GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Kendine ait bir oda ve daha başka şeyler
Mutfak masasında yazı yazan, başka gezegenden gelen birine bir gazete sayfasından dünyayı anlatan kadınların verdiği şevke dair bir öykü: Yaşama işini sürdürmeniz için sizi nasıl yüreklendirebilirim?

Yaratıcı yazınla ilgili yapılan en bilindik önerme ilk cümlenin önemine işaret eder. Bu işaret, ilk cümleyi ikincinin, ikinci cümleyi de üçüncünün doğurduğu gibi bir belirsizliğin gerçekliğidir. Ben bunu biraz Amerikan bilardosunun açılışına benzetirim. Masanın karşısında ters üçgen olarak dizilmiş toplar, yeşil çuha üstünde beyaz topun doğrudan ve net ilerleyişiyle masanın her yerine dağılır. Şansınız varsa bir ya da iki top deliklerde yerini almış olur. Hangi toplara oynayacağınızı belirleyen de bu açılış hamlesidir.Aynı zamanda bence oyunun en keyifli hamlelerinden biri de budur.
Virginia Woolf, Kendine Ait Bir Oda’da açılışı şu cümleyle yapar:
“Ama biz senden kadınlar ve kurmaca yazın konusunda konuşmanı istemiştik, bunun insanın kendine ait bir odası olmasıyla ne ilgisi var, diyebilirsiniz.”(1)
Masaya eğilip, istekayı baş ve işaret parmağımın arasında hafifçe kaydırıyorum. Çat. Kulağıma işlerin yolunda gittiğini anlatan ses çarpıyor.
“Kendine ait bir oda, evet.” diyor Ursula ve devam ediyor. “Neden Bay Harriet Beecher Stowe’un içinde yazabileceği bir odası olduğunu, ondokuzuncu yüzyıl Amerikan edebiyatının en etkili romanını yazan kadının payınaysa mutfak masasının düştüğünü sorabiliriz. Ama o zaman onun neden mutfak masasına razı olduğunu da sorabiliriz. İzzeti nefsine düşkün herhangi bir adam orada beş dakika oturur, sonra hışımla kalkardı: 'bu tımarhanede çalışmak mümkün değil, yemek hazır olunca beni çağırın!' Oysa Harriet, izzeti nefsine düşkün bu kadın, eteklerinde çocuklar yemeği hazırlayıp bir yandan da romanlarını yazmaya devam etti. Huşu içinde sorulması gereken ilk soru elbette “Nasıl?”dır. Ama ardından da “Neden?” Neden kadınları oyuna getirmek bu kadar kolay?”(2)
İstekamın ucuna konan sineği kovalayıp, sineği boş ver diyorum kendime, gerçekten bu kadar kolay mı? Masada toplar birbirine çarpıp, deliğin köşesinden sekerken, Woolf’un sorularını hatırlıyorum.
“Bir yılda kadınlar üzerine yazılan kitapların sayısı üzerine hiç bilginiz var mı?”, “Bunlardan kaçının erkekler tarafından yazıldığını biliyor musunuz?”(3) “Neden erkekler kadınlar üstüne yazar, neden kadınlar erkekler üstüne o denli yazmaz?” Parçalı toplar ardı ardına delikle buluşuyor.
Bense aklımdan buralarda neler oluyor peki, diye geçiriyorum. Kadınlar ve yazdıkları neler, erkekler ve bakış açıları nasıl? Mesela Woolf’un söylediğine göre, “Napolyon eğitilemeyeceklerini düşünüyormuş.” Hamle sırası bana geçince arkadaşım,“Aman canım üstünden şuna yıl geçti.” diyor. Evet ya da hayır ama belki de aslında topu kesip, karşı banttan sağ köşeye yolluyorum.
Woolf’sa, Londra’da bir lokantada eline aldığı gazeteye şöyle bir göz atıyor. Kaldığım yerden oyunuma devam ediyorum. Sarı düz top sol köşeye langırt benzeri bir ses çıkartarak giriyor. Keyifle istekamın ucunu tebeşirle cilalarken onun gazetedeki başlıkları şöyle bir karıştırdıktan sonra söylediklerine kulak veriyorum.
“Bu gezegene şöyle bir uğrayıp giden bir konuk bile, dedim kendi kendime (aynen böyle diyor sayfa otuz sekiz) bu gazeteyi eline alıp şu bölük pörçük açıklamalara bir göz atsa İngiltere’nin ataerkil bir düzenle yönetildiğini anlamazlık etmezdi.”
Hamle sırası kendisine geçen arkadaşım masanın üstünde duran topların pozisyonlarına bakarken, dışarıdan bir ses kulağımıza geliyor.
“Pardon, bana oradan bir Daily News verir misiniz?”
