5 soruda İstanbul Sözleşmesi
Cumhurbaşkanı’nın bir gecede çekilme kararı aldığı İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin soruları 5 maddede yanıtlıyoruz…


1- İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KADINLAR İÇİN NEDEN ÖNEMLİ?

Resmi adı “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”dir. Sözleşme, şiddeti daha baştan önlemek için; şiddet tehdidi varsa kadınları ve çocukları etkin bir biçimde korumak, bir zarar meydana geldiyse etkili kovuşturma ve cezalandırma yürütmek ve kadınları güçlendirecek politikalar inşa etmek için devlet kurumlarına somut görevler veriyor. Kadına karşı şiddetin eşitsizlikten doğduğunu kabul eden sözleşme, şiddeti toplumsal bir sorun olarak görüyor ve devletleri eşitsizliği, şiddeti ve ayrımcılığı önlemekle yükümlü kılıyor. Ev içi şiddetin “özel” bir sorun olmadığını ve gelenek, töre, din ya da namus gerekçelerinin şiddetin bahanesi olamayacağını söylüyor. Kadın-erkek eşitliğini merkezine alan Sözleşme, kadını ve çocukları güçlendirmeyi amaçlıyor. Psikolojik şiddet, ısrarlı takip, fiziksel şiddet, tecavüz, zorla evlendirme, kadın sünneti, kürtaja zorlama, zorla kısırlaştırma, cinsel yönelim ayrımcılığı, tecavüz ve taciz dahil cinsel şiddet vb. şiddetin tüm türlerini içeriyor. Sözleşme’de psikolojik ve ekonomik şiddet de yer alıyor. Aynı zamanda aynı evde yaşasın veya yaşamasın eş, eski eş ve partnerler arasında yaşanan her türlü şiddeti de içeriyor. Şiddet uygulayan baba, eş, sevgili, patron, herhangi bir erkek… Kim olursa olsun şiddetin önlenmesi, soruşturulması, cezalandırılması, zararın tazmin edilmesi yükümlülüklerini devlete veriyor. Yani bu Sözleşme ile; kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve şiddete uğrayanın korunması, şiddet uygulayanın kovuşturulması ve cezalandırılması devlet güvencesi altında olduğundan iktidarlar buna uygun davranmak durumunda.


2- İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE KİMLER, NEDEN KARŞI ÇIKIYOR?

Onlarca çocuğun cinsel istismara maruz bırakıldığı ama hiçbir ceza almayan dini vakıflar… Çocuk yaşta zorla evliliği dini bir zorunluluk gibi gösteren cemaatler… Evlilikle çocuk istismarını aklamaya çalışanlar… Kadınların nafaka hakkını gasbetmek isteyenler… “Kadınların çalışması işsizliği artırıyor, kız çocuklarının okuması ‘milli aile’ yapısını bozuyor” diyenler… Hiçbir kadın cinayetine ilk sayfasını layık görmeyip manşetlerinde İstanbul Sözleşmesi’ni hedefe koyan yandaş gazeteler... İstanbul Sözleşmesi’ne karşılar. Peki neden?

Çünkü kadın-erkek eşitliğine karşılar! İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğini temel ilke edinen ilk uluslararası sözleşmedir. Şiddetin nedeni, “alkolik” ya da “ruh hastası” erkeklerin yarattığı münferit olaylar değil, kadın ve erkekler arasındaki eşitsizliktir. Şiddetsiz bir dünyanın temel koşulu kadın-erkek eşitliğidir.

Çünkü “kadınların köle olduğu”, “erkek egemen” aileyi kutsayarak “kadın”ı yok etmek istiyorlar! Özünde eşitliğe karşı olanlar, “İstanbul Sözleşmesi aileyi yok ediyor” yalanına sarılıyor. Yoksulluk, işsizlik tırmanmışken, ülke adeta savaş ekonomisiyle yönetilirken, krizin yükü her gün emekçilerin sırtına yüklenirken, geçinmek artık bir mucize olmuşken, kadına yönelik şiddet ifrada varmışken susanlar, boşanmaların artmasının sebebini kadın haklarıymış gibi gösteriyorlar. “Kültür, gelenek ya da ‘namus’ kadına yönelik şiddetin gerekçesi olamaz” diyen İstanbul Sözleşmesi’ne saldırıyorlar.

Çünkü kız çocuklarının, bedenini, yaşamını ve geleceğini gasp etmek istiyorlar! Memleketin her bir köşesindeki hastanelerde yüzlerce kız çocuğunun gebe bırakıldığı gerçeği patlak verirken bunun üstünü örtmeye çalışanlar, 18 yaş altındaki tüm kız çocuklarını korumaya alan İstanbul Sözleşmesi’ni hedefe koyuyorlar.

