Dönecek yerimiz olmadığını biliyor musunuz?
Suriyeli kadınlar anlatıyor: “Bizi burada istemediklerini biliyoruz. Ama savaş bittiğinde dönebileceğimiz bir evimiz olmadığını onlar bilmiyor.”

Sosyal medyada dolaşırken mülteciliği anlatan bir video ile karşılaştım. İlk sahnede bir doğum günü pastası etrafında mutlu ve gülen yüzlerle dolu insanlar ve küçük bir kız çocuğu yer alıyor. Bir dilek dileyip mumu üfledikten sonra ise her şey değişiyor. Arka fonda silah sesleri patlama seslerine karışıyor. Küçük kız ne olduğunu bile anlamadan bir motorda hiç bilmediği bir ülkeye doğru yol alıyor. Hikaye bir mülteci kampında son buluyor...


Bu anlatılan dünya üzerindeki milyonlarca mültecinin yaşadıklarının kısa bir özeti aslında. Son yıllarda Suriyeli mülteciler ülkede yaşanan her sorunun kaynağıymış gibi gösteriliyor. Ev kiralarından işsizliğe, kaybedilen askerlerden tacize kısaca aklınıza gelecek bir çok şeyden sorumlu tutuluyorlar.
Genellikle yoksul emekçilerin yaşadığı bir mahalle olan mahallemizde de savaş sonrasında buraya yerleşen ve yaşam mücadelesi veren bir çok Suriyeli aile var.
Mahallemizde yaşayan, dertlerini dinlemek ve kızkardeşçe bir buluşma gerçekleştirmek için buluştuğumuz Suriyeli üç kadının nefret söylemleri karşısında yaşadıklarını anlatacağım.
Otobüste, parkta, hastanede, çalıştığımız işyerlerinde kısaca hayatın her alanında artık yan yanayız. Savaş bugün bitse dahi ülkelerine hemen dönemeyeceklerini biliyoruz. Bize düşen nefret dili yerine hep birlikte halkların barış içinde yaşayabilmesi için daha çok mücadele etmek.

HEP ARAFTA KALMAK
Meryem 26 yaşında, 6 çocuğu var. Üç yıldır Esenyalı’da yaşıyor. Kardeşi savaş öncesinde Türkiye’ye işlerinden ötürü geliyormuş. Meryem ilk çocuğuna hamile iken eşinin işi nedeniyle Türkiye’ye geldiğini ve bir yıl kaldığını, sonrasında kocası ile birlikte tekrar Suriye’ye döndüklerini söylüyor. Savaş başladığında Meryem dördüncü çocuğuna hamileymiş. Diğer çocukları da küçük olduğundan hemen ülkelerini terketmemişler. Yaşadığı bölgenin etrafında sürekli çatışmaların yaşandığını, oradan ayrılmanın imkansız olduğunu söylüyor. Savaş esnasında babasının rehin alındığını ve IŞİD tarafından öldürüldüğünü, maalesef kendi ailesinden de IŞID’e katılanlar olduğunu söylüyor. “Hem Suriye rejiminden hem de IŞİD’den çok çektik. Sınıra ilk gelen Suriyelilerin içindeydik. Hatay’da bir süre kaldık. Orada Suriyelileri istemiyorlardı. Yüzümüze tükürüyor, çocuklara çok kötü davranıyorlardı.” Meryem, iş imkanı olmadığı için dilenmek zorunda kalanlar olduğunu söylüyor. “İş bulabilmek için İstanbul’a bir akrabımızın aracılığıyla geldik. İlk olarak İstanbul’un başka bir yerinde 4 Suriyeli aile, 18 çocukla beraber 5 ay bir evde kaldık. Ev sahibi, yanına geldiğimiz aileyi çıkarmak için suyu ve elektriği kesti. Çok zor şartlarda yaşamaya çalıştık” diyor. Bu zorluklardan ötürü erken doğum yaptığını, hastanelerin kabul etmediğini anlatırken gözleri doluyor. Kocası tekstil atölyesinde, inşaatlarda çalışmaya başlamış. Bir bodrum katı kiralamışlar. “Aylarca hakaret ve aşağılamalardan ötürü dışarı tek başıma çıkamadım. Evde pencere bile açmaktan korkuyordum” diye anlatıyor. Sözlüklerden eşiyle konuşarak Türkçe öğrendiğini söylüyor. “Bizi burada istemediklerini biliyoruz. Ama savaş bittiğinde dönebileceğimiz bir evimiz olmadığını onlar bilmiyor.”


