Larissa, bir gazeteci. Daha çocukluk yıllarından, babasının sürgün olarak yaşadığı yıllardan Almanya'nın sosyalist önderleriyle ve devrimci siyasal ortamı ile ve ünlü Rus sürgünleriyle tanışık. O sadece usta bir kalem değil, aynı zamanda bir devrim savaşçısı. 1895 Polonya doğumlu. Çocukluğu, Fransa ve Almanya'da geçiyor. 1905'de ve sonrasında Rusya'da olduğunu anlıyoruz. 1914'de, daha 19 yaşında iken, uluslararası sosyalizmin savunucusu, Rudin adlı gazeteyi çıkarıyor; şiirler, yazılar yazıyor. Daha önce ortaokul sıralarında Atlantis adlı bir oyun yazmış. 1917 Şubat Devrimi başlarında işçi kulüplerinde çalışıyor. “Novaya jZhinzn” dergisine yazılar gönderiyor. Kızıl Ordu'nun Çekoslovaklara karşı savaşında, ordunun hizmetinde çalışıyor. Volga Donanması'nda savaşa katılıyor. 1920'lerde, elçi olan eşiyle birlikte Afganistan'a gidiyor. 1923'de Sovyetler Birliği'ne dönüyor. Aynı yılın Ekim ayında, devrim durumu içindeki Almanya'ya gidiyor. Dönüşünde, Sovyetler Birliği'nin Belorusya kesiminde kömür madenlerinde çalışan işçilerin içinde, fabrikalarda çalışan işçilerin arasında yaşıyor. Kalemi, hep yaşayarak anladığı devrimin içinde, ondan güç alarak yazıyor. Devrimin yaratıcı gücünü çok erken kavrıyor; kendinden ona katabileceğini en iyi, en yetkin şekilde katmaya baş koyuyor. Henüz, çok şey yapmak isterken, daha birçok tasarısı varken, ölüm onu bunları yapmaktan alıkoyuyor. Hamburg Barikatları'nı okuduktan sonra, Larissa'nın sadece 33 yıl yaşadığını düşünmek, insanı, büyük bir değerden çok erken yoksun kalmanın burukluğu ile baş başa bırakıyor.
LARİSSA REİSSNER'İN KALEMİNDEN: HAMBURG BARİKATLARI
Hamburg Barikatları, 1923 Hamburg Ayaklanması'nı anlatıyor. 1918-23 Alman Devrimi'nin, gerçekleşemeyen bir devrimin son ayaklanması... 1918 Kasımı'nda ilk paylaşım savaşında yenik düşen Almanya'da, Donanma Komutanlığı son bir çırpınışla, erlerine, İngilizlere saldırı emri veriyor. Bile bile ölüme gitmeye yanaşmayan donanma erleri ayaklanıyor, tutuklanarak Kiel'e getiriliyorlar. Erlerle dayanışma gösterisi düzenleyen işçilere ateş açılması, bardağı taşıran son damladır; ayaklanma başlıyor. Erler ve işçiler, İşçi ve Asker Temsilcileri Konsey(leri) oluşturuyorlar. 1923'e kadar, Berlin, Ruhr Havzası, Münih, Sachen, Thüringen gibi işçilerin yoğun olarak bulunduğu birçok yerde ayaklanmalar yayılıyor. İşçi ve asker konseyleri yer yer yönetimi ele geçiriyorlar. İşgününün 12 saate indirilmesi, her türlü baskı ve sömürüyü kaldırmak, ekonominin işçi konseyleri tarafından yönetilmesi, işyerlerinde toplumsallaştırma, ekonomik ve toplumsal yaşamın tüm alanlarında doğrudan konsey demokrasisi işçi ve asker temsilcileri konseylerinin gerçekleştirmeye giriştikleri somut hedefler. Almanya'da savaşın yıkımının yaşandığı, Markın hızla değer yitirdiği, açlık ve yoksulluğun işçi ve emekçi yığınları kuşattığı yıllar. SPD'nin 1914'de savaş bütçesine oy vermesiyle devrimci kimliğini yitirdiği sürecin sonrası. Bir yandan radikal işçi eylemleri, grev ve ayaklanmalar karşısında hükümette ve hükümetin yanında saf tutan SPD'nin, öte yandan ayaklanan işçi yığınlarını parlamenter demokrasiye yöneltme gayretiyle temsilciler konseylerinin karar organlarında etkinliğinin sürdüğü