Çünkü kadınların canını korumak değil, devleti sorumluluktan kurtarmak istiyorlar! İstanbul Sözleşmesi, kadın ve kız çocuklarının korunmasında en büyük sorumluluğu devletlere yüklüyor. Devlet, şiddet verilerinin şeffaf bir şekilde derleyip halka açıklamakla, bu bilimsel veriler ışığında şiddet yaşanmadan önleyici tedbirler almakla, yeterli sayıda sığınmaevi açmakla, kadınlara hukuki, ekonomik ve siyasal koruma sağlamakla ve her alanda kadın-erkek eşitliğini sağlayacak politikalarla yükümlü kılınıyor. Tam da bu sorumluluktan kurtulmak istiyorlar. Potansiyel katillere ve şiddet faillerine “Biz korumuyoruz, siz de istediğinizi yapın!” mesajı veriyorlar.


3- BİR GECE YARISI CUMHURBAŞKANI’NIN SÖZLEŞME’DEN ÇEKİLME KARARI VERMESİ NE DEMEK?

Sözleşme’den çekilme kararının verilme yöntemi de önemli ve tehlikeli. Meclis tarafından kabul edilen uluslararası bir sözleşme Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile kaldırılamaz. Ülkelerin kanunlarından daha üstte olan uluslararası sözleşmeyi “kaldırdım” diyen karar yayınlayan “tek adam” rejimi Meclis iradesini yok saydı. Bu yöntem, işçi ve emekçiler için de bir tehdit ve saldırıdır. Aynı hukuksuzluğu diğer haklarımız için; kıdem tazminatımız, işçi sınıfının kazanılmış hakları, Medeni Kanun ya da diğer her tür hak içeren yasa için yapmayacaklarının garantisi yok. Çünkü iktidar tek adam yönetimiyle daha baskıcı ve otoriter bir rejimle birlikte toplumsal sistemi de yeniden organize etmeyi amaçlıyor. Bunu da dini söylemlerle, “inanç ve milli değerler” gibi muğlak gerekçelerle kadın haklarına yönelerek gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, sadece kadınlara yönelik uygulama değildir, kadın erkek bütün işçi sınıfına ve emekçilere yönelmiş bir saldırıdır. Sözleşmeden çıkma kararının yanı sıra HDP’ye kapatılma davası açılması, vekillere fezlekelerin arttırılması, vekilliklerin düşürülmesi, gece yarısı kararnameleri ile Meclis’in devre dışı bırakılması, iktidarın kendi bekası için her şeyi yapabileceğini göstermektedir.


4- SIRADA NE VAR?

İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasından sevinç duyan çevreler, şimdi gözlerini başka haklarımıza da dikmiş durumdalar.

CEDAW yani Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’nin de kaldırılmasını istiyorlar. Türkiye’nin 1985’ten beri imzacı olduğu bu sözleşme, kadın haklarının güvence altına alınmasını, imzacı devletlerin kadınlara yönelik ayrımcılığın tüm biçimlerini önlemesini, kadınların toplumsal durumlarını iyileştirmek üzere taahhütlerde bulunmasını sağlıyor.

Lanzarote Sözleşmesi yani “Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması için Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nden de çıkılmasını istiyorlar. Türkiye’nin 2010 yılından beri imzacı olduğu bu sözleşme, devletin cinsel şiddetin önlenmesi için çocuklara ve ailelerine bilgi sağlayarak onları güçlendirmesini, parlamento ve yerel yönetimlerin çocuğa karşı şiddetin önlenmesini, çocukların korunması ve faillerin cezalandırılması için gerekli bütün önlemleri almasını içeriyor.

“Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” diyen Anayasa’nın 10. maddesinin kaldırılmasını istiyorlar. Anayasa’nın 41. maddesindeki ‘Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar’ ifadesindeki aile planlaması ifadesi çıkarılsın.” Devletin, kadınların eşitliğini sağlama, kendi hayatları hakkında karar alma hakkını güvence altına alma yükümlülüğü ortadan kaldırılsın istiyorlar.

Kadınları şiddetten koruyan 6284 sayılı yasanın kaldırılmasını istiyorlar. Yeni yapılacak düzenlemede koruma kararları daraltılsın, şiddet faillerine uzaklaştırma kararı verilemesin, şiddet ve boşanma durumlarında zorunlu ara buluculuk getirilsin diyorlar. Evli olduğu erkeğin şiddetine uğradığında kadın şikayetçi olmasa bile süren kamu davaları tümüyle ortadan kaldırılsın, şiddet şikâyete bağlansın, yani kadınlar şiddet sarmalından asla çıkamasın, devlet şiddet failini korusun istiyorlar.

