İyi bir eş olacağım konusunda asla iddialı olmadım. Ama annelik öyle değildi. İyi bir anne olmak için yaratıldığımı düşünüyordum. Benim çocuğum şüphesiz toplumun faydalı bireylerinden olacaktı. Çocuğuma insanları sevmeyi, ona her doğum gününde aldığım çiçekli elbiseleriyle öğretmeye çalışırken dışarıda kötü şeylerin olduğunu, o kötü şeylerin benim yavrumu parçalayacağını unuttum. Üzgünüm, iyi bir anne olamadım…
***
Annemle pazara birlikte gittiğimiz zamanlar aklıma geliyor. Annem sakin sakin seçerdi alacaklarını ve ben onun hassas camlarmış gibi meyve ve sebzelerin üzerinde gidip gelen beyaz ellerini büyük bir dikkatle izlerdim. Bazen elime poşet tutuşturur, benim salatalık seçmemi isterdi. Annem gibi beceremezdim meyve-sebze seçmeyi ama annem yine de benim seçtiklerimi tezgaha geri bırakmazdı. Geniş caddeyi boydan boya kaplayan hatta bazen dar sokaklara yayılan pazar yerinin içinde uzun uzun turlardık. Yüz metre kadar sonra pazarın kurulu olduğu uzun cadde sola kıvrılır, pazar o yol boyunca devam ederdi. Sola kıvrılıp dar sokaklara açılan yol aynı zamanda benim okul yolumdu. Kıvrımın bu tarafında evler en fazla üç katlı, rengarenk badanalıydı. Kışın o evlerin bacalarından çıkan soba dumanının gökyüzüne değil de yüzüme üflendiğini hisseder mutsuz olurdum. Bu yüzden yazları daha çok sevdim. Yazlar daha özgürdü, yazlar külotlu çorap değil kısa dantelli çoraplardı… Ama o olayı yaşarken üzerimde kot pantolonum vardı, hatırlıyorum. Ona dair hatırımdaki tek şey ise siyah yazlık terlikler içindeki yamuk yumuk ayak parmakları… Yüzünü görmedim, dönüp arkasından da bakamadım. Korktum, benim için özel olan bir şeye dokunmuştu ve sonra da yanımdan hızla geçip gitmişti. Eve gidip anneme anlatmadım, kimseye anlatmadım…
Bundan on yıl önce bir öğleden sonra Ceren’e yaptığım ziyaret neden olmuştu zihnimdeki çöplüğün yeniden canlanmasına. Patlamış mısırları dişlerim arasında öğütürken o yamuk yumuk ayak parmaklarıyla yeniden göz göze gelmiştim.
Ben yan sokaktaki esnafı hiç sevmiyorum. Dükkanlarının önünden geçerken cama diziliyorlar. Anneme bu mahalleden taşınalım diye defalarca söyledim.Bu evi satsak daha iyi bir semtte ev alamayız ben de biliyorum ama sıkıldım artık.
— Ben de o yolu kullanırım ama beni süzdüklerine hiç denk gelmedim.
— Olur mu canım, sen onlara bakmadığın için görmüyorsun. Onlara kadın olsun yeter ki! Bak sana ne anlatacağım, ben ilkokula giderken de o dükkanların önünden geçmek zorunda kalırdım. Bir gün yine okuldan çıktım eve dönüyorum bu dükkanlardan birinde çıraklık yapan çocuklardan bir tanesi de karşıdan geliyor. Tam yanımdan geçerken eliyle mememi avuçladı.
Hiçbir şey yapamadım biliyor musun? Ne bağırabildim ne dönüp hesap sorabildim. Eve gelip anneme bile anlatamadım ve bu olayı zihnimin çöplüğüne atıverdim.
Her kadının zihninde böyle bir çöplük var mıydı? Avuçlanan yerlerimiz farklıydı ama olaylar aynıydı. Yine de o gün Ceren’e kendi olayımdan bahsetmedim. Bunun yerine bu tür olayların ne kadar çirkin olduğu konusunda dakikalarca atıp tuttum. O günü bitirirken istediğim tek şey yamuk yumuk ayak parmaklarının gece uykumu zehir etmemesiydi. Çünkü o günkü çaresizliğin verdiği mide bulantısının aynısını Ceren’in anlattıkları karşısında da hissetmiştim. Ama bugün yaşadığım bundan çok daha katmerli… Kalbimi iyi bilenmiş bir bıçakla yerinden söküp çıkarsam ancak rahatlarım.
Anne olmadan önce iyi bir anne olacağımı iddia ederdim. Ama kızımı daha sancılarım dinmeden bacaklarımın arasından uzatıp emzirmemi istediklerinde bir mucizeyle karşı karşıya kaldığımı sandım. Günler geçtikçe bu hissim daha da pekişti. Sancılarımın yerini ona yetememe korkuları almaya başladı. Daha onu karnımdan bir hafta önce çıkarmışlardı ki sararmaya başladı. Tedavi görsün diye üç gün ayrı kaldık, üç gün kendimde değildim. Fakat yine de bedenimi bugünkü kadar acılar içinde hissetmemiştim. Sokakta oyun oynamasını engelleyemezdim. Ama sokak kötülüklerle doluydu.
— Nasıl anladınız?
— Sokağa oyun oynamak için çıkmıştı. Her zaman çıkar, arkadaşları vardır. Ama eve döndüğünde bir gariplik vardı. Kıyafetlerini değiştirmek için odasına götürüp yatağına oturtmaya çalıştım oturmadı. “Anne popom acıyor.” dedi. Öyle söyleyince çocuklardan biri vurdu sanıp hemen ağrıdığını söylediği yere baktım. Kızarıklık vardı. Çocuklardan birinin ona vurup vurmadığını sordum. O gün arkadaşları evlerine erken dönmüş, kızım sokakta tek kalınca bir adam gelip onunla sohbet etmeye başlamış. Bizim apartmanın arkasında kimsenin görmediği bir havalandırma boşluğu var. Çocuğumu oraya götürmüş. “Anne amca pantolonumu sıyırdı” dedi. Sosyalleşmesine engel olmak istememiştim benim çocuğum daha beş yaşı…
Cümleyi tamamlayamadım. İnsan o an kendi gözyaşlarında boğulmak istiyor. Şimdi çocuğumu karnıma yeniden sığdırsam, kendimi dünyanın neresine sığdıracağım.
İlgili haberler
Hanımlık, hatınlık işleri
‘İki çocuğunla bir de kendine aşık mı bulacaksın? Evlen de çocuklarının yükü ikiye bölünsün. Hem bu...
Bana ne anası ölmüş bebekten!
Dün karnımdan bütün vücuduma yayılan acıyı yeniden tüm vücudumda hissetmeye başladım. Sırtımı onlara...
GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Köşedeki Çadır
Bütün gününü yalnız başına yolun kenarındaki küçük çadırında, geceyi de kızlarını ve eşini beklerken...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.