“Biz biliyorduk” diyenler olacaktır. Bilmeyenler için söyleyelim, enflasyon artışının sebebinin ücret artışları olduğu yalanı daha şimdiden çöp oldu. Örgütlü iş yerlerinde bile ücretler asgari ücret seviyelerine geriledi, hatta altında kaldı. Tüketim, emekçinin boğazına sarılarak kısıldı ancak enflasyon artmaya devam ediyor. Zaten lüks tüketimi olmayan emekçi gıda, barınma, giyim, eğitim, sağlık harcamalarını kıstı ya da kalitesini düşürdü. Akşam pazarını bekleyenlerin sayıları arttı. Kadınların yükü de öyle…
ÜCRETLER ARTIYOR YALANI
“Enflasyon 3 Temmuz’dan itibaren düşmeye başlayacak” demişti Maliye Bakanı Şimşek, TÜİK bile doğrulayamadı Bakanı. Gerçek enflasyondan çok daha düşük açıkladığını bildiğimiz TÜİK’e göre yıllık enflasyon yüzde 71.6 ‘ya yükselirken, aylık enflasyon yüzde 1.64 oranında arttı. Bağımsız araştırma grubu ENAG'a göre ise yıllık enflasyon yüzde 113.08, aylık enflasyon ise yüzde 4.27 olarak gerçekleşti. TÜİK’in enflasyon rakamlarıyla zaten yoksullukla boğuşan milyonlarca çalışan düşük zam oranlarına mahkum edildi.
Aynı konuşmasında “KDV oranları ve kurumlar vergisinde artışa gidilmeyecek” diye açıklamıştı Bakan. Doğru, şirketlerden alınan vergiler hiç artmadı. Hatta şirketlerin çoğundan hiç vergi alınmadı! Ama ya işçiden emekçiden halktan alınanlar, her gün artmaya devam ediyor. Zaten yüzde 20’ye yükselttikleri KDV oranları bir yana, bu ay içinde akaryakıt, köprü ve otoyol ücretlerine zam geldi. ÖTV oranları artırıldı, kiralar zamlandı.
2024 bütçesinde “vergi indirimi, muafiyeti, istisnası” adı altında sermayeden 2 trilyon 210 milyar liralık vergi alacağından vazgeçildi. Şimdi o sermaye, kârlılıklarıyla İSO ilk 500 listesinde…
PATRONLAR KÂR ÜSTÜNE KÂR EDİYOR
İşte bu listede yer alan, Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu bir yılda işçi başına ortalama 1 milyon 166 bin lira kâr elde etti. Firmaların son 2 yıllık kârı yüzde 300’ü aştı. Ortalama işçinin net ücreti ise 28 bin lira oldu. Listede kimler kimler yok ki! Farplast’ından HT Soları’na, Lezitası’ndan Dardanel Ton’una ne kadar işçi düşmanı varsa orada. İlk 500 ile de bitmiyor bu sıralama, kârlılık oranları ilklere göre düşse de ilk bin, ilk 2 bin diye devam ediyor.
Mesela Tüpraş, kârlılık oranıyla ilk sırada yer alıyor. Bu kadar büyük kârlara sahip firmalara bir de teşvik veriliyor. En son açıklanan teşvik yatırım belgesi listesinde enerji yatırımı için vergi istisnası ve teşvik uygulandı Tüpraş’a. Sadece Tüpraş’a değil 5 bin sanayi kuruluşu var teşvik listesinde. Mesela Philip Moris, Star Rafineri, Ravago, Pektim, Zf Lemförder... Say say bitmiyor.
Çalışandan alınan gelir vergisi yüzde 15 ile yüzde 35 arasında değişiyor. Bu vergiye asla muafiyet, istisna, indirim uygulanmıyor. Örneğin, yoksulluk sınırında ücret alanların asgari ücrete kadar olan kısmı vergiden muaf kalsın talebi hiç karşılık bulmadı. Peki ya yukarıda saydığımız her yıl yüzde 300 kârlara ulaşan şirketlerden alınan kurumlar vergisi? Oran yüzde 25 ama istisna, muafiyet, indirim derken hiçbirinden yüzde 25 vergi alınmıyor. Hiç alınmayanlar da cabası.
