ADİLE NAŞİT: Yeşilçam’da bir anti-yıldız
Hiç başrol oynamadı ama yıldız oldu. ‘Asla başarılı olamazsın’ denilse de önce kendini, sonra seyircisini yaratmayı başardı. Adile Naşit’e saygı duruşu niteliğindeki kitabı Hatice Yıldız yazdı

“Belki de kuşağımın Adoş’a olan borcunu ödemek istedim” diyerek Adile Naşit yolculuğuna başlayan yazar Sibel Öz’ün “Oyuncu; Yeşilçam Yıldız Sisteminde Bir Anti-Yıldız: Adile Naşit” kitabı İletişim Yayınları’ndan çıktı. Akademik bir çalışmanın ürünü olan kitapta, Adile Naşit bildiğimiz ve bilmediğimiz yönleri ile ele alınırken, onun özelinde dönemin tiyatro ve sinema dünyasına da kapı aralanıyor.

Sanatçı bir ailenin içinde doğup büyüyen Adile Naşit’in babası Naşit Özcan, yaşadığı dönemde, tuluat tiyatrosunun “Komik-i Şehir” unvanını alan en önemli sanatçılarından biridir, İsmail Dümbüllü’nün de hocasıdır. Annesi Amelya hanım ise, tıpkı anneannesi, ülkenin ilk Rum kantocusu Verjin hanım (Küçük Verjin) gibi dönemin tanınmış kantocularındandır. Verjin’in eşi, yani Adile Naşit’in büyükbabası Yorgi Efendi ise Şehzadebaşı tiyatrolarının en iyi kemanisidir. Dayısı Andre de kemani, diğer dayısı Nikko ise düettocu ve tuluatçıdır.

Verjin, anne tarafından Ermeni, baba tarafından Rum’dur. Osmanlı’daki ilk kadın sanatçılar, bu coğrafyada doğmuş ve yaşamış olmalarına rağmen Türk ve Müslüman olmadıkları için görmezden gelinmiştir. Türk ve Müslüman ilk kadın tiyatrocunun Afife Jale olduğu bilgisinin de tartışmaya açık olduğu yer alıyor kitapta. Bazı kaynaklarda Türk kadın oyuncuların Ermeni ya da Rum isimleri kullanarak sahneye çıktıklarından da bahsediliyor.

AMELYA’NIN KIZI ADELE
Öz, çalışmasını yaparken Adile Naşit’in Türk ve ünlü olan babası Naşit Bey hakkında bölük pörçük de olsa bilgilere ulaştığını ancak dönemin ünlü kantocusu anneanne Verjin hanım ve yine ünlü kantocu ve sahne sanatçısı anne Amelya hanım hakkında yeteri kadar bilgiye ulaşamadığını; bu yok saymanın sebebinin de kadın olmalarının yanı sıra etnik kimliklerinden ileri gelmiş olabileceğini aktarır.

Adile Naşit’in annesi Amelya hanım, babası Naşit beyin kurduğu tiyatroda çalışmaya başlamış, tanışıklıkları da böylece gerçekleşmiştir. O sıralar evli olan Naşit bey, eşinden boşanır ve Amelya hanım ile evlenir. Evlendikten sonra Amelya’nın adı “Emel” olur. İsim ve din değiştirme Türk erkekle evlenmenin koşulu gibidir.

Adile Naşit, kendisi gibi tiyatrocu ve sanatçı olan kardeşi Selim Naşit ile tiyatroda doğup büyür. Bir keresinde oyunculardan biri hastalanınca onun yerine sahneye çıkar. Henüz 14 yaşında olmasına rağmen yaşlandırılarak anne rolünü canlandırır.

Babası erken yaşta rahatsızlanır, akıl hastanesine yatırılır ve çıktıktan bir süre sonra da hayatını kaybeder. Henüz 20 yaşındayken kendisinden 20 yaş büyük Ziya Keskiner ile evlenir, Ahmet adını verdikleri bir çocukları olur. Ancak Ahmet’i 1966’da 16 yaşındayken kalp yetmezliğinden kaybeder, aynı yıl annesi Amelya hanım da ölür. Büyük bir sarsıntı yaşayan Adile Naşit’in, oğlunun ölümünden sonra bir daha uçağa binmediği, doğum günü kutlamadığı aktarılır.