SESİNİ YÜKSELTEMEYEN TEDİRGİNLİK
Dernek üyesi bir arkadaşımız yan dairesinde oturan Suriyeli aileye apartmandakilerin baskı yaptığını, zorla evden çıkarmaya çalıştıklarını anlatıyor. O ailedeki kadınlara da ulaşmak istiyoruz. Bir saat sonra yanında genç bir kadın ve 10 yaşında bir kız çocuğu ile beraber giriyor içeriye. Genç kadın Türkçe bilmediğini, 10 yaşındaki kız çocuğunun bize tercümanlık yapabileceğini söylüyor. Rafif sorularımızı annesine tercüme ederken çok kısık bir sesle konuşuyor. “Biz Arapça bilmiyoruz, yüksek sesle konuşabilirsin” dediğimiz halde aynı tedirginlikle konuşmaya devam ediyor.
Esenyalı’ya 5 sene önce tanıdıkları bir başka ailenin yanına gelmişler. Rafif geldiğinde 5 yaşındaymış. Suriye’de yaşadıkları yeri hatırlamıyor. Babasının 700 lira maaş aldığını, ev kirasının ise 500 lira olduğunu söylüyor. Bodrum katında oturduklarını, komşularının onları istemediğini söylüyor. Annesinin eve katkı için merdiven temizliğine gittiğini ama son zamanlarda Suriyeli oldukları için kimsenin merdiven işine çağırmadığını anlatıyor. Rafif okula gittiği için daha çabuk öğrenmiş Türkçe’yi. Annesiyle yürürken yanından geçenlerin hakaretlerini duyduğunu ve üzüldüğünü anlatırken gözleri doluyor... Annesi ne konuştuğumuzu anlamasa da Rafif ağladığı için onu teselli etmeye çalışıyor. Amacımızın onları üzmek olmadığını söylüyoruz. Ev sahibiyle konuşmak için yarın onları ziyaret edeceğimizi söylüyoruz.


SOHBETE BİLE KUŞKUYLA YAKLAŞMAK ZORUNDA KALMAK
Mahallede dolaşırken kucağında küçük bir çocukla elini açıp yardım isteyen genç Suriyeli kadınla konuşmaya çalışıyoruz ama ne o Türkçe biliyor ne de biz Arapça. Dernekten bir arkadaşımız bize tercümanlık yapıyor. Kendisine kıyafet vereceğimizi söylediğimizde bizimle birlikte derneğe gelmeyi kabul ediyor, kendine ve çocuklarına birkaç parça eşya seçiyor. Biraz sohbet etmek istediğimizi söylediğimizde tedirgin oluyor. Ondan birşey istemediğinizi tercüman aracılığıyla anlatıyoruz. Suriye’den bir yıl önce kaçak yollarla Türkiye’ye geldiklerini, savaşta bütün akrabalarını kaybettiğini anlatıyor. 24 yaşında 4 çocuk annesi genç bir kadın. Çocuklarının en büyüğü 8 yaşında, en küçüğü 8 aylık. Eşinin ayağı sakat olduğu için çalışamadığını, evde yiyecek birşey kalmadığında dilenmek zorunda olduğunu söylüyor. Sokakta dilenirken birçok kez hakarete maruz kalmış. Önceden Esenyalı’ya yerleşen tanıdık bir ailenin yanına gelmişler. Bir süre sonra eşi, kayınvalidesi ve çocukları ile birlikte bir ev kiralamışlar. Eşinin ve onun kimliği yok ama çocuklarının var. Çocukların kimlikleri geç çıkardıkları için bu sene okula gidememişler. Sokakta sürekli olarak “onlara devlet yardım veriyor” denildiğini söylüyoruz. Leyla, devletten para almadıklarını, Ramazanda sadece bir koli kuru gıda yardımı aldığını söylüyor. 

İlgili haberler
15 yaşında mülteci bir işçi: Emine

Çocuk o daha. Çağlayan’da taş dizimi yaptığı atölyede onun kadar uzun saatler çalışmaya büyük bir in...

Sığınmacılar ve sağlık çalışanları: Derde derman...

‘Bu insani kriz, Türkiye’deki sağlık sisteminin tamamen piyasa koşullarına terk edildiği, sağlığın k...

Acıyı bal eylemiş Belgüzar

“Belgüzar tek başına yaşamayı sürdürür evinde. Gözleri sevinçle parlayarak ağırlıyor bizi. Pir Sulta...