yıllar. Radikal sol ve komünistlerin, bu arada KPD'nin tarihsel anlarda kararsız kaldığı ya da yanlış kararlarla en gerekli zamanlarda ayaklanan işçi yığınlarını kucaklayıp sürükleyemediği kritik süreç...Larissa, bu sürecin son ayaklanmasını yazıyor. Kitap, Ekim 1923'de Reichtag (meclis) toplantısı betimlemesiyle başlıyor. Burada Larissa'nın gözleri, dünyaya yeni açılan bir çift gözün tüm kanıksanmışlıklarından uzak bakışlarıyla, çürümüş, temelleri sarsılan bir düzenin yüze vurmuş tüm pislik ve çirkinliklerini ruhlarına sindirerek yaşayan, iğrenç birer karikatüre dönüşmüş mensuplarıyla Reichtag salonunda dolaşıyor. Bu bakışlar, güçlü bir projektör gibi olanca aydınlığıyla her şeyi yalıyor; gösterişli giysiler, abartılı jest ve mimikler, tantanalı kahkahalar ardına sığınmış sefil ruhları çırılçıplak yakalıyor.
Aynı bakışlar bu kez, işsizlerin, bir haftada iki somun ekmek parasına çalışan yoksul insanların arasında. Her gün biraz daha zayıflayıp solan, açlık ishali ile süzülüp giden "proletarya soyu" çocuklarda... Açlık, hastalık ve yoksulluktan ölüm sınırına gelmiş insanlarla dolu hastanelerdeki insan manzaralarından kesitler verirken Larissa, insanların çaresizlikten ileri gelen kayıtsız görünüşleri altındaki dönüştürülmeyi bekleyen umutlarını görüyor.
"Kışın ne yiyip, ne içeceksin!" sorusuna şu yanıtı veriyor kadın: "Bilmem. Ya ölüp gideriz, ya da her şey değişir"
Larissa, savaş sonrası, ayaklanmalar süreci ile alt-üst olmuş Alman toplumunun çeşitli sınıf ve kesimlerinden kesitler sunuyor. Kuşkusuz Hamburg Ayaklanması'nın iyi anlaşılmasına ışık tutmak istiyor. Devrimden çıkarı olan sınıf ve katmanların, çoğu kez zannedildiği gibi devrime güle oynaya gitmediklerini gösteriyor: "Elindeki sıcak kahvesi ve son çıkan Vorwart gazetesi ile evinde sobasının başında oturup, sokaklardaki çarpışmanın bitmesini, ölü ve yaralıların götürülmesini, barikatların kaldırılmasını ve zafer kazananın -kim olursa olsun- yenileni hapse tıkmasını ve yasal hükümetin iktidara geçmesini beklemeye hazır, korkulu, sesi soluğu kesik, alçak bir çoğunluk da var. Son derece hareketli, etkin bir öncü kesimin yanı sıra, çürümüş, diken üstünde duran ve bir başarısızlık halinde bir sosyalist subayın evinin penceresi dibinde kazılı bir çukurda ve subayın dokunulmazlık perdesi altında yatmakta olan bir komünist komşusunu, ihbar etmeye hazır bekleyenler de vardı"
Bu, gücün kimin eline geçeceğini kollayan, bu ortaya çıkınca belki en hararetli alkışçısı kesilecek olan sessiz çoğunluğu hesaba katmak, devrimi tüm bileşenleriyle gözeterek gerçekleştirme azminde olan öncü işçi ve komünistlerin gerçekçi öngörüleriyle mümkündü. Larissa, Hamburg Ayaklanması'nı bu yönüyle de değerlendirirken, örgütçü öncülerin, kitlelerin kendiliğinden devrimin yolunu bulmalarını beklemediklerini, "ölü, boş ve umutsuz bir bekleyiş” yerine, "tarih saatinin ibresini” geleceğe çevirecek hareketi başlattıklarını saptıyor. Kitlelerin, toplumsal dalganın etkisiyle ileri itilmelerindeki kendiliğindenliğin tehlikeli yönlerini görmezden gelmek bir yana, bunları açığa çıkarıyor. Bilinçli işçi ve komünistlerin inisiyatif, belirleyici karar ve hareketlerinin kitleleri yönlendirici rolünü gösteriyor.
