Deprem, seçim, kutuplaşma: Büyük resme bakmak zorundayız
Ekonomik gidişatın ne halde olduğunu yaşayarak anlasalar da yine bu işin altından en iyi “İstikrar” sahibi Erdoğan’ın kalkacağına inanıyorlar.

“Elazığ Kürt mü?”

Bu soru 2020 yılında Elazığ’da yaşanan deprem sonrası Google’a sorulan sorulardan biriydi. 2011 yılında Van’da yaşanan depremden sonra ülkenin her yanından gönderilen bazı yardım kolilerinin içinden Türk bayrakları çıkmıştı. 6 Şubat’ta yaşanan ve asrın felaketi olarak tarif edilen Maraş merkezli depremler sonrasında ise böylesi sahnelere pek tanık olmadık. Yurt dışındaki çeşitli ülkelerden ve ülkenin dört bir yanından deprem bölgesine yardıma koşanlar ne “Adıyaman Kürt!” dedi ne de “Maraş Alevi!” dedi. Akıllar ve yürekler ırkçı söylemleri bir kenara bırakıp depremde zarar görenlerin yaralarını sarmak için kollarını sıvadı.

Depremle beraber ülke insanının canının ne kadar ucuz olduğu ortaya çıkmışken kimse seçimlerin erken ya da geç olduğunun üzerinde fazla durmadı ve kollar günlerce bizi enkaz altında bekletenlere okkalı bir cevap vermek için sıvandı. Özellikle depremin vurduğu Antep gibi illerde kapılar tek tek çalındı ve halka hayatlarımızı nasıl yeniden geri alacağımız anlatıldı. Ceviz içi ayıklayan, bayram kahkesi yapan kadınlar bazen hak verdiler bu anlatılanlara bazen de “Bundan iyisi yok ki” diyerek çaresizlikle ellerini havaya kaldırdılar. Havadaki o el yakalandı ve yeni, enkazsız bir hayatı beraberce inşa edeceğimiz tekrar anlatıldı. Bu yüzden 14 Mayıs günü sandığa en çok da sahada iktidara karşı çalışma yürütenler umutla gitti. 15 Mayıs seçim sonuçlarının netleşmesiyle ortaya çıkan tabloda ise aynı umut yerini umutsuzluğa bıraktı. Sonra akıllar “Neden?” diye sorgulamaya başladı.

Elazığ ve Van depreminin ardından hemen kabaran milliyetçi duygular Maraş depremlerinden üç ay sonra seçimler aracılığıyla hortladı. İktidar partisinin özellikle depremin önemli ölçüde etkilediği Maraş, Adıyaman, Hatay, Antep gibi illerden büyük oranda oy alması halkın bir kesimini öfkelendirdi. 6 Şubat tarihinden sonra belki de çocuğunun 2 montundan birini deprem bölgesine gönderenler 14 Mayıs’tan sonra yaptığı yardımlardan pişmanlık duyup depremzedelere karşı hakaretler yağdırmaya başladı. Peki, söylendiği gibi depremzedeler celladına mı aşık olmuştu? Elbette denklem bu kadar basit değil!

Öncelikle bu konuda yapılacak her tartışmanın ortasına adil ve demokratik koşullarda seçime girmediğimiz gerçeğini koyarak tartışmaya başlamak gerekir. Seçimden önce, hiç AKP’ye ya da Erdoğan’a oy vermemiş insanların zihninden bile “Acaba sandıkta hile yaparlar mı? Seçimi kaybetse de baskı ve zor yoluyla iktidarda kalmaya devam ederler mi?” gibi sorular geçti.

Bunların yanında iktidarın ve ortağı MHP’nin dilinden düşürmediği iki kavram var ki her an her saniye karşımıza çıkıyor: Din ve milliyetçilik. İktidarın bu iki kavrama sırtını yaslayıp halka uyguladığı baskılar 21 yıllık süreç içinde yavaş yavaş artırıldı ve bugün öyle bir noktaya gelindi ki Cumhur İttifakı’nın karşısında yer alan her kesim düşman ilan edildi. Seçim sürecinde AKP’nin din istismarına karşı laik bir yönetim vurgusu yapanlar “Bunlar din düşmanı!”, içerde ve dışarıda savaş politikasına karşı olanlarsa “Bunlar teröristlerle iş birliği yapıyor!” denilerek iktidar tarafından suçlandı. İktidarın bu suçlamalarının halkta bir karşılığının olup olmadığını da seçim sonuçlarıyla görmüş olduk. Alım gücünün düşük olduğunu söyleyen kadınlar bazen açıkça iktidar politikalarının karşısında olduğunu dile getiremezken bazen de destekleyerek “AKP giderse dinimizi bu kadar rahat yaşayamayız.” diyor. Örneğin Adıyaman ya da Maraş’ta yaşayanlar bu seçimde, deprem sonrasında yaşadıklarına öfkeli olduğu için Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vereceğini söylediklerinde yakınları tarafından dinsizlikle suçlanıyor.

