Afgan göçü: Yaşamak için ölümü göze almak
Afganistan 40 küsur yıldır çatışmanın bağrında bir ülke. Savaşın yarattığı yoksulluk, açlık da beraberinde binlerce insanı yaşayamaz hale getirdi. Bu, binlerce Afgan’ın göç etmesinin asli sebebi.

Afganistan kelimesini aramaya başladığınızda yanına direkt savaş sözcüğünün iliştirilmiş olduğunu görürsünüz. Hakkında neredeyse hiç sinema, müzik, resim, spor ya da doğal güzelliklerine dair konuşamadığımız bu ülkenin insanlarını on yıllardır göçmen olarak dünyanın her bir yanında görür, yaşanan çatışmalardan bir biçimiyle haberdar oluruz. Son bir aydır Türkiye’nin gündeminde ise Van’dan gelen Afgan göçü var. Televizyon kanallarında her konunun uzmanı olan kişiler bu sefer de göç üzerine konuşuyor, siyasi parti liderleri milliyetçiliğin tonunu yükselterek ırkçılığa varıyor, “Ülkemizde istemiyoruz, bir günde geri göndereceğiz, suyu 10 katına satacağız” söylemlerinden konu Afganlardan Suriyelilere, daha sonra da Türkiye’deki tüm göçmen ve mültecilere yönelik düşmanlığa geliyor.

Son 10 yıldır göç ve göçmen terimleri daha çok Suriyeliler için kullanılsa da aslında Türkiye’de geçiçi koruma altında yaşan Suriyelilerden sonra en büyük nüfus Afganlara ait. Göç İdaresinin verilerine göre 2020 yılı sonu itibarıyla 22 bin Afgan uluslararası koruma başvurusunda bulunarak Türkiye’den ayrılmayı bekliyor. Kayıtsız binlerce göçmen olduğu için göçe dair istatistikler gerçek rakamlar olmasa da Afgan göçmenlerin sayısının her geçen gün arttığı bilinen bir gerçek.

Afganistan 40 küsur yıldır çatışmanın bağrında bir ülke. Savaşın yarattığı yoksulluk, açlık da beraberinde binlerce insanı yaşayamaz hale getirdi. Bu durum binlerce Afgan’ın göç etmesinin asli sebebi. Pasaportu dünyanın neredeyse hiçbir ülkesi tarafından tanınmayan Afganlar, dünyanın diğer ülkeleri tarafından bilinçli bir yok sayılmaya maruz bırakılıyor. Çatışmanın yarattığı tahribat ile bir yandan canlarını kurtarmak, bir yandan da açlık ile boğuşan kitlelerin sınırlardan ölüm pahasına kaçmasından başka seçeneği kalmamış durumda.

Tarihsel izlekte 2018 yılında sınırlardan geçen Afgan göçmenlerin sayısının artması ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, Taliban’ın hakimiyetini artırması ile çatışmalarla ölümlerin artması sürecine denk düşüyor. Afganların varış ülkesi olan İran’ın da Afganlara karşı şiddeti artırması ile büyük kitleler halinde göç İran’dan Türkiye’ye yönelmiş durumda.

Hakim kanı dünyada yaşanan ekonomik krizlerin, eşitsizliğin, yoksulluğun sebebinin göçmenler olduğu. Oysaki göçmenler bu eşitsizliğin en alt tabakasında bulunanlar. Bugün Afgan göçmenler kayıt dışı ekonominin başat aktörlerinden biri, aynı zamanda en kötü işlerde, en fazla beden gücünü sarf ederek en düşük ücrete çalışan, ama en az ses çıkaranlardan. Kayıtsızlık ve sınır dışı edilme korkusu, kimliksizlik sınırsız bir sömürü demektir.

SADECE AFGAN ERKEKLER Mİ VAR, PEKİ YA KADINLAR?