Türk Medeni Kanunu’nda kadınların hakları kaldırılsın istiyorlar. “Kadınlara nafaka hakkı yerine şeriat hukukundaki ‘mehir’ düzenlensin. Nafaka hakkı kalacaksa da en fazla 1 yıl olsun. 169. madde içinde yer alan ve dava boyunca ödenebilen tedbir nafakasının süresi en fazla 3 ayla sınırlı tutulsun. ‘Zina’ ile suçlanan kadınlar velayet, nafaka, tedbir vs. bütün haklardan mahrum bırakılsın. Çocukların velayeti esas olarak babaya verilsin, evlilik yaşı 13’e indirilsin, çocuk yaşta evlilik nedeniyle süren ceza davaları düşürülsün” diyorlar. Yani Medeni Kanun yerine şeri hukuku talep ediyorlar.

Türk Ceza Kanunu’nda da değişiklikler istiyorlar. İdam cezası geri getirilsin, zina yeniden suç haline getirilsin, kadın örgütleri ve LGBT örgütleri terör örgütü kapsamına alınsın, yani hak talebinde bulunan herkes “Düşman ve terörist ilan edilsin, yaşamsal hakları ellerinden alınsın” diyorlar.

Kadınların evde, işte, sokakta korkmadan yaşama, çalışma, yürüme hakkı olmasın istiyorlar. Kadınların eşit koşullarda çalışma, eşit ücret alma, ekonomik özgürlük haklarını gasp etmek istiyorlar. Kadınlar öldürülme korkusuyla yaşasın, şiddete boyun eğsin istiyorlar.


5- HAKLARIMIZ VE HAYATLARIMIZ İÇİN NE YAPMALIYIZ?

Hükümetin, Sözleşme’nin hükümlerine tam riayet etmediğini herkes biliyor. Uygulansa; kadınlar karakoldan “kocandır döver”, “korona var, nereye gitsin adam” denilerek gönderilmez; devlet koruması altındaki kadınlar koruma sistemi işlemediği için öldürülmez; katillerin ceza alması kadınların büyük mücadelesini gerektirmez; ceza indirimleri uygulanmazdı. Sözleşme uygulansa işyerlerinde taciz, şiddet, mobbing etkili biçimde denetlenir, bu suçları işleyenler cezalandırılır, kadınların çalışma hayatına eşit katılımı için önlemler alınırdı. Sözleşme gereği kamu kurumlarını eğitmesi, denetlemesi gereken devlet bunu yapmazken, iktidar kadınları kendi biçtiği gömleğe sığdırmaya çalışıyor.

Biz kadınlar hayatın her alanında dayatılan eşitsiz koşullara mahkûm olmak istemiyoruz…

“Çocuk evlilikler sürsün, çocuk istismarına önlem alınmasın, yaptırım uygulanmasın” diyen yok! Bir tek kadın bile “Evden ölüm çıksa da boşanmayayım” demiyor…

İtilip kakılarak, küçümsenerek yaşamak istemiyoruz…

Eşitsiz koşullarda çalışmayı, ücret eşitsizliğini, ekonomik bağımlılığı kabul etmiyoruz…

Bu talepler hangi partiden, hangi inançtan, hangi milletten olursa olsun hepimizin ortak talebi.

Kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin istatistiğini bile tutmayan iktidar, kadınların bu ortak taleplerini de duymuyor.

Sesimizi duyurmak için hep birlikte daha çok bu sözü büyütmemiz lazım. Evde, işyerinde, okulda, sokakta, mahallede, dernekte, sendikada, ofiste… Her neredeysek orada, kadınlarla yan yana gelerek gerçekleri konuşmalı, taleplerimizin arkasında durmak için yan yana gelmeyi başarmalıyız. Sözümüz açık: “Haklarımızdan, hayatlarımızdan, İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz!” Bu sözü birlikte büyütmek için bulunduğumuz her yerde bir araya gelelim.

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Ekmek ve Gül Nisan 2021 sayısı

Ekmek ve Gül'ün yeni sayısında kadınlar İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararına öfkelerini dile ge...

Hoş geldin Menekşe!

Menekşe… 12 yaşında evlendirilmiş, altı çocuğuyla yıllarca şiddet sarmalının içinden bir çıkış aramı...

‘Eyleme gitmekse gideceğim, oyumu da vermeyeceğim’

‘Seçimlerde Ak Parti’nin sandık görevlisiydim, oy verdim. Çocuğuma bez bile alamıyorum. Şimdi İstanb...