Örnekler mi? O kadar çok ki… Cengiz Holding’e yüzde 100 vergi indirimi, 10 yıl sigorta desteği, 200 milyon enerji desteği sağlandı. Tosyalı Holdinge ait BMC’ye “süper teşvik” dedikleri içinde gümrük vergisi muafiyeti, KDV istisnası, KDV iadesi, vergi indirimi, azami tutar sınırı olmaksızın 10 yıl sigorta primi iş veren hissesi desteği, nitelikli personel desteği sağlandı. Üstelik BMC yatırımından da vazgeçti. Hangi birini anlatalım, bitmez ki!
ASGARİ ÜCRETLİYE ZAMMA GELİNCE PARA YOK AMA ŞİRKETLERE VAR
“Ücretler sebep, enflasyon sonuç” diyerek açlık sınırı altında kalmış asgari ücrete zam dahi yapmayan hükümetin kemeri kimin boğazına geçirdiği de kaynağın yokluğunun kime olduğu da ortada. Kaynak olmasa Diyanet’e Amerika’da külliye yapılmaz, bahçesine de villalar kondurulmazdı sanırım. Üstelik kamu bünyesindeki çalışanların yararlandığı tatil kampları ve araziler tasarruf adı altında özelleştirme hedefindeyken…
“Kaynak yok, para yok” diye açıkladıkları kemer sıkma ve tasarruf tedbirlerinin kimi kurtarmayı hedeflediği çok açık. Sermayeye ihya; kemer bizim yani işçinin, emekçinin, emeklinin, en çok da biz kadınların boğazında.
Gelir vergisi ve dolaylı vergilerle oluşan bütçede kaynak biziz. Bizim emeğimiz. Kaynağın gittiği yer ise patronlar, rantiyeciler, yandaşlar… Emekçinin aylarca para biriktirip yurt içindeki otellerde söğüşlenmek yerine “Yurt dışında çıkar, bir ülke görürüm” diye planladığı tatile bile göz koymuş durumdalar. Yurttan çıkarken vergi, girerken vergi, yerken vergi, içerken vergi... Zaten emekçiye tatil de neymiş ki!
50-60 yıl önce kurulmuş lojmanlara bile göz diktiler. Servisleri kaldırdılar, kadınların her iş yerine her mahalleye kreş talebini bırakın, kamu kreşleri yok edildi. İş yerine tuvalet kağıdını kendi alıyor emekçi. Seçim öncesi yağdırdıkları sosyal yardımları bir bir kestiler. Engellilerin toplumsal yaşama katılımlarını kolaylaştırmak üzere uygulanan ne kadar istisna varsa kaldırmayı hedefliyorlar. Her gün ölümle burun buruna gelen, “Geçinemiyoruz!” diye sokakları dolduran motokuryelerin emeğine göz koymuş durumdalar. Emekliler yük olarak görülüyor ve emekli maaşlarının neye tekabül ettiğini tarif edecek kelime bulamıyoruz.
YALAN…
Sermayeyi kurtarmak adına uygulanan İMF’siz İMF programının sonuçlarının her iki sınıf açısından farklı olduğu ortada. Nihayetinde ücretler enflasyonu artırıyor dedikleri yalan kız kardeşim!
Enflasyonu artıran şey, şirketlerin aşırı üretim ve kâr hırsı. Yabancı yatırımcıyı çekmek ve ihracatı artırmak adına uygulanan hükümet politikaları. Ve ücretlerimizin enflasyon karşısında erimesinin temel sebebi “serbest piyasa” adı altında ham madde ve mamullere dizginsizce getirilen zam ve her şeye ödediğimiz dolaylı vergiler…
“Durum böyleyken ücretlere zam istemeyeyim ki enflasyon artmasın, alım gücüm düşmesin. Zaten kasada para yok” demek kimin yararına?
Şimdi bu politikalar sonucu yükselen enflasyonu, ücretleri daha da düşürmek için kullanıyor patronlar. TİS’lerde resmi enflasyonu ileri sürüyorlar, “Ücretler artarsa enflasyon patlar” yalanına sarılıyorlar. İşten atma tehditleri her yerde. Örgütlü iş yerlerinde toplu iş sözleşmeleri tıkanmış durumda.
