Hayatlarımıza atanan kayyuma karşı bir araya!
İktidar, kayyum atarken de kadınlara yönelik politikalar üretirken de “Sizin kendi yaşamınıza dair söz hakkınız olmayacak” diyerek kendi zorunu kabul ettirme peşinde.

2016 yılından itibaren iktidarın halkı dize getirme çabası ve yönetim şekli haline getirdiği kayyum politikaları, bugün de Hakkari Belediyesi Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın tutuklanması ve yerine Hakkari Valisi Ali Çelik’in kayyum olarak atanmasıyla devam ediyor. Tek adam yönetiminin hukuktan tasarruf ede ede kırıntı bırakmamasının üzerinden bir hayli zaman geçse de “Hukuk gereğini yaptı, yapmaya devam edecek” açıklamaları da pek çok kentteki tepkiye rağmen kayyum siyasetinde ısrar edileceğinin sinyalini veriyor.

Kayyum siyaseti, bir yandan Kürt işçi ve emekçilerin talep ve ihtiyaçlarına kapıların kapandığı, sefalet koşullarına el ayak olunduğu, iktidar yandaşlarına rantın bölüştürülerek belediyeleri borç içinde yüzdüren bir uygulama. Öte yandan da halkın yaşamını baştan aşağı değiştiren; iradesini, kimliğini, dilini, hafızasını, kültürünü adeta bir intikam duygusuyla yok etme/kendine göre şekillendirme üzerine kurulu antidemokratik bir politika.

KAYYUM KADINLARDAN NE İSTİYOR?

Kayyum politikalarının ağır sonuçlarını ise en çok kadınlar yaşıyor, kayyumlar öncelikle kadınların yaşamına ve kazanımlarına göz dikiyor. Kadınların elde etmiş olduğu tüm olanak ve birikimler yok ediliyor. Hatırlayalım:

• 2016’da başlayan kayyum dalgası ilk olarak kadın sığınmaevlerini, kadın politikaları müdürlüklerini kapatmıştı. Kadın çalışanların görevine ya son verilmiş ya da görev yeri değiştirilmişti. Kadın merkezlerine başvuran şiddet mağduru kadınların dosyalarına el konulmuş ve yaşamları hiçe sayılmıştı. Kadın merkezlerinin binaları da iktidara yakın oluşumlara koşulsuz devredilmişti.

• Yıl 2019. Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediyelerinden başlayarak devam eden irade gaspları, kadınlar için yine yaşamlarının ve haklarının gasbedilmesi anlamına geliyordu. 2016’da kayyum sonrası sürdürülen uygulamalar bu dalgayla da devam etti ve kadın çalışanların işine son verilerek açlıkla cezalandırıldı. Kadın sığınmaevleri, konukevleri, danışma ve dayanışma merkezleri, alo şiddet hatları, kültür merkezleri vb. alanlar ve uygulamalar ya kapatıldı ya da işlevsiz hale getirildi.

İktidarın kayyum siyaseti, kadınların şiddete maruz kaldığı durumlarda başvuracağı bir kurum bırakmayarak ya da var olanı işlevsizleştirerek bölgedeki kadınların yaşamına da kayyum atamak anlamına geliyor. Nitekim bölgede cinsel saldırı, kadın cinayeti, şiddet, istismar, madde bağımlılığı oranlarındaki artış da bir gerçek olarak önümüzde duruyor. Elbette özellikle bölgedeki kadınların bugün daha ağır yaşam koşulları ile mücadele etmek zorunda kalması sadece kayyumların bir sonucu değil. Bölgede sürdürülen savaş politikalarının bir parçası olan kayyum siyasetinin, ilk olarak kadınların kazanımlarına karşı saldırıya geçmesi de tesadüf değil.

İKTİDARIN ZORUNU KABUL ETMEYELİM

AKP-MHP iktidarının dünden bugüne hayatın her alanında işçileri, emekçileri ve halkları politik-ekonomik-sosyal açıdan kuşatıyor. Fırsatını buldukça kadınların kazanılmış en temel haklarını dahi tartışma konusu haline getiriyor, yoksul emekçi kadınları açlıkla baş başa bırakıyor ve şiddet faillerini cezasızlıkla ödüllendiriyor. Kadın düşmanı tarikat-cemaat gibi oluşumlara her mahallede alan açarak kadınların günlük yaşamında buraların iktidarın sopası gibi hareket etmesini sağlıyor. Merkezi iktidar kadın düşmanı, gerici politikaların dozunu her geçen gün arttırarak kadınları güvencesiz ve güvensiz bir yaşama mahkum ederken yerel yönetimler de bu saldırıları meşru kılıyor, hatta yerel asayişin sağlanması için resmen görev alıyor. Kayyumlar ile hız kazanan kadın haklarının gaspı, AKP-MHP iktidarının kadın karşıtı politikalarının da bir nevi teşhiri oluyor. Ancak demokrasi kangreni kayyumların, kadınların yaşamlarına ve haklarına dönük bu saldırıları devam ettireceği ve merkezi yönetim anlayışına göre yeniden dizayn edeceği açık. Çünkü birbirinden beslenerek güç alan tek adam yönetimi ve onun yerel yönetim mekanizmaları, itici bir güçle karşılaşmadığı sürece başta bölgede olmak üzere tüm kadınlar için yaşamı, içinden çıkılmaz bir çukura dönüştürme hedefinde. Yakın zamanda Diyarbakır’da, ahlak bekçiliğini kuşanmış bir grubun, bir sitenin havuzunda yüzmek isteyen kadınlara "Sizin ağababalarınızı öldürmüşüz. Mezarları bile belli değil", "Havuzu kapattıracağız, çimento dökeceğiz" diyerek saldırma cesareti de buradan geliyor.

Aslında iktidar, kayyum atarken de kadınlara yönelik politikalar üretirken de “Sizin kendi yaşamınıza dair söz hakkınız olmayacak” diyerek kendi zorunu kabul ettirme peşinde. Tam da bu nedenle, yıllardır süregelen ve son seçimde Van’da denenen ancak başarılı olmayan; bugün ise Hakkari halkının iradesini hiçe sayan kayyumlara, nerede yaşıyor olursak olalım sözümüzü birleştirerek ses çıkarmamız gerekiyor. Şiddetsiz, eşit ve insanca bir yaşam talebimize bir adım daha yaklaşabilmek ve irademizi güvence altına alabilmek için önümüzde duran tek seçenek bu. Aynı kaynaktan beslenen ve biri var oldukça diğeri güçlenen bu saldırılara karşı mücadeleyi ortaklaştırmak bugünün en acil ihtiyacı.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Kayyum nöbeti kadınlarda | 'İrade gasbına izin ver...

Hakkari Belediyesine kayyum atanmasını protesto etmek için İstanbul'da başlatılan nöbeti kadınlar de...

Kayyum dediğin bir varmış bir yokmuş

Bu mazbata evinde tencere tavasıyla, ışık açıp kapatmasıyla, kornasıyla, merkez ve ara sokakları yoğ...

Temmuzda zam ve vergide adalet: Kaynak bizsek güç...

‘Sermayeyi kurtarmak adına uygulanan İMF’siz İMF programının sonuçlarının her iki sınıf açısından fa...


Önceki haber
Örüntü
Sıradaki haber
Belki bir mucize olur