Gazanfer Özcan kendisi için şunları söyler: “Adile hanım, doğduğu günden vefatına kadar şanssız bir insandı. Hep güldürdü, kendi gülmedi, hiç gülmedi, gülüyor gibi gözüktü; tabi ki her zaman tebessüm etti ama o bilindiği gibi her dakika kahkaha atan, neşe içinde mutlu bir insan değildi. Sadece çevresindekileri mutlu görmeye, onları mutlu etmeye çalışan bir insandı.” Ancak türlü zorluklar ve ekonomik sıkıntılarla boğuşmasına rağmen tiyatrodan kopamaz Adile Naşit.

1947’de “Yara” film ile sinemaya adım atar ancak kendisi 1971 yılında rol aldığı “Beyoğlu Güzeli” ile sinemaya geçtiğini ifade eder. Çünkü bu film, Adile Naşit’in sinema kariyeri için bir dönüm noktası olacak, Ertem Eğilmez ile yolları bu filmde kesişecektir. Biraz da sitem ederek; “1971’de tiyatrodan koptum ya da kopmak zorunda kaldım. Bunun vebali biraz da sevgili Ertem Eğilmez’in. Benim yakama bir yapıştı, pir yapıştı. Ertem Eğilmez ile tanışmam dünyamı altüst etti.” der.

Adile Naşit, kendisi gibi tiyatrocu ve sanatçı olan kardeşi Selim Naşit ile tiyatroda doğup büyür. Bir keresinde oyunculardan biri hastalanınca onun yerine sahneye çıkar. Henüz 14 yaşında olmasına rağmen yaşlandırılarak anne rolünü canlandırır.

‘CİNSİYETSİZLEŞTİRİLMİŞ’ BİR KADIN
Tiyatroda birbirinden farklı karakterleri başarıyla sergileyen sanatçı, sinemada belli rol kalıplarına mahkum edilmiştir. Sevecen, anaç, fedakar bir kadın/anne olarak karşımıza çıkar sıklıkla. Sibel Öz’ün de belirttiği gibi Adile Naşit “bütün tiplemelerde ‘cinsiyetsizleştirilmiş’, herhangi bir cinsel kimliği ve hayatı olmayan kadınları temsil etmiştir.” Nitekim Ertem Eğilmez de bir demecinde şunları aktarır: “Bugüne kadar Adile hanımın oyunculuk yeteneğinin ancak yüzde yirmisini kullanabildik. Eğer onu daha iyi değerlendirebilmiş olsaydık, sanırım seyircileri yerinden kaldırarak sahneye kadar koştururdu.”

‘YILDIZ’ KALIPLARININ DIŞINDA BİR YILDIZ
Muammer Karaca tiyatrosunda dönemin sanatçılarından Şevkiye May’ın Naşit’e: “Sana bir nasihat. Bu çarpık bacakların ve bücür boyunla tiyatroda asla başarılı olamazsın. Yol yakınken dön!” dediği fakat daha sonra kendisinden özür dilediği aktarılır. Benzer biçimde, bir röportajında eşi Ziya Bey’in de kendisine “Hiç heveslenme, bu boyun, posun ve tipinle senin sinema şansın yok.” dediğini söyler.

Popüler kültürün inşa ettiği “yıldız” tanımının dışında yer alan Adile Naşit her ne kadar oyunculukta üstün yeteneklere sahip olsa da yan ve yardımcı rollerin oyuncusu olabilmiş, hiç başrolde oynamamıştır. Öz’ün ifade ettiği gibi “dergilerin güzellik yarışmalarından keşfedilmemiş, magazin basını sayesinde parlatılmamış, ününü oyunculuğu sayesinde kazanmıştır.”