Derken Kendine Ait Bir Oda’da hayali bir kız kardeş doğuyor. Adı Judith. Kendisi hayalen Shakespeare’nin kız kardeşi olur. Judith, “Belki de bir elma ambarında gizlice birkaç satır karalamıştır ama yazdıklarını özenle saklamak ya da yakmak durumunda kalmıştı.” diyor Woolf.
“Şu masal anlatacısı Judith mi?” diye soruyorum.
Parçalı bir topunu orta delikle buluşturan arkadaşım,
“Hayır,” diyor. “Senin söylediğin Judith, Masal Terapi kitabının yazarı.”
Top sekip, masanın ortasına doğru ilerliyor, siyah sekizin yanında ona bitişik kalıyor. Masaya dikkatlice bakıyorum. Topu kesip, delikle buluşturmak için, masanın üstüne eğiliyorum. Dikkatimi toplamalı ve yoğunlaşmalıyım. Oysa yirmi birinci yüzyılda bile Woolf’un ısrarla anlattığı gerçekler kimi yerlerde hiç değişmiyor. Kadınlardan sadece ev işlerini yapması, çocuk doğurup, bakması bekleniyor. Yalnız başlarına gezip dolaşmalarının mümkün olmadığı yerler ve saatler, hâlâ var. Ve yine “Yazmak mı?” deniyor. İşte bu çok komik ya da trajik yani mümkün değil.
Eminim on sekizinci yüz yılda şair olan nadir kadınlardan bir leydiye de böyle sözler, süslenip püslenip, ağdalı bir dille beslenip söylenmiştir. Sanırım bu nedenle onun şiirinin sesi Woolf’un aktarımıyla masada birbirine çarpan topların seslerine karışıyor. “Biz doğanın değil eğitimin aptalları/Aklın tüm gelişmelerinden alıkonmuş.”(4)
Beyaz topa çarptığında kaymasını engellemek için biz istekalarımızın ucunu yeniden tebeşirle buluşturaduralım. On sekizinci yüz yılın sonunda orta sınıf kadının yazmaya başlamasıyla ilgili fikrini Woolf şöyle anlatsın:
“Böylece on sekizinci yüzyılın sonuna doğru öyle bir değişim kendini gösterdi ki, tarihi yeniden yazma olasılığım olsaydı bu değişimi Haçlı Seferleri’nden ya da Güller Savaşları’ndan daha önemle ele alıp daha etraflıca anlatırdım.”(5)
Siyah sekiz için yer düşünürken, şimdi benzer şeyleri, kadın pedleri, bebek bezleri ya da bilgisayarlar ve akıllı telefonlar için de söyleyebilirim diye geçiyor aklımdan hatta buzdolapları, çamaşır makineleri, bulaşık makinelerini de bu listeye ekleyebilirim.
Woolf’u dinlemekle akıllılık ettiğimi biliyorum ve hiç olmazsa tüm bu teknik gelişmelerin biraz yol aldırdığını düşünmek hoşuma gidiyor. Aynı zamanda diyorum, kendine ait bir oda yeterli değil ama kendine ait olmak kesinlikle gerekli. Böyle olunca yazmakla ilgili Ursula’nın Kadınlar Rüyalar Ejderhalar’da söylediği gerçeği görebiliyorum. Sadece kâğıt ve kalem. Siyah sekizin girmesini sağlayacak o sağlam ses geliyor istekamın beyaz topa çarpışından.
Zaten hayata bakınca görebileceğiniz gerçeklerin bir kısmını bir de Woolf’tan dinlemek lazım. Onunla Londra’da gezinmek, bir nehri izlemek, kütüphanenin kapısından sadece kadın olduğu için dönmek, sokağın seslerini, insanların geçişini, yemeklerin tadını, kitapların sayfaları arasında dolaşmasını okuyarak izlemek, apayrı bir keyif.
Gece saat üçü geçmiş. Çamaşırları astıktan sonra yazıyı tamamlamak için bilgisayarın başına yeniden oturuyorum. Dikkatimi vermem için kulağımın dibinde vızıldayan sineği şöyle bir kovalamam gerekiyor. Woolf kitabının bir yerinde de ayna olmaktan bahseder. Bilardo salonundan gece üçte çamaşır asılan bir evin gerçeğine geçmek biraz siyah ayna dizisi göndermesi gibi oldu ama varsın olsun. Hala kölelik ve türevlerinin, küçük yaşta zorla evlendirilen kadın ve erkeklerin, iyiye ve güzele dair her türlü oluşun önünde engelleri olan dünyamızın kadınlarına Woolf 1928 yılından şöyle sesleniyor.
“Yaşama işini sürdürmeniz için sizi nasıl yüreklendirebilirim?”(6)
Arkadaşıma bakıyorum. Yeni bir oyun için topları deliklerden toplayıp, üçgenin içine yerleştirmeye başlamış bile. Toplardan masaya çarptıklarında tak tuk sesleri çıkıyor. Yaratıcı yazının sonu da başı kadar önemlidir aslında, diye geçiyor aklımdan. Yarın erken kalkacağım, artık yatayım.


