GÜNÜN KİTABI: Süper Kadın Süper Zor
2016’da aramızdan ayrılan yazar ve gazeteci Filiz Bingölçe, 55 kadınla görüşmeler yaparak ortaya çıkardığı çalışmasında, ekonomik şiddeti kadınların hikayeleri üzerinden bir kez daha görünür kılmıştı.

Kadınlar hem dışarıda hem de ev içinde durmaksızın çalışıyorlar ve süper zor bir işi başarmaya çalışıyorlar. Ama bunun altında giderek daha çok yıpranıyorlar, belirsizlikler, riskler ve esnek piyasa beklentileri altında daha çok savruluyorlar. Üstelik kendi gelirleriyle kendilerini bile geçindiremiyorlar.

Kadına yönelik şiddetin en görünmez, ama belki de en yaygın biçimlerinden biri ekonomik şiddet. “Ben hiç şiddet görmedim” diyenlerimizin bile hayatında bir şekilde var olan, sadece ev dışında ücretli bir işte çalışırken değil, aynı zamanda ailelerimizin içinde de türlü şekillerde yaşadığımız bir şiddet biçimi.

2016 Şubat’ında aramızdan ayrılan yazar ve gazeteci Filiz Bingölçe, elli beş kadın ile bire bir görüşmeler yaparak ortaya çıkardığı çalışmasında, ekonomik şiddeti kadınların gerçek hikayeleri üzerinden bir kez daha görünür kılmıştı.

“Süper Kadın Süper Zor: Türkiye’de Kadına Yönelik Ekonomik Şiddet” çalışması, kadınların yaşam öyküleri ile bir yandan şiddetin yaygınlığını gözler önüne sererken, bir yandan da hepimizi kendi yaşamlarımızdaki şiddetle yüz yüze getiriyor.

Bingölçe, kitabının önsözünde ekonomik şiddeti, “Evde ya da işyerinde çalışan, para kazanan, iş gücü piyasasında boy gösteren, meslek sahibi kadınların kaçamadıkları, kaçmakla da kurtulamadıkları bir olgu” olarak değerlendirmişti. Ankara, İstanbul, Konya, Rize ve Adana’da hizmet, eğitim, sanayi, din, eğlence, eğitim, tarım, gıda ve ev eksenli üretim alanlarında çalışan kadınlarla yapılan görüşmeler, ekonomik yaşamın biz kadınlar için “bildiğimiz zorluklarının” ötesine bir ayna tutuyor.

KADINLAR KENDİNİ GEÇİNDİREMİYOR
Çalışma da gösteriyor ki kadınlar kendi işlerini erkeklerin işlerinden üstün tutmuyor, tutamıyor, çünkü kadınlar kendi başlarına geçinmeye yetecek düzeyde güvenceli, sürekli ve düzenli bir gelir elde edemiyor. Bu durum aynı zamanda, kadınların eşlerinin kariyeri adına kendi işlerinden vazgeçebilmelerindeki önemli nedenlerden biri. Kadınların bu duruma çeşitli şekillerde isyan ettikleri de bir gerçek.

Aile ise ekonomi için adeta bir “kara kutu.” Aile içinde ekonomik ilişkilerin “kol kırılır yen içinde kalır anlayışı” nedeniyle tam açılamadığını ve aile ekonomisiyle ilgili en çok bilinen şeyin annelerin kaynaklardan en az payı alması olduğunu ortaya seren çalışma kadınların çalıştığı durumlarda da aile içinde neler olup bittiğini ortaya koyuyor.

Kadının ücretli emeğe katılımının kadının toplum içindeki pozisyonunu yükselteceği düşüncesi yaygın bir kanı ancak çalışma gösteriyor ki kimi durumlarda kadının maddi gücü erkeğin şikayetçi ve şiddetçi olmasına yol açabiliyor. Bu da, çok yaygın bir önyargı olan “çalışan kadının şiddete maruz kalmadığı” önyargısını bir kez daha yıkıyor.

İŞ YERLERİ ŞİDDET DOLU
Kadına yönelik ekonomik şiddetin en tanıdık olanı işyerlerinde ve çalışma koşulları içinde yaşanıyor. Eşit işe eşit ücretin ödenmemesi, sigortasız çalıştırma, her an işsizlik riski ile karşı karşıya olma, işyerinde cinsel ve psikolojik taciz ekonomik şiddetin en bilinen halleri. İşverenlerin tuvalete gidilmesine bile karışması, tuvalet için çok izin alındığında ücretin kesilmesi, sözleşmelerde hamilelikten men edilmek, hamilelik durumunda işten çıkartılmak da yine görüşme yapılan kadınların da doğruladığı gerçekler. Bingölçe, ekonomik şiddetin çoğu zaman tek başına da var olmadığını ve diğer şiddet türleri ile beslenerek hayata geçtiğini vurguluyor. Bu ise kaba şiddetten, psikolojik ve cinsel şiddete kadar farklı boyutlarda şiddete maruz kalmak anlamına geliyor.