Ne acıdır ki sanatçının kariyeri boyunca aldığı tek ödül; 1976’da 13. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Hülya Koçyiğit ve Uğur Dündar ile rol aldığı “İşte Hayat” filmindeki performansı ile, başrolde olmamasına rağmen, ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülüdür. Adile Naşit de şaşkınlığını şöyle ifade eder: Jüri bana “Yılın En Beğenilen Kadın Oyuncusu” ödülünü vermeye karar vermiş. Erkek olarak da Cüneyt Arkın! Düşünebiliyor musunuz festivali? Cüneyt’in karşısında Türkan değil, Hülya değil, Fatma Girik değil, Müjde Ar değil de ben!” Şaşkındır çünkü ancak “esas kadın”ların ve “esas erkek”lerin zirvede olabileceği bir sektörde, kalıplaşmış beğeni ölçütlerinin dışında parlayan bir yıldızdır Adile Naşit.


BEYAZPERDEDE ERMENİ OLMANIN BEDELİ
Yerli sinemanın ilk dönem filmlerinde Türk ve Müslüman olmayan, bilhassa Ermeni sanatçılar önemli yer tutar ancak bunların büyük çoğunluğu isimlerini değiştirmek zorunda kalır. Kenan Pars (Kirkor Cezveciyan), Danyel Topatan (Danyel Bayrıyan), Vahi Öz (Vahe Özinyan), Sami Hazinses (Samuel Agop Uluçyan) ve daha pek çoğu… Ayhan Işıyan’ın da soyismi “Ermeni çağrışımı” yaptığı gerekçesi ile “Işık” olarak değiştirilir. Nubar Terziyyan buna ihtiyaç duymayan nadir sanatçılardan biridir. 1979’da Ayhan Işık öldüğünde Nubar Terziyan büyük acı duyar ve ertesi gün Ayhan Işık’ın vefatı için gazetelere şu ilanı verdirir:

“Oğlum Ayhan…

Dünya fanidir, ölüm herkese nasip ama sen ölmedin zira geride bıraktığın bizlerin ve milyonların kalbinde yaşıyorsun. Ne mutlu sana. Çok kısa oldu senin için hayat. Ruhuna Fatiha, nur içinde yat.

Amcan Nubar Terziyan.'’

İlandan rahatsız olan Ayhan Işık’ın ailesi ise karşı bir ilanda şunları yazdırır:

“Önemli bir düzeltme!

‘Amcan Nubar Terziyan’ imzasıyla çıkan ilanla sevgili varlığımız Ayhan Işık’ın hiçbir ilişkisi yoktur. Görülen lüzum üzerine üzüntüyle duyururuz.

Ailesi.”

Türk bir baba ile baba tarafından Ermeni, anne tarafından Rum bir annenin kızı olan Adile Naşit de gerçek adı Adela’yı hiç kullanmaz. Devlet televizyonunda hayatı anlatılırken, üstüne basa basa annesi “Emel (Amela) Hanım’ın Kuran okuyup namaz kılmayı bildiği” vurgulanır.

1982’de eşi Ziya Keskiner’i geçirdiği bir kalp krizi sonucu kaybeder. 1983’de ise geçmişte kendisinin ve eşinin şoförlüğünü yapmış Cemal İnce ile sessiz sedasız evlenir. Bu evlilikten birkaç yıl sonra, bir filmin çekimleri sırasında rahatsızlanan Adile Naşit’e bağırsak kanseri teşhisi konur. Uçak korkusu olduğu için tedavi için yurtdışına gitmeye sıcak bakmayınca Erol Simavi kendi aracı ile onu Müjde Ar ve Sezen Aksu eşliğinde Fransa’ya gönderir. Kitapta Müjde Ar ve Sezen Aksu’nun gerek Fransa’da gerekse döndükten sonra hastanedeki tedavi sürecinde, Adile Naşit’i yalnız bırakmadıkları, yanında aylarca nöbet tuttukları da aktarılır.

İlgili haberler
GÜNÜN KİTABI: Oyuncu

Sibel Öz, ‘Oyuncu / Yeşilçam Yıldız Sisteminde Bir Anti-Yıldız: Adile Naşit’ kitabıyla Adile Naşit’i...

Söz kadın sinemacıların...

Kadın sinemacılar cinsiyet eşitliği kampanyasını değerlendirdi: 5050×2020 olumlu ama tek başlarına y...

GÜNÜN KADINI: Ayşen Gruda / Sinema ve tiyatroya ad...

Türkiye sineması ve tiyatrosunun usta ismi Ayşen Gruda dün hayatını kaybetti. Uzun bir süredir kanse...