Deprem ve ranta karşı kentte eşitlik için mücadeleye!
Yaşanabilir kentler, kentte yaşayanların ihtiyaçlarını temel alan yerel yönetimler ile mümkün olacak.Bunu da hayatın her alanında kurduğumuz, kuracağımız örgütlülüklerle başarabiliriz ancak...

11 ili etkileyen 6 Şubat 2023 Maraş merkezli depremlerin yıldönümüne az bir süre kaldı. Oldukça geniş bir coğrafyayı etkileyen depremlerde resmi açıklamalara göre 50 bin 783 kişi hayatını kaybetti, 107 bin 204 kişi ise yaralandı. İçişleri Bakanlığının açıklaması ile depremlerden 13.5 milyon kişinin doğrudan etkilendiği ifade edildi.

Yıkımın ilk sonuçları dahi “deprem öldürmez, bina öldürür” gerçeğini ortaya koydu. Afet yönetimi ise adeta yeni bir yıkım anlamına geldi. AFAD ve Kızılay ilk üç gün neredeyse hiçbir yerde yoktu. Enkaz altından gelen yardım çığlıkları devlete ulaşmadı. Yakınlarını enkazdan çıplak elleriyle çıkarmaya çalıştı sağ kalanlar. Tüm ülke dehşet içinde bir şey yapmayan devlet gerçeği ile karşılaştı. Sosyal medya yoluyla haberleşme hayati bir önemde iken sosyal medyaya kısıtlama getirildi. Yardım bekleyen depremzedeler, ceset torbası bile bulamadı. Depremi yaşayanlar çadır beklerken Kızılay’ın çadırları yardım kuruluşlarına para karşılığı sattığı ortaya çıktı.

13.5 milyon insanın hayatları başlarına yıkıldı, tüm ülke bir yandan ağlayıp bir yandan insani yardımlar için seferber oldu, devlet yardımların bölgeye ulaşmasını bile engelledi. Ekmek ve Gül’ün başlattığı Kız Kardeşlik Köprüsü ile Hayatı Yeniden Kuruyoruz Kampanyası ile kadınlar hem kendi mahallelerinde, hem deprem alanlarında kendi yaşamlarını yeniden kurabilmek, dayanışmayla ayakta kalabilmek için bir köprü kurdular. Ancak depremzede kadınlara dayanışmak için gönderilen ihtiyaçlar engellenmeye çalışıldı, çadırlar kaldırıldı.

SORUMLUYA ‘TALİ KUSUR’ ÖDÜLÜ

Yıkılan binalar, o binaların inşa edilmesine belediyelerin nasıl izin verdiği meselesi en temel tartışmaydı, hâlâ da öyle. Depremler yaşamış bir ülkede, ülkenin çoğunun deprem bölgesi olduğu bilinen bir coğrafyada binaların depreme dayanıklı yapılması gerekliliği aslında herkesin bildiği bir gerçek. Deprem bölgesinde kağıt gibi çöken binalara ilişkin sorumlulukla hesaplaşılmadı. Aradan geçen bir yılda hiçbir kamu görevlisi hakkında bir soruşturma başlatılmamış olması ya da var olan soruşturmalara dahil edilmemesi üzerinde başlı başına konuşulması gereken bir konu olarak orta yerde duruyor. Adıyaman'daki İsias Otel, Kahramanmaraş'taki Ezgi Apartmanı ve Sait Bey Apartmanı gibi simge davalarda denetim görevini eksik yapan kamu görevlilerine "tali kusur" verilirken, İçişleri Bakanlığından bu kişilerle ilgili soruşturma izni çıkmadı. 31 Mart yerel seçimlerine giderken 6 Şubat 2023 depremi, kentlere ve şehirciliğe ilişkin konuşulması gereken çok şey sunuyor. Gördük ki hiçbir denetim olmadan binalar yapılıyor bu ülkede. İnsanların içine girip yaşamasına asla uygun olmayacak binalara ruhsatlar veriliyor. Depreme dayanıklı diye satılan ultra lüks rezidanslar ilk yıkılan binalar oldu çoğu kentte.

AKP’DEN ‘LAFI GÜZAF’

Yıllardır deprem bölgesi belediyeleri AKP’li belediyeler tarafından yönetiliyor. Adıyaman, Maraş, Antep, Malatya, Urfa. Hatay’ın CHP’li belediyesinin de bu açıdan farklı bir tarafı olmadığından ayırmayı gereken bir durum bulunmuyor esasen. Dolayısıyla benzer bir belediyecilik anlayışı söz konusu. 31 Mart 2024 yerel seçimleri için adayların açıklandığı bugünlerde bir yıl önce yaşanmış depremle hesaplaşıldığı ve hesaplaşılacağı, bir daha bu biçimde bir şehirleşmeye izin verilmeyeceği, tüm sorumluların yargı önüne çıkarılacağı, rant değil insan yaşamının önemseneceği gibi açıklamalar duyamıyoruz ne yazık ki. Duyduklarımızın da göstermelik olduğunu, denetimsiz binaların yapımının önünü açan imar affının mimarı Murat Kurum’un Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığından biliyoruz.

