Hiç Van'a geldiniz mi? Şehrin bir yanı mavi bir tülle örtülü gibidir. Mevsimsiz huzur veren bir tül... Denize bakmak iyi hissettirir elbette ama Van Gölü’ne uzun uzun bakmak artık ölüleri hatırlatır oldu. Mülteci, genç, çocuk, kadın ölüleri...
Bir zaman boğulan mültecilerle anıldı Van Gölü, bugünlerde genç kadın cesetlerini kusuyor sahiline. Rojin onlardan biri. Geçtiğimiz yıl üniversite okumak için geldiği kentte kayboldu ve günler sonra cansız bedeni sahilde bulundu. Ona ne olduğu sorusu ilk zamanlarda oldukça gündemdeydi. Hatta gündüz kuşağı programlarında bile onun fotoğrafları vardı. Şehrin valisinden emniyet yetkililerine kadar birçok isim intihar ihtimalini kuvvetli buluyordu ama ailesi, kadın örgütleri ve Rojin’in sıra arkadaşları bunun şüpheli kadın ölümü olduğunun altını çizdi. Adli Tık Kurumu (ATK) günler sonra açıkladığı otopsi raporunda açıklık ve netlikten uzak bir şekilde “suda boğulma” diye açıkladı ölüm nedenini. Van Barosu avukatları işin peşini bırakmadı ve ısrarla ATK’dan elle tutulur açıklamalar istedi. Israr bir yıl sonra kısmen sonuç verdi ve Rojin’in vücudunda bulunan iki erkeğe ait DNA’ların vücuttaki yerleri açıklandı. Bu son bilgi bütün ülkenin sırtında ağır bir ürperti gibi hissedildi çünkü başından beri “intihar” denilerek örtbas edilmeye çalışılan şüpheli bir ölüm için cinsel saldırı ihtimali güçlendi. Artık Rojin için bir yıldır sokağa çıkanların acısı kadar öfkesi de katlanmıştı. Daha gür sesler “Rojin’e ne oldu?” diye sokakları doldurdu.
Yönetenlerin ‘intihar’ masalı
Ne yazık ki bu ülkede kadınlar için cinayetler, şüpheli ölümler ve şiddet olağanlaştırılmaya çalışılan olaylar. Neredeyse her gün farklı kentlerde öldürülmüş, kaybedilmiş, şiddet görmüş kadın haberleriyle güne uyanıyoruz. Bazı cinayetler; öldürülme şekilleri, kadınların yaşları gibi nedenlerle toplumda infial yaratıp halkı sokağa dökerken bazılarını üç beş sosyal medya paylaşımıyla duyurmaya çalışıyoruz. Hepsinin ortak noktasıysa iktidar sisteminin cinayetleri ve şiddeti sıradanlaştırmak için yargısında failleri cezalandırmaması.
Yüksekten düşme, suda boğulma gibi kadın ölümleri ilk servis edildiğinde önce “intihar” ihtimali üzerinde durmamız isteniyor. Bu işi, kadın düşmanı politikalarıyla 20 küsur yıldır karşımızda duran iktidarın koltuk değnekliğini yapan çeşitli medya kuruluşları hayli iyi başarıyor. Eğer kanıtlar karartılmazsa ve kadınlar işin peşine düşerse şüpheler oluşmaya başlıyor. Biz bunu Şule Çet’ten biliyoruz. Şule plazadan atıldığı ilk gün intihar ihtimali konuşturuldu. Biz bunu soruşturması devam eden Nazlı Akdoğan’dan, Semanur Arslan’dan, Adile Kılınç’tan biliyoruz. Hatta ve hatta Rabia Naz’dan, Narin’den... Bir el bizi, bırakın yetişkin kadınları, oyun çağındaki çocukların bile intihar ettiğine inandırmaya çalışıyor. Eli kolu pek uzun bir el...
Gözler rektörde
Rojin’in ölümü ilk günden itibaren kuşkulu yaklaşılması gereken bir ölümdü, diğer bütün kadın cinayetlerinde olduğu gibi. Ancak bazı noktalar vardı ki pes dedirtti. Bunlardan en önemlisi bilimi ve insanı merkezine alarak işleyiş yürütmesi gereken ATK’nın bir yıldır olayın üstünü kapatmak için bir el haline gelmesi. Bir diğeri ise üniversite yönetiminin sessizliğinin yanında takındığı tutum. Rojin’in cansız bedeninin bulunmasının ardından yapılan otopsiye Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Rektörü Hamdullah Şevli’nin de katılması dillerde dolaşmasının yanında Rojin’in babasının haklı isyanıyla basına yansımıştı. Üstünden geçen bir yılda üniversite yönetiminin olayı aydınlatmak için çaba sarf etmesi bir yana, yalnızca “üniversiteyi itibarsızlaştırmak için sosyal medya paylaşımları yapanlar” hakkında yasal işlem başlatılacağına dair açıklama yaptı. Rektör Şevli’nin ilk açıklaması ise bize bu işteki başka bir eli işaret etti.