Dünyanın tüm göç rotaları öncelikle kadınlar için tehdit, tecavüz, öldürülme korkusu ile anılırken, Afgan kadınlar için ise göç yolunda yaşananlar kendi ülkelerinde yaşananların bir benzeri. Kız çocukları ve kadınlar zorla evlilik ve tecavüz tehdidinden kurtulmak için kaçak yollarla tehlikeli rotalardan göç etmeye çalışmakta. Taliban’ın kız çocuklarını zorla evlerinden alarak askerler ile evlendirmek için kaçırması sebebiyle Afgan kadınlar pahalı ve tehlikeli yollardan yaşamlarını kurtarmak için geçmeyi kabul ediyor. Göç yolunda tecavüze uğradıklarında hamile kalmamak için üç aylık iğne yaptıran Afgan kadınlar kaçakçıların tecavüzü sonrası geri gönderilme kaygısı ile şikâyette dahi bulunamaz durumda. Taliban ülkede güç kazandıkça “inançlarının bir gereği” olduğunu ifade ederek kız çocuklarının okula gitmesini, kadınların yanlarında bir erkek olmadan dışarı çıkmasını ve çalışmasını yasaklıyor. Dolayısıyla kadınlar evden yalnız dışarı çıktıklarında dahi Taliban tarafından öldürülebilir. Bu karanlık tabloda göçe hazırlanmak da oldukça zordur. Buna rağmen kadınlar göç yollarına çıkmakta, Türkiye’ye ulaştıktan sonra kimliksiz, kayıt dışı ve geri gönderilme korkusu ile baş etmeye çalışmaktalar. Türkiye Cenevre Sözleşmesine koyduğu “coğrafi kısıtlama” şerhi ile Avrupa dışından gelen göçmenlere mülteci statüsü vermiyor. Dolayısıyla bu da savaştan, çatışmadan tecavüzden kaçan binlerce insanın Türkiye’de bir “hayalet” gibi yaşamasına sebep oluyor. Kadınlar ise bu sürecin en büyük zarar gören kesimi. Suriyeliler geçici koruma statüsüne sahip olduğu için ülkede kayıtlı ve kısıtlı da olsa imkanlardan yararlanıyor, kadınlar kayıt dışı da olsa çalışma hayatına katılıyor. Afgan kadınlar için ise durum henüz bu kadarına bile erişemedi. Kimliği olmadığı için acil sağlık hizmetlerinden yararlanamayan, başına bir şey geldiğinde sınır dışı edilme korkusu ile karakola bile gidemeyen binlerce insan Türkiye’den Avrupa ülkelerine geçmek için bekliyor. Aileler yeterli parayı biriktirdiklerinde Avrupa’ya kaçak yollardan gitmelerin imkanını arıyor. Görünmezler, adeta birer “hayalet”ler…

ÇÖZÜM: KALICI VE HAK TEMELLİ BİR YAKLAŞIM

Yaşadığımız her yerde son günlerde göçmenlerin ülkeye gelişinden dolayı yükselen kaygı ve öfkeyi görebiliyoruz. Yoksulluk ve yolsuzlukların ayyuka çıktığı, düşük ücretlerle büyük borçlarla yaşayan genç, işsiz, işçinin kaygısı ve öfkesinin kime ve nasıl olduğu oldukça önemli. Ülkede yaşanan ekonomik sıkıntıların, eşitsizliğin ve yoksulluğun sebebi mülteciler- göçmenler değil. Sebebi, Türkiye’yi bu fasit çemberin içine sıkıştıran, dış politikada hamaset söylemleri ile Ortadoğu’nun büyük gücü olmak için “herkese kucak açtığını” iddia eden, ABD ve Avrupa devletleri ile mülteci sayısı üzerinden hesap yaparak göçmenleri geri kabul anlaşmasıyla Türkiye’ye sıkıştıran AKP Hükümetidir. İnsanların kaygılarından nemalanan muhalefetin oy kaygısı ile göçmen düşmanlığı yapmasının sonucu ise yarın sokaklarda yerli ve göçmen emekçi kesimlerin karşı karşıya gelmesi ile sonuçlanacaktır. Kalıcı ve hak temelli çözümler sağlanarak, savaşı ve eşitsizliği yaratan devletlerin eşit sorumluluk almasını sağlamadan göçmenler Türkiye’de “yük” olarak görülmekten, dünyada ise yok sayılmaktan öteye gidemeyecektir.

Fotoğraf: Pixabay

İlgili haberler
Afgan kadınların ağır yaşam koşullarına karşı umud...

Kimi 5 yıldır Türkiye’de kimi 1 aydır. Türlü zorluklardan sıyrılıp hayatlarını kurtaran Afgan kadınl...

Eller aya, biz yaya…

Antik Yunan’da Olimpiyat Oyunlarına kadınlar seyirci olarak dahi girememişler. Yetkililerin gözünden...

İşyerindeki tacize karşı tek güvencemiz birliğimiz

Sultangazi’den işçi Mevhibe Akdeniz, işyerlerinde yaşanan tacizi anlattı: ‘Bu atölyede tek iyi bir ş...