(1) Virginia Woolf. Kendine Ait Bir Oda. İletişim Yayınları, Üçüncü Baskı, 2003, İstanbul s. 5
(2) Ursala K. Le Guin. Kadınlar, Rüyalar Ejderhalar. “Balıkçı Kadının Kızı.” Hazırlayanlar: D. Erksan, B. Somay, M. Gürsoy Sökmen, Metis Yayınları, Altıncı Basım, 2013, İstanbul. s. 112.
(3) S.30
(4)  Virginia Woolf. Kendine Ait Bir Oda. İletişim Yayınları, Üçüncü Baskı, 2003, İstanbul s. 66
(5) Virginia Woolf. Kendine Ait Bir Oda. İletişim Yayınları, Üçüncü Baskı, 2003, İstanbul s. 73
(6) Virginia Woolf. Kendine Ait Bir Oda. İletişim Yayınları, Üçüncü Baskı, 2003, İstanbul s. 125

* Görsel BoFransson'dan The Quiet Hour by Dod Procter  

Öykünün yazarı Birkan Bayındır;
21 Şubat 1979 Bursa’da doğdu. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimini Ankara’da tamamladı. 2016 yılında ilk kitabı Düskapanından Kaçan Elma yayımlandı. Halen İzmir’de yaşamaktadır.
İlgili haberler
GÜNÜN YAZARI: Tomris Uyar

Yazar, Çevirmen Tomris Uyar İkinci Yeni’nin şairleriyle yaşadığı aşkla tanıtılmaya çalışılsa da o hi...

DEVRİMİN KADINLARINA BİR İADE-İ İTİBAR ÇALIŞMASI:...

Tarih boyu kadına yüklenen “annelik” rolünü reddeden, eril iktidarın sunduğu “kadınlık” hallerini el...

Herkesin bir hikayesi var, ben benimkini yazıyorum

2 çocuklu bir işçi kadın... Tuzluçayır Kadınları Dayanışma Derneği ile değişen hayatını yazarak anla...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Kum gibi

“Annem kitap okumazdı. İşi, gücü temizlik. Bizi, iki kızını sevmeye vakti yoktu. Ev, onun komuta ala...

GÜNÜN İLKİ: İlk profesyonel kadın yazar Christine...

Orta Çağ'da yaşamış Christine De Pisan tarihte geçimini yazdıklarıyla kazanan ilk kadın yazar oldu....

GÜNÜN İLKİ: Dünyadaki ilk roman, bir kadın tarafın...

Japon yazar Murasaki Shikibu tarafından kaleme alınan Genji'nin Hikâyesi'nin dünyanın ilk romanı old...