Cinayetlerin ortak hali
Rojin’in ölümü üzerinden elde edilen bulgulara ilişkin yapılan son açıklama, başta YYÜ öğrencileri olmak üzere birçok üniversitede öğrencileri alanlara çıkardı. YYÜ öğrencileri olayın aydınlatılması konusunda ısrarcı çünkü güvenliklerinden endişe ediyorlar. Bu yüzden günlerdir eylemdeler. Rektörden bekledikleri açıklama ise eylemlerinin sekizinci gününde polis şiddetiyle beraber geldi. Rektör Şevli işçi cinayetlerinden aşina olduğumuz bir cümleyle dikildi öğrencilerin karşısına: “Coğrafya kaderdir.” Bu cümle intihar denilerek şüpheli bırakılmak istenen bir kadın cinayetinin nasıl bütünlüklü bir sistemin içinde gerçekleştiğinin özeti niteliğindeydi. Sermayedarların çevirdiği çarkın küçücük bir vidası olmak dahi her türlü suçu işleme güveni veriyordu. İktidar yıllar içinde sermaye düzenini adım adım işlerken tecavüzcüleri, uyuşturucu madde pazarlayanları, çocuk katillerini kendi sistemini sağlamlaştırıcı birer el haline getirdi. Çünkü çürümüş bir sistemde çarklar her zamankinden daha kolay işler.
Bir kişi daha eksilmeden
Şimdi YYÜ öğrencileri, kadın örgütleri, Rojin’in ailesi Rektör Şevli’nin sözlerine uyup “Bir iştir Rojin’in başına gelmiş” diyerek oturdukları yerde oturmayacak. Rektöründen valisine kadar tüm idareciler bunu biliyor ki ilk günlerde bir elin parmaklarını geçmeyen polis sayısını, protestolar ilk haftasını geride bırakırken artırma ihtiyacı duyuyor. Belli ki gerçeklerin açığa çıkması onları tedirgin ediyor.
“Rojin’e ne oldu?” sorusu bugün ancak kadınların ve Rojin’in sıra arkadaşlarının mücadelesiyle cevap bulacak. ATK, bir yıl önce yapılan otopsideki önemli bulguları kurumundaki hakikatli birkaç insan vicdana geldi diye değil; barolar, kadın dernekleri, öğrenciler bu işin peşine düştü diye açıklamak zorunda kaldı. Aynı ısrar ve öfke kamuoyunun daha açık bilgiler edinmesini sağlayacak. Olayı açığa çıkarmak konusunda YYÜ öğrencileri kararlı. Öyle ki üniversitenin eğitim fakültesine kendileri Rojin Kabaiş adını verip, pencereden pankart açarken bir gün önce uğradıkları kolluk şiddeti onları korkutmak bir yana öfkelerini katlıyor. Çünkü biliyoruz ki Rojin’in akıbetini gizlemeye çalışan zihniyet biz üstüne gitmedikçe yarın başka bir kadını katledip kaybetme cesaretini bulacak.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Kapitalizmde aile neden şiddetin pekiştiği bir alana dönüşür?
Bugün kadınlara yönelik baskıların, eşitsizliklerin ve sömürünün kaynağı üretimin ve yaşamın nasıl örgütlendiğiyle ilgili. Kapitalizmde kadının yükü bir “rol” değil, bir zorunluluk.
Korkusuz bir hayatın yolu bizim adımlarımızda
Gücümüzü, parçası olduğumuz sınıfın tarihsel dönüştürücü gücünde bulacağız. Korkusuz, güvenceli bir hayatın da yolunun bunun adımlarını atmaktan geçtiğini bileceğiz...
Aile Bakanlığının 2026 bütçesinin gösterdiği: Kadına şiddet görmezden geliniyor
İktidar kadınların ihtiyacı için değil, kendi hedefleri için bütçe düzenlemesi yapıyor. Aile Bakanlığının 2026 bütçesi de bu durumun bir göstergesi.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
