SABIRLI TİTİZ BİR ÖĞRETMEN GİBİYDİ
O, Hamburg Ayaklanmasında, öğrencilerine mesleğinin en önemli dersini veren, sabırlı, titiz bir öğretmen gibidir. Bakışları yalnız onu sevindiren, gönendiren olay ve noktaları değil, eriminin içine giren toplumsal olayla ilgili tüm gerçeklikleri ilişkilendiren bir gözlemle taramakta, yetkin anlatımı bunu somutlamaktadır. Güçlü betimlemeleri sizi kendi bakışlarıyla özdeşleştirmekte, o bakışlarıyla Hamburg'u tararken, Hamburg sizin gözünüzde canlı yaşantılarıyla denizden yeni çıkarılmış ve daha sıçramaları kesilmemiş kocaman bir balık gibi uzanır! Limanı, vinçleri, gemileri, burjuva mahallesi, Elbe nehri, nehir altından "emek ordularını" nehrin bir yanından öbür yanına sabah akşam "pompalayan" tüneli, proleterleri, işçi barakaları, özgün dili ve yalnız Hamburg'a özgü yaşantılarıyla canlanır gözünüzde. Siz Hamburg'u yaşarsınız. Giderek, yüreğiniz deneyimli bir komünist, serinkanlı bir savaşçı gibi barikatlarda, aklınız savaşın ustalıkla yönetiminde, gözleriniz abartmasız, gerçekçi yetkin gözlem gücüyle Larissa'nın tuttuğu mercekte. Bu merceğin altında, işçilerin partisi SPD'nin Sol Kanat üyesi seçkin aydın, artık izleyicilerini eğlendiremeyen, esprilerinin esprisi kalmamış bir soytarı; emek ordusu, "her sabah bir vantuz gibi liman tarafından emilip, akşam teker teker tükürülen” birer posa iken, sessiz bir disiplinle birden bire kenti ele geçiren bir ordudur.LARİSSA’YI ESKİMEZ KILAN…
Larissa Reissner'i eskimez kılan devrim sorununu odağına almış bakışlarının bir turnusol kâğıdı duyarlılığıdır. O, kazanılması zor bir ayrıcalık sahibidir. Bakışlarının yöneldiği şeyler, olaylar, bu turnusolden geçmiş, devrim sorunu yönünden taşıdığı anlam, önem ve değerleriyle gerçekliklerinden eksilmeksizin yansımıştır. Bu bakışın olgunlaşması, O'nun içine doğduğu ve kültürünü aldığı burjuva aydın çevrenin bahşettiği kimlikten kopuş sürecidir de. Bu kopuş sürecinin O'nun yaşamında çok erken başlamasında yaşadığı çevrenin sosyalist düşünceye yatkın olması etken ise de, kendisinin etkin seçimi ile belirleyici bir nitelik kazandığı kesindir. O, gözlerini sürekli geleceğin yaratıcılarına dikmiş, gücünü ve kalemini geleceğin kurulması savaşına adamıştır. O'nu bir burjuva sosyalist aydın olmaktan alıkoyan bu yöneliş, işçi sınıfının yaratıcı gücünü tanımasıyla ve geleceği kurmaya yetenekli tek sınıf olduğuna tanıklığıyla bütünleşmiştir. Bizzat içinde yer aldığı savaşlarda bu tanıklığıyla birlikte O, daha çok sınıfın bir üyesi olmayı seçmiştir.Larissa Reissner'i ölümsüz