Erdoğan’ın 30 Ocak günü 2023 günü açıkladığı AKP seçim beyannamesinde de yaşanan depreme ilişkin sorumluluklar ve bundan sonrasına ilişkin pek bir şey bulunmuyor. 2004 yılındaki ilk yerel seçim deneyiminden söz edilen beyanname açıklamasında AKP adeta yıllardır belediyeleri yönetmiyormuş gibi vaatler, belediyecilik anlayışları sıralanmış durumda. Oysa depremin ardından geçen bir yıl belediyelerin nasıl yönetilmemesi gerektiğinin somut kanıtı oldu.

İstanbul’u kimin alacağına şimdiden kilitlenmiş olan 2024 yerel seçiminde AKP’nin temel argümanları şehircilik yerine Kürt sorunu üzerinden düşmanlaştırma olacak görünen o ki. Nitekim adayların açıkladığı ilk AKP etkinliği tam da bu argümanlarla gerçekleştirildi. Yerel seçim startı da bu şekilde verildi diyebiliriz. Genel seçimlerde yürütülen bu propagandanın devamı yerel seçimlerde de yaşanacak gibi görünüyor.

EMEKÇİNİN SESİ DUYULMUYOR!

Yıllardır çözülmeyen Kürt sorunu gençlerin yaşamına mal oluyor. Barış ve kardeşlik temelli bir çözümün arayışları çok da zor bir seçenek değilken, ısrar ve inatla seçilen çatışma, öfke, şiddet ve nefret iktidar tarafından seçim propagandasının temeli yapılıyor. Bir yerel seçimin temel gündemi kentlerin sorunları, kent halkının ihtiyaçları, beklentileri olması gerekirken mevzu buralardan sürekli kaçırılıyor. Ülkenin her yerinden geçinemiyoruz çığlıkları yükseliyor. İşçiler, memurlar, emekliler, çiftçiler, gençler tüm kesimler “deli gibi çalışıyoruz ama aldığımız ücretle geçinemiyoruz” diyorlar. 10 bin lira emekli maaşı, 17 bin lira asgari ücret ile milyonların geçinmesi beklenirken AKP iktidarı ülkeye hiçbir somut çözüm önerisi sunamıyor.

Aynı genel seçimlerde olduğu gibi somut çözümler sunamayan iktidar halkın, emekçilerin en geri duygularına seslenerek, hamasetle iktidar tesisini sağlamaya çalışıyor. Bir depremle başımıza çökmeyecek ve hayatımızı zindan etmeyecek bir de kirası ödenebilecek, yaşanabilecek konut gibi en temel barınma hakkının temel sorunlardan biri olduğu açık iken, 31 Mart yerel seçimlerinde tüm bunları gerçek sorunu kabul eden belediyecilik anlayışını tartışmak hayati.

KADINLAR İÇİN DEĞİL RANT İÇİN BELEDİYECİLİK

Öte yandan yerel yönetimlerin kadınlara dair atması gereken somut adımlar var iken bu noktayı temel gündem yapmayan bir yerel yönetim anlayışı ülkenin genelinde hakim. Bu durumu yasal düzenlemeye karşın belediyelerin sığınma evi açma yükümlülüğünü yerine getirmemesinden değerlendirebiliriz. Rakamlar bu noktada hiç iç açıcı değil. Türkiye’de 112 Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına, 33 belediyelere, 3 Göç İdaresine, 1 adet ise Mor Çatı’ya bağlı toplam 149 sığınak bulunuyor.

Büyükşehirlere dair rakamlar ne kadar yetersiz bir durumun bulunduğunu açıkça gösteriyor. İstanbul’da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına ve yerel yönetimlere bağlı toplam 19 kadın sığınma evi bulunuyor. İzmir'de İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte toplamda 31 belediye bulunuyor. 31 belediyenin bulunduğu kentte sadece 12 Kadın Danışma Merkezi, 5 tane de aktif kadın sığınma evi mevcut. Ankara’da 3 Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 1 büyükşehir belediyesi, 3 ilçe belediyeler, 1 Göç İdaresine bağlı toplam 9 sığınak var. Antalya'da 4 tane sığınma evi var bir tanesi bakanlığa 3 tanesi de belediyelere ait.

