar o çocukların neler yaşadığını biliyor mu? Biliyor. Ama yine de bu açıklamaları yapmaktan geri durmuyorlar, çünkü erken yaşta evlilik, eğitimsizlik, işsizlik, bağımlılık, yoksulluk kıskacında kadınları nesiller boyu pranga altına almak istiyorlar. Biz bunu biliyoruz. Çünkü birçoğumuz babaannelerimizin, anneannelerimizin hüzünlü hikayelerini dinleyerek büyüdük. “Daha on iki yaşındaydım, dedene beni verdiler” ile başlayan ilk cümlenin devamında ömrünün 70 yılına sığdırdığı acılar için dökülen göz yaşlarına şahit olduk.

Bugün babaannem 85 yaşında ve tam 73 yıldır o günlerin derin izlerini ruhunda taşıyor. Çünkü o da 12 yaşında bir çocukken dedemle evlendirilmiş. Neredeyse bir asır önce yaşanan erken yaşta zorla evliliklerin son 10 yıldır daha da arttığını görüyoruz. ‘Bunlar çok eskide kaldı’ diyebilmeyi çok isterdik ama siyasi iktidarın erken yaşta evliliği pohpohlaması, geçim sıkıntısı, aile içi şiddetin yaygın olması ile birlikte genç kadınlar, hatta bazıları daha çocuk yaşta olanlar evliliği bir kurtuluş yolu gibi görüyorlar. Konuştuğumuz kadınların anlattıkları kurtuluş umuduyla yaptıkları evliliklerinin onların hayatını nasıl etkilediğini çok net ortaya koyuyor.

KENDİ ÇOCUKKEN ÇOCUĞU OLAN EDA

Ağızlarını her açtıklarında ‘kutsal aile’ diyenlerin o çok kutsadıkları aileyi korumaktan bile aciz olduklarını, daha on beş yaşında evlendirilen Eda’nın yaşadıklarından görebiliriz.

Eda; lise ikinci sınıf öğrencisiyken dersleri kötüye gitmiş. ‘Bu kız okumaz, bunu bir işe de veremeyiz’ diyen ailesi, 28 yaşındaki kuzeniyle imam nikâhıyla zorla evlendirmiş. Eda, 18 yaşında hamile kalmış. 4 aylık hamileyken düşük yapmış. ‘Senin neden çocuğun olmuyor?’ diye kocası başlamış eziyete. Düşüğün üstünden 6 ay geçmiş, bir daha hamile kalmış. Bu defa sudan sebeplerle dayak yemiş. ‘Eğer bu kadar küçük yaşta evlendirilmeseydim bunları yaşamazdım’ diye isyan ediyor Eda. Çocuk dünyaya geldikten sonra her şey daha kötü olmuş, sürekli aldatılmış. Boşanmaya karar verdiğinde yine dayak yemiş, bu defa kolunu kırmış eski eşi. Sığınmaevinde kaldığı sürede boşanmış. Hem çocuğuna hem de Eda’ya nafaka bağlanmış ama hiçbir zaman nafakasını alamamış Eda. Eski eşinin nafaka ödememek için sigortalı bir işte çalışmadığını söyleyen Eda, bin bir zorlukla hayatta kalmaya çalışıyor.

‘SANKİ BU HAYAT BENİM DEĞİL’

Yine erken yaşında zorla evlendirilen Başak da benzer bir süreç yaşamış. 17 yaşındayken kendini taciz eden komşuyla evlendirilmiş. Şu an 26 yaşında olan Başak, “Ben okula gidiyordum. Üstelik derslerim çok iyiydi. Öğretmen olmak en büyük hayalimdi. Bir komşunun oğlu bana kafayı takmış, sürekli takip ediyor, sosyal medya hesaplarından rahatsız ediyordu. Sürekli nefesi ensemdeydi. Bütün bunlar olurken ‘Babam görürse beni okuldan alacak’ diye korkuyordum. Bu tacizler çok uzun sürdü. Son senemdi, bir an önce sınava girip üniversiteyi kazanıp kaçıp gitmek istiyordum. Tam sınava girdiğim gün babam duymuş. ‘Sen sınavı kazansan da boş. Bu çocukla adın çıktı bir defa, ya onunla evleneceksin ya da seni öldürürüm’ dedi. Günlerce yalvardım çok ağladım, çok üzüldüm ama hepsi boşa gitti. Anneme hakaret etmeye başladı, baktım annemi de ezecek ben de kabul ettim. Benden 8 yaş büyük olan bu kişiyle evlendirildim. Evliliğin 6, 7 ayından sonra hakaret etmeye başladı.” Sözlü şiddet yavaş yavaş yerini fiziksel şiddete bırakmış. Çok zorlu bir sürecin ardından boşanmayı başaran Başak çocuğu çok küçük olduğu için çalışamadığını, nafakayla yaşamaya çalıştığını söylüyor. Nafaka olarak aldığı para da ancak çocuğun bezine, mamasına yetiyormuş. Baba evine geri dönen Başak ‘Eğer yalnız yaşasaydım ben bu parayla nasıl yaşardım?’ diyor. Eski eşi, maddi olarak durumu iyi olmasına rağmen sürekli nafakayı kesmekle tehdit ediyormuş. “İki şartı varmış, çalışmayacakmışım ve evlenmeyecekmişim. Ben ne hayal ederken ne buldum. Şu an bunları konuştuğuma inanamıyorum. Sanki bu hayat benim değil, öyle seyrediyorum. Çünkü ben öğretmen olacaktım mesleğim olacaktı. Mutlu olacaktım eşimi kendim seçecektim. İki erkek el ele verip hayatımı mahvetti” diyor Başak.

Fotoğraf: Şehlem Kaçar-csgorselarsivorg

İlgili haberler
Yokuşu birlikte çıkacak olan bizleriz

Dergimizde bu yokuş yukarı kürekleri çektiğimiz mücadelenin yollarını arıyor kadınlar, sesleniyor bi...

Bizi yakan ateşi küle çevirelim!

Haklarımıza bugün de saldırıyorlar, yarın da saldıracaklar ve bizim beklemeye tahammülümüz yok! Bir...

3 kıtadan bütçe kesintileri, kadınların ve işçiler...

Bu ay Sınırların ötesinde İngiltere, Avustralya ve Suudi Arabistan’a uzanıyoruz.