BEŞ KURUŞUN HESABINI VERMEK
Görüşmelerden ortaya çıkan sonuçlardan biri de, memur olmanın, güvenceli bir iş sahibi olmanın kadınlar için çok kıymetli olduğu. Ancak memurluk da banka kartının her zaman kadının kendisinde olacağı ya da aile mülkünün onların üzerine yapılacağı anlamına gelmiyor. Üstelik, kadınların vurguladığı başka bir şey ise, bordrolarda miktarı açıkça belli olan gelirin kimi zaman kadınlar için “beş kuruşun hesabını vermek zorunda olma” anlamına geldiği. Bu durumda ise kadınlar, kendileri için tek kuruş harcamadıklarını, harcayamadıklarını belirtiyorlar. Sanayide krizin sonuçlarından en çok etkilenen kadınlar olurken, tarımda hem çok düşük ücretler, sigortasız ve örgütsüz çalışma, hem de gezici ve geçici tarım işçiliğinin feci çalışma koşulları da kadınların yaşamına yansıyor. Ev hizmetlerinde çalışan kadınlar başka bir iş bulma şansları olmadığı için bu işlerde çalışıyor. Ev hizmetlerinde çalışanlar, para biriktirme konusunda gittikleri evin “hanımlarından” aldıkları harçlıklar ya da ekstra ödemeleri ile gelirlerinin bilinmeyecek bir kısmı olması açısından bordrolu çalışanlardan biraz farklılaşıyor. Onlar, bu parayı kenara atıp gizli yatırım yapmaya çalışıyorlar. Çalışma sırasında görüşülen kadınların elde ettikleri gelire bakıldığında ise, Türkiye tablosunun bir yansımasıyla karşılaşıyoruz: Kadınların birkaçı hariç hepsi yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Ekonomik şiddetin hem aile içinde yaşanan biçimlerine hem de ücretli işte kadınların karşı karşıya olduğu çalışma koşullarındaki şiddeti görünür kılmaya çalışan Bingölçe, kadınların “Amacı aile fertlerinin ve patronların takdirini toplamaktan ibaret, öz disiplin sahibi, gerektiğinde kendinden vazgeçebilen, harcamayıp ötekileri için tasarruf edebilen, değerini sadece evde değil dışarıda da çalışarak ispat etmeye çalışan, süper gayretli biri” olması halinde sistem tarafından desteklendiğini anlatıyor. Kadınlar hem dışarıda hem de ev içinde durmaksızın çalışıyorlar ve süper zor bir iş başarıyorlar. Ama bunun altında giderek daha çok yıpranıyor, belirsizlikler, riskler ve esnek piyasa beklentileri altında daha çok savruluyor.

İSTATİSTİKLER NE DİYOR?
Çalışmada ortaya konan rakamlar oldukça çarpıcı:
* Dünya nüfusunun yüzde 51’ini oluşturan kadınlar dünyadaki toplam işlerin üçte ikisini yapıyor; buna karşılık dünyadaki toplam gelirlerin onda birini alıyor.
* Kadınlar dünyadaki özel mülkiyetin ise sadece yüzde birine sahipler.
* ILO verilerine göre Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım rakamları 1955’lerde yüzde 72 iken bu oran 2009’da yüzde 24’lere gerilemiş durumda.
* Birleşmiş Milletler kaynaklarının şiddet çalışmalarında, tüm dünyada şiddet mağduru kadınların yaklaşık üçte ikisinin aynı zamanda ekonomik şiddete de uğradıkları belirtiliyor.

PARA YOKSA SUÇLU KADIN OLUYOR
Aile içinde ekonomik şiddetin farklı boyutları da var. Kadının çalışmasının engellenmesi, ya da istemediği bir işte zorla çalıştırılması, maaşına ve kredi kartlarına el konulması, çalışmayı reddedip kadının gelirine el konması, kadının başlık parası ile evlenmeye zorlanması ekonomik şiddetin bir kez daha hatırladığımız biçimleri. Bingölçe’nin çalışmasında ipuçlarını bulduğumuz diğer ekonomik şiddet biçimleri ise şöyle:
* Kadınlar kazandıkları paranın neredeyse tamamını hane için ve kolektif ihtiyaçların kullanılması için kullanıyor;
* Kriz anında ilk satılan kadının yatırımı oluyor;
* Gündelik para yönetimi kadınlarda olsa bile paranın stratejik kontrolü kadınlarda değil;
* Paranın yetersiz olduğu durumlarda bu yetersizlik kadının üzerine yıkılıyor ve kadınlar parayı idare edememekle, müsrif olmakla suçlanıyor;
* Kadın olduğu için miras hakkından mahrum ediliyor ya da kadınlar yönlendirilmiş bir gönüllülükle bu haklardan vazgeçiyor;
* Aile kaynaklarından yararlanma olanakları kısıtlanıyor ya da tamamen mahrum bırakılıyor. Üstelik tüm bunlara bir direnç gösterildiğinde kadınlar ayıplanıyor, kötü muameleye maruz kalabiliyor, hatta fiziksel şiddet görebiliyor.


İlgili haberler
GÜNÜN KİTABI: Annelik mi, kadınlık mı?

Badinter, 'Kadınlık mı, annelik mi' sorusunun kadınlar için nasıl tehditler içerdiğini anlatıyor: Bu...

DEVRİMİN KADINLARINA BİR İADE-İ İTİBAR ÇALIŞMASI:...

Tarih boyu kadına yüklenen “annelik” rolünü reddeden, eril iktidarın sunduğu “kadınlık” hallerini el...

GÜNÜN KİTABI: Kayıt dışı ekonomide örgütlenen kadı...

Naila Kabeer, Ratna Sudarshan ve Kirsty Milward’ın hazırladığı Fulya Alikoç’un Türkçe’ye çevirdiği ‘...