Kreşler, çocuk bakım alanları, kadın danışma merkezleri, iş ve meslek edindirme konusunda hizmetler, kadın istihdamına ilişkin somut adımlar, hasta yaşlı bakım merkezleri, güvenli parklar, sosyal alanlar, toplu taşımada kadınların güvenliğini önceleyen hizmet anlayışı gibi sayılabilecek pek çok nokta kentlere dair kadınların çok somut ve acil ihtiyaçları arasında yer alıyor. Bu ve buna benzer çalışmalar belki partilerin seçim bildirgelerinde yer alacak, adayların propaganda ve vaatlerinde sözü edilecek ilerleyen günlerde. Ama biliyoruz ki hayata geçirmek anlamına gelmeyecek bu vaatler.

ANCAK ÖRGÜTLENİRSEK…

Tüm bu saydığımız ihtiyaç ve talepler hayati ve olmazsa olmaz maddeler. O nedenle talep etmekten, istemekten, dillendirmekten asla vazgeçilmeyecek noktalar. Mahallede bir park talep etmek, belediyenin bunu gerçekleştirmesi için örgütlenerek isteğini dile getirmek, yerel yönetimlerin kararlarını halkla birlikte almasını sağlayacak mekanizmalar yaratacak esasen. Sosyal alanlar, parklar ve kadınların güvenle zaman geçirebileceği kent merkezlerini talep etmek, depremden sonra küçücük bir konteyner bile bulamayacak hale gelmemek anlamına da gelecek bir yandan.

Yerel yönetimleri harekete geçirecek, kent ve kentte yaşayanlar için çalışmalarını sağlayacak olan kentin her yerinde kuracağımız örgütlenmeler depremin hemen arkasından sürdürülen yardım çalışmaları aslında çok güzel bir deneyim olarak duruyor. Yerel yönetimlerin yaşama mal olabilecek uygulamalarından kurtulup, kent ve kent halkı için kararlar alması da örgütlülükle sağlanabilecek durumda ancak.

BARIŞI VE KARDEŞLİĞİ SEÇELİM!

6 Şubat depremini yaşayan illerdeki belediyecilik insanların başına çöken binaların yapılmasına izin veren anlayışa sahipti. Aslında deprem sonrası afet yönetimi de değerlendirmeye alındığında sadece binalar değil, bu yerel yönetim anlayışı da çökmüş oldu. Kent halkını önemsemeyen belediyeciliğin hayatları yok eden belediyecilik olduğu çok acı bir şekilde yaşandı. Bu anlayış ölüme, evsiz kalmaya, halen çadırlar ve konteynerlerde yaşamaya neden oldu. Şimdi yeniden oy isterken bu duruma dair bir şey diyemediklerinden ve diyemeyeceklerinden kendilerinin karşıtındaki herkesi terörist ilan edecekler, marjinalleştirecekler. Ülke sınırları dışında hayatını kaybeden gençler oya tahvil edilmeye çalışılırken kentlerin ve emekçilerin sorunları ise orta yerde durmaya devam ediyor.

Aynı ülkenin genelinde olduğu gibi barış ve çözüm bulmak yerine gençlerin ölümüne neden olan iktidar, emekçilere de başka bir çözüm sunmuyor. İş cinayetlerinde ölen işçilerin hesapları tutulamıyor son günlerde, tıpkı kadın cinayetlerinde olduğu gibi. Gençler KYK yurtlarında ölümle karşılaşırken, açlık sınırı altındaki yaşam koşulları gençleri ve emekçileri intihar noktasına getiriyor.

Önümüzdeki seçimler ise savaş yerine barışı, kardeşliği, eşitliği seçmek, gerçek sorunlara çözüm üretemeyen iktidarın her seçimde sarıldığı bu kozu elinden alacak. Yaşanabilir kentler, kentte yaşayanların ihtiyaçlarını temel alan yerel yönetimler ile mümkün olacak ancak. Bunu da irili ufaklı, hayatın her alanında kurduğumuz, kuracağımız örgütlülüklerle başarabiliriz ancak.

Çünkü duvar yazısında yazdığı gibi “Ev kira ama semt bizim”…

Fotoğraf: Özcan Yaman/Evrensel

İlgili haberler
Yıldızlar savaşında iki ayrı kutup, iki karşıt sın...

Türkiye’de 2023 yılında açıklanan rakama göre milyar dolarlık servete sahip 10 kadın bulunuyor. Bu ‘...

Zengin Antep mutfağının yoksul sofraları

Yemek deyip geçmeyelim, hele ki Antep’teysek! İçerdiği malzemesiyle, hazırlayanıyla, hazırlanışıyla,...

Pantolon dikmeye değil direniş ağını örmeye

Ufak bir tanışma faslından sonra benim soru sormama kalmadan başladık direnişin simgesi olan Özak Te...