İşte benim işsiz kalma hikâyem ve mücadelem
Örgütlü işyerlerinde ek zam talebiyle greve çıkan işçilerin grevleri, milli güvenlik gerekçesiyle yasaklansa da işçilerin bu yasağı tanımayarak direniş haklarını kullanmaları bizlere umut oluyor.

Merhaba Ekmek ve Gül okurları. Ülkemizde yaşanan ekonomik ve siyasi gidişatın etkisi herkes gibi beni de çok olumsuz etkiliyor. Çalışan bir kadındım, pandemi öncesi sağlık sorunları yaşadım. Ağır bir ameliyat geçirdim, sağlığıma kavuştuktan sonra çalışmaya devam ettim. Farklı bir iş tanımı yapıldı ve yapmamam gereken işler dayatıldı. Buna rağmen işime devam ettim. Bu defa da mobbinge uğradım. Haksızlığa karşı çıkınca patron “Dışarıda binlerce insan bu işleri yapmak için can atıyor, işinin kıymetini bilmiyorsun” dedi.

Pandemi başlayınca; sağlık sorunlarım bahane edilerek ben ve başka bir arkadaşım uzun süre ücretsiz izne çıkarıldık. İşten atma yasakları kalkınca da bizi attılar. Hak edişimiz olan tazminatımızı almak için işverenle uzlaşma yoluna gitmeyi denedik, fakat işverenin tutumu tazminat miktarının dörtte biri kadarını ödemekti. “Ya benim dediğim rakamı kabul edersiniz ya da gider yıllarca mahkemelerde sürünürsünüz, benim param da cebimde kalır” diyordu bize. Ülkede tüm olanaklar patronlara sunulduğu için borçları affa uğrar, devletten teşvik alırlar, yasalar da onlardan yana olunca kendilerini dayatırlar. Bizler bunca ekonomik sıkıntı yaşarken, yıllarca süren iş mahkemeleri ise cabası olur. Genellikle böylesi bir durumda geçim sıkıntısı çeken biz işçilere de patronların bu dayatmaları karşısında uzlaşmaktan başka çare kalmıyor duygusu oluşuyor. Buna rağmen biz dava açtık, mahkeme üç yıldır devam ediyor.

Başka bir işte çalışmaya başladım. Bir gün genç bir işçi çalışırken kalp krizi geçirdi, ambulansla hastaneye gönderildi. Hastanede stent takılmış, iyileşince iş başı yaptı. Fakat patron çalışma ortamının ağır olduğunu ileri sürerek bu işçiyi işten attı. İşçinin üç çocuğu vardı, ekonomik sıkıntıları, kredi borçları vardı. Bu olay tüm çalışanları üzmüştü, çalışanlar patronun tutumunu “vicdansızlık” diye değerlendirdi.

İŞ BULMAK ZOR, BULDUĞUN İŞTE KALMAK DAHA ZOR!

Patronlar kazandıkları paraya bakıyor. Daha çok üretim olsun, üretim aksamasın da işçi hastalanmış onlar için çok önemli değil. Burada da bir yıla yakın çalıştım, ağır işte çalışmamam gerekçesiyle sorun yaşadım. Hiçbir gerekçe gösterilmeden bir yılımı doldurmadan buradan da atıldım. Sekiz aydır işsizim. İş başvurularında yaş engeline takılıyorum, sanki memur alımları yapıyorlar. İş koşulları ağır, çalışma sistemi vardiyalı, çalışma ortamı sağlıksız, ücretler düşük, üç kişinin yapması gereken işi bir kişiye yaptırmaya çalışıyorlar. Sağlık sorunları iş bulmamda sıkıntı yarattığı için SGK’ya malülen emeklilik için başvurdum, o da reddedildi. Yaşamak, zorunlu ihtiyaçları karşılamak çok zorlaştı. Faturalar, kira, pazar, market derken nelerden tasarruf ederiz diyerek kılı kırk yarıyoruz. Bu konuda uzman ekonomistlere taş çıkarırız. Aile desteğiyle, dayanışmayla şu an için sorunu çözmeye çalışıyoruz.

BANA UMUT OLAN DİRENİŞLER

Bu kadar haksızlığın, yolsuzluğun, yoksulluğun yaşandığı bir dönemde bizleri umutlandıran iyi şeyler de oluyor, içimiz kararmasın. Özellikle örgütlü işyerlerinde ek zam talebiyle greve çıkan işçilerin grevleri, milli güvenlik gerekçesiyle Cumhurbaşkanı tarafından yasaklansa da işçilerin bu yasağı tanımayarak fiili grev ve direniş haklarını kullanmaları bizlere umut oluyor. Ve örgütlü mücadele sorunları aşmanın en önemli anahtarı. Bunca yaşadığımız olumsuzluklardan sonra başka seçeneğimiz de yok gibi…

Fotoğraf: storyset / Freepik