Bir zamanlar Alek adında bir kız vardı; okuldan eve dönerken biraz atıştırmak için bir Mango ağacının yanında dururdu. Alek’in köyünde ne çeşmeden su akardı ne de elektrik vardı. Su içmek için bir kuyuya kadar yürümesi gerekiyordu, yine de ailesiyle sade ve mutlu bir hayatları vardı. Sonra çok kötü bir savaş çıkınca Alek’in yaşamı sonsuza dek değişti. Köyde uyarı sirenleri çalmaya başlamış, Alek ve ailesi savaştan kaçmak zorunda kalmışlardı.

Tam da yağmur mevsimiydi. Irmak taşmış, üzerindeki köprü suyun altında kalmıştı. Alek yüzme bilmiyordu. Boğulmaktan korktu, ama annesi karşıya sağ salim geçmesine yardım etti. Annesi yolculuk sırasında gerekli olan yiyecek ve pasaportlarını tuz paketleri karşılığında almıştı, çünkü paraları yoktu. Savaştan kaçmayı başarıp Londra'ya vardılar.

Bir gün parktayken, bir gün parktayken ünlü bir mankenlik ajansından bir yetenek avcısı geldi Alek’in yanına. Alek’i manken olarak iş almak istedi. Annesi buna şiddetle karşı çıktı. Fakat ajans temsilcisi çok ısrar edince annesi kabul etmek zorunda kaldı.

Alek diğer mankenlerden çok farklı görünüyordu, hemen müthiş bir heyecan uyandırmıştı. Alek, yeryüzündeki bütün kızlardan şunu bilmelerini istiyor: “Sen güzelsin. Farklı olmanda bir sorun yok, utangaç olmanda da. Çoğunluğa uymak zorunda değilsin.”

Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler kitabından alınmıştır.