Ekonomik gidişatın ne halde olduğunu yaşayarak anlasalar da yine bu işin altından en iyi “İstikrar” sahibi Erdoğan’ın kalkacağına inanıyorlar. 6 Şubat’tan sonra yerle bir olan, 3 gün gönüllüler dışında kimsenin gitmediği Antep’in ilçesi Nurdağı’nda ilk günkü öfkeyi bulamıyorsunuz. Çünkü depremin 4. ya da 5. gününde devletin gittiği Nurdağı bu süreçte iktidarın pilot bölgesi görevini gördü. Öyle ki bugün buraya AKP ve ortakları dışında kimsenin girmesi istenmiyor.

Elbette iktidarın zaferle çıktığı sandıklar kadar hezimete uğradığı yerler de var. Diyarbakır yine deprem bölgesinde olmasına rağmen bu illerden biri ve kaba tabirle tek adamın sandığa gömüldüğü önemli iller arasında yer alıyor. Ancak Diyarbakır’da da tıpkı Batman’da olduğu gibi Hizbullah uzantısı HÜDA PAR gerçeği var.

Hep beraber Diyarbakır’ın köylerinden birinde yaşayan A.’nın evine konuk olalım. A. bugün 20 yaşında ve açık öğretim aracılığıyla liseyi bitirmek üzere. Belki de bu senaryonun içinde size garip gelecek ama 2 yıl önce sevdiği ve anlaştığı kendinden birkaç yaş büyük eşiyle evlendi ve 1 yaşında da çocuğu var. A.’nın babası ev işlerinde ve kardeşlerinin bakımında annesine yardımcı olsun diye ama aslında kız çocuklarının okumasına karşı çıktığı için A.’yı 14 yaşındayken okulundan uzaklaştırdı. Bu olay olduktan sonra A. açık öğretim aracılığıyla okula devam etmek istediğinde ise onunla aynı süreci yaşayan ablası babasının önünde durup “Madem beni okutmadınız o da okumayacak!” dedi ve A. eğitimden birkaç yıllığına tamamen koparılmış oldu. A. evlendikten sonra annesi tıpkı kendisi gibi onun da çarşaf giymesini istedi ancak gelin olarak gittiği köyde kadınların çarşaf giymesi hoş karşılanmadığı için bir defa giydikten sonra çarşaftan vazgeçti. A.ve ailesi bu seçimde HÜDA PAR’ı desteklemek için sandığa gitti. Şimdi HÜDA PAR’ı destekleyen A. örneğini alıp Adıyaman’daki C.’ye Nurdağı’ndaki F.’ye uyarlayalım. Karşımıza birbirinin benzeri senaryolar çıkıyor. Bu örneklerle elbette A.’nın HÜDA PAR’a, C.’nin AKP’ye oy vermesini normalleştirmeye çalışmıyoruz. “Bunca şey yaşandı, insanlar açlıkla sınanıyor bu nasıl olur?” derken peşinden gelen ve hayatlarının her alanında kuşatıldıklarını gösteren büyük resme bakmak zorundayız. İşimiz büyük resimle de bitmiyor. Biz A. ya da B. hakkında tartışmalar yürütüp hükümler verirken A. şu anda mutfak tezgâhı altında kalan son malzemelerle akşama ne yemek yapacağını düşünüyor. B. ise ağır hasarlı evini onarmak için ihtiyacı olan krediyi, hangi bankanın en düşük faiz oranıyla verdiğini araştırıyor. Bu yüzden 21 yıldır tekrar eden bu ve benzeri durumlara karşı karar bizim ya değişimin öznesi olmak için dün olduğundan daha fazla çalışacağız.

Fotoğraf: DHA

İlgili haberler
Depremzedeyiz, gelirimiz yok, kaygımız çok…

Devlet sadece yandaşlarını koruyor ve önceliği onlara veriyor. Bizlerse yine küllerimizden doğmaya ç...

Malatya’da sağanak yağmur yine depremzedeleri vurd...

Malatya Cemal Gürsel Mahallesi’nde çadırları yine su bastı, depremzedeler mağdur oldu. Bornova Beled...

Uyku bozukluğu üzerine notlar: Depremin sebep oldu...

Yaşanan deprem sonrasında stres, kaygı ve korkunun, bölgede ve dolaylı olarak etkilenmiş kişilerde u...