kılan, deney ve kültürel zenginliğini işçi sınıfına özgülemesi kadar, proletaryanın en önündekileri görmesi ve eşsiz bir vurguyla göstermesidir. Hamburg Ayaklanmasında belirsizlik ve kararsızlık sisleri içinde alışılagelmiş günlük gailesine dalmış görünen "emek ordusunun" ayaklanmaya yönelişinde ve örgütlenmeye yatkınlığındaki şaşırtıcı hızı vurgulayan Larissa, burada, işçi sınıfının yaratıcı yetenekleri ile önder komünistlerin bunu ortaya çıkaran örgütleme ve savaşı yönetme ustalıklarının altını çiziyor. Her sabah barakalarından liman ve fabrikalara akan, her akşam barınaklarına dönen, ağızları içki kokan "dar görüşlü", kaba liman ağzıyla konuşan, ağız dolusu küfredip ağız dolusu gülen, bu alışkın yüz yıllık yaşam biçimini kanıksamış görünen yığınların, keskin toplumsal çatışma koşullarında, doğru devrimci bir önderlik altında nasıl kararlı, yaratıcı ve şaşırtıcı yetenekleriyle disiplinli bir savaş ordusu yaratma gücüne sahip olduğunu gösteriyor. Sizin bakışlarınızı da oraya yöneltiyor. Önder komünistlerin savaşı ve geri çekilmeyi yönetmedeki ustalıklarına da en az ayaklanma kadar önemle işaret ediyor: "Savaşçılarını kendilerine yaraşır bir dinginlikle ateşin ortasından çeken devrimciler, silahlarını saklamış, yaralılarını planlı bir geri çekilme hareketi içinde güvenli ellere bırakmış ve bütün Almanya'yı saracak olan bir devrimin ilk çağrısında yeniden ortaya çıkabilmek için yeraltına dönmüştü" Kenti 60 saatliğine ele geçiren liman kenti proletaryası, bu savaşın sonunda on ölü verirken, polis ve askeri birlikler yüzlerce ölü ve yaralı veriyordu. Larissa, geri çekilmeyle biten bu ayaklanmanın sonucunu asla bir yenilgi olarak görmüyor. Çünkü O, Karl Radek'in dediği gibi "küllerin altında bulunan korları" görüyor.
Larissa Reissner'i bugün de güncel ve değerli kılan, Hamburg Ayaklanması'nı değerlendirirken ayaklanmanın görkemi ile sarhoş olup, geri çekilmenin çöküntüsüyle umutsuzluğa kapılan "geçmişsiz ve geleceksiz" bir bakışı değil, nihai zaferin eriminden bakan gözleriyle, meydan savaşlarının olumlu derslerini geleceğe taşıma tarihsel sorumluluğunu öne çıkarmasıdır. O sadece yaşadığı dönemin tanıklığını yapan bir belgeci değil, kendinden sonra sürecek yaşamı ve savaşların da öngörüsüyle, eserleriyle' geleceğin takipçisi bir komünisttir. Yine Karl Radek'in Hamburg Ayaklanması için söyledikleri, eseriyle bütünleşmiş Larissa'yı en iyi anlatan sözlerdir: "Bu kitap yalnız güçlü bir sanatçı tarafından değil, bir savaşçı tarafından, geleceğin savaşçıları için yazılmıştır."