Purmo’da, Kristal Yağ’da, Lezita’da, Elazıg Eti Kurum’da, Yolbulan Metal’de işçiler grevde. 40 yıldır örgütlü fabrikalarda asgari ücretin altına düşmüş ücretlerini biraz yükseltmek için mücadele ediyor. Temel talepleri ise insanca yaşanacak ücretler ve çalışma koşulları…
Sonuç olarak; sermayeye vergi indirimi ve muafiyeti, teşvik yağdırmak yerine servet vergisi getirilse o boş olan kasa bizim için de dolacak. Gelir adaletsizliği dengelenecek, ücretler enflasyonu kovalamak yerine enflasyon karşısında yükseltilse arz talep dengesi sağlanacak.
SERMAYE ÖRGÜTLÜ, YA BİZ?
MÜSAD’ı TÜSİAD’ı gayet örgütlü, bir azar çekip hükümete, kendi devranını sürdürüyor. Ya biz? İşçi sınıfının örgütlü güçleri sendikalar, odalar, meslek örgütleri? Tek tek, şube şube ileri tutum alanları bir tarafa bırakırsak koca koca konfederasyonlar ne yapıyor işçi ve emekçilerin içerisinde bulunduğu gerçeği bir kez daha tarif etmekten öte! Burjuva iktisatçıların yalanına sarılıp “Yeter ki ücretlere zam gelmesin ama enflasyon da artmasın” diyerek işçiyi Şimşek programına mahkum ediyor.
Bütün bunları değiştirecek olan biziz. Sermaye ve iktidar için kaynak bizsek kendimiz için niye olmayalım! Sendikacılardan beklemek, yumuşama adı altında Şimşek programıyla uyumlu bir hat çizen burjuva ana muhalefetin bizim için bir şeyler yapmasını beklemek yoksulluğumuza çare değil. Sendikalar, meslek odaları sorumluluk almak zorunda ama onları harekete geçirecek de hesap soracak da bizim örgütlü gücümüz. Yani sermayenin kârında da vergilerle oluşturulan bütçede de kaynak bizsek, bizim emeğimizse; güç de biziz, kendi ellerimiz!
Vergi ve istikrar paketlerine karşı sokaklara dökülen Kenya ve Arjantin halkı yürünecek yolu gösteriyor. İzmir’de tasarrufu işçiden yapanlara karşı belediye işçileri ücret alacakları ve işten atmalara karşı direnişte. İzmir Büyükşehir Belediyesinden Genel İş ve Belediye İş sendikalarına üye İzenerji ve İzdoğa işçilerinin birleşik mücadelesi kazanımla sonuçlandı. Yine İzmir Büyükşehir Belediyesinde kamu emekçileri kazanımlarının gasbedilmesi ve yoksulluk sınırı üzerinde ücretlere karşı tarihi bir mücadele veriyor. Bu örnekleri büyütmek ve birleştirmek ancak ve ancak bizim taleplerimize sahip çıkmamız ve birleşik bir hat için yan yana gelmemiz, dayanışmamız ve mücadeleyi büyütmemizle mümkün.
ŞİMDİ BUZLARI KIRMA VAKTİ!
Bu nedenle onlar “Asgari ücrete zam yok” desin, “Enflasyonun sebebi biz değiliz” diyerek sokakları doldurma zamanı! Ve temmuz ayı başta olmak üzere asgari ücrete ara zam, yoksulluk sınırı üzerinde ücretler, az kazanandan az; çok kazanandan çok vergi alınması, zenginlere servet vergisi getirilmesi için mücadeleyi yükseltme görevi en çok da biz kadınlara düşüyor. Çünkü yoksulluk arttıkça toplumsal eşitsizlik kadınlar aleyhine derinleşiyor.
Bu yılın ilk 6 ayında toplam kredi borcu 2 trilyon artarak 13,5 trilyon liraya yükseldi. Borçluluk artıyor, kadınlar mutfağından en temel ihtiyaçlarına varana kadar kendi ihtiyaçlarından vazgeçiyor. Vazgeçtikçe erkeğe, sermayeye bağımlılık artıyor ve iktidarın kadın düşmanı programı tik tak işliyor.
Şimşek programının en önemli hedeflerinden olan ucuz işçilik ve aileyle uyumlu iş yaşamı, bir yandan bizi ev içi angaryaya daha çok hapsederken diğer yandan esnek çalışma biçimleriyle emeğimizi daha çok gasbetmeyi hedefliyor. Ki bunu yapıyor da... İşsizliği artırmayı da hedefleyen bu programda ilk kapı önüne konulacakların kadınlar olduğu gerçeği ise buz gibi önümüzde duruyor.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül- Bing Create
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.