‘BİR İŞÇİ İÇİN, BURJUVA DEVLETİN SINIRLARI İÇİNDE TARİH YOKTUR’
Hamburg Barikatları, bugün bizim için önemini, usta sanatçı yazarının bir devrim savaşçısı olarak gözlemlediği ve belgesel öykü tarzında bize taşıdığı deney mirası ile birlikte kendisini de bir değer olarak tanımamıza olanak sunmasında taşıyor. Kitabın hiçbir yerinde yazarını kendi ağzından tanımaya elverişli tek söz yoktur. Üslubun etkisinden söz edilebilirse de, kitaba ön ek Kari Radek'in Larissa'nın ölümü üzerine kaleme aldığı yazıda onun kişiliğine ilişkin ipuçları veren açıklaması, asıl etkenin bu olmadığını gösteriyor. O'nun, içinde yer aldığı savaşları anlatan Cephe adlı kitabında "kendi oynadığı rolü büyük bir alçak gönüllülükle atladığını" öğreniyoruz. Sevdiklerine, işçi sınıfına karşı yüreği ve eli açık bu yetkin sanatçının o eşsiz betimlemelerini birkaç cümle ile bile kendisine yöneltmemiş olması, soylu ve bilinçli bir aşkınlığın ürünü olsa gerektir. O, kendisini de, tıpkı bakışlarını yönelttiği gibi geleceği kurmaya yönelmiş sınıfın içinde görmüş, yaşamı sınıfın sorunlarıyla bütünleşmiştir. Tarafsız bir gözlemci tavrı, işçi sınıfına sempatiyle yaklaşan bir aydın tavrı, onun 19 yaşının gerisinde kalmıştır. Onun yaşamı; düşünsel gelişmesiyle eylemini kısa sürede bütünleştirmiş, sosyal kökeninden bu yönde bir kopuşla aydın donanımını işçi sınıfı mücadelesi içinde zenginleştirmiş ama işçi sınıfının bir üyesi, aydın bir üyesi olmayı başarmış gelişkin bir kişiliğin sürecidir. Yazılarında bireysel öznel bir tonun izinin olmamasındaki "eksiklik", onun dünyaya işçi sınıfının bir üyesi olarak bakmasındaki çoğulluktan geliyor. Yaşadığı döneme gelecekten bakan ve dönemi ile nihai zafer arasındaki süreci çabuklaştırmanın; çocuksu, anarşizan aceleciliği ile değil, ezilen kitlelerin deney mirasının olgunluğu ve siyasal ustalığını kazanmasıyla çabuklaştırmanın heyecanını ve kaygısını taşıyan ender kişiliklerden biri, Larissa Reissner. Onu, yurttaşı olduğu Sovyetler Birliğinden 1923 Ekimi'nde Hamburg'a çeken güç, oradaki devrim rüzgârıydı. Hamburg Barikatları'nın sıcaklığını gelecek kuşaklara taşıyan Larissa, kuşkusuz bunu yaparken, işçi sınıfının 1917 Ekim Devrimi'yle yazmaya başladığı tarihinin, dünya yüzünde tümüyle yazılmaya başlandığını görmek isteği ile sabırsızlanıyordu. Çünkü ona göre, "bir işçi için, burjuva devletin sınırları içinde tarih yoktur."Kaynak: Özgürlük Dünyası - Mayıs 1992
İlgili haberler
Ekim devrimi ve kadınlar (1)
Kadınlar kendi konumlarını kökten değiştiren sosyalizme giden yolda nasıl mücadele etti? Neler yaptı...
Ekim Devrimi ve Kadınlar (2)
Bolşevik Parti’nin kadının kurtuluşu politikasından; üretim, politika, eğitim, sağlık alanlarına kad...
Ekim Devrimi’nin kadın portreleri
Emeği, özverisi, çalışkanlığı ve militanlığı hayranlık uyandıracak devrimin kadın karakterlerinden K...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.