Kadınların gülüşleri solup gitmesin diye…
Her köşesi katledilen kadınların isimleriyle dolu olan,’Ölmek değil yaşamak istiyoruz’ çığlığı atanların ülkesinde 7/24 etkin koruma politikaları uygulanması gerekirken, yaptığım ihbar yanıtsız kaldı.

Merhaba sevgili Ekmek ve Gül okurları kız kardeşlerim,

Sizlere bir önceki yazımda gelecek güzel günlere olan inanç ve umutla veda etmiştim.

Güzel günlerin geleceğine olan inancım ve umudum hâlâ devam etse de adaletin çok yaralı olduğu bu ülkede, adalete en çok susayan kadınlar için bir şeylerin iyiye gitmiyor ve güzelleşmiyor oluşu umudumu az da olsa zedelemiyor değil! Üstelik bu iyiye gitmeyen şeyler basit şeyler de değil, haklarımız, hayatlarımız, hayallerimiz, geleceğimiz ve solup giden gülüşlerimiz...

KADINLARIN GÜLDÜĞÜ SABAHLARI GÖRMEYİ EPEY ÖZLEDİK

Her gününü korku filmi gibi yaşıyor olduğumuz böylesi fırtınalı günlerde, güzel ve mutlu sabahlara hiç uyanamadık. Bizler artık kadınların öldürüldüğü değil, güldüğü sabahları görmeyi epey özledik.

Kadınlar olarak artık hepimiz çok iyi biliyoruz bu ülkede kadın olmak, yaşamak bizler için hayli zor! Artık hepimiz birileri tarafından katledilmeme, hayatta kalma çabası verir olduk.

Hâl böyleyken gündemde olan tüm maddeleri etkin ve eksiksiz şekilde uygulandığında bizler için hayati önem taşıyan, yaşam güvencemiz olan İstanbul Sözleşmesi’nin önemini bir kez daha anlıyoruz. Aşağıda sizlere anlatacağım olay sözleşmenin etkin uygulanmasının ve 6284’ün hayatlarımız için ne kadar önemliği olduğunu o kadar net ortaya koyuyor ki!

ANKARA’NIN GÖBEĞİNDE İHBARA RAĞMEN GELMEYEN POLİS

Ankara’nın bilinen bir semti Batıkent ve çok bilindik bir cadde üzerinde geçiyor yaşadığım olay. Evimin önü, balkonumun dibinde oluyor hatta. Uyumadan önce hava almak için çıktığım balkonda, bir arabanın farlarının kapalı şekilde yol kenarında durduğu çekiyor dikkatimi. Önce sadece park ettiğini düşünerek kötü bir şey getirmiyorum aklıma. Ta ki içeri girerken duyduğum bağırış ve tartışma seslerine kadar. Genç bir kadın haykırarak, ağlıyor, “Yeter lütfen noolur dur!” Karşılığında bir erkek, “Sen bana bunu yapmayacaktın, şimdi de ağlamayacaksın” diyerek bağırıyor. Sokak hayli sessiz ve karanlık olduğu için çok net duyuyorum gelen sesleri. Arabada yolunda gitmeyen bir şeyler var. Bir kız kardeşimin başı dertte. Polisi arayıp ihbarda bulunuyorum, duyduğum sesleri anlatıp, bulundukları konumu, aracın modelini rengini hepsini bildiriyorum ve çok acil şekilde müdahale edilmesi gerektiğini ısrarla söylüyorum. Benimle telefonda konuşan kadın memur ise ilk olarak aracın plakasını soruyor. Verdiğim bilgiler üzerine “Ekip yönlendiriyorum, sizi arayabilirler. Bilginiz olsun” dedikten sonra endişe içinde bekleyişim devam ediyor. Sokağa çıkma yasağı olduğu günlerde aynı caddede sıklıkla gördüğüm, sürekli devriye atan polis ekipleri böyle bir ihbar üzerine 30 dakika geçmiş olmasına rağmen gelmiyor.

Bir kadının hayatı, can güvenliği tehlikede olabilir oysa. Endişeli bekleyişimin üzerinden onlarca dakika geçmesine rağmen tek bir ekip bile gelmeden, araç hareket edip gidiyor...

İlgili haberler
Kamu emekçisi kadınlar: İstanbul Sözleşmesi’nin uy...

İstanbul Sözleşmesi’nin tartışılmaya açılmasının doğru olmadığına dikkat çeken KESK üyesi kamu emekç...

Gündelik ırkçılığa bir de böyle bakın

Siyahlar beyazlarla aynı hastaneye, kuaföre bile gidemiyor, aynı tuvaletleri kullanmaları yasak,beya...

Fikriye katil değil, şiddet mağduru!

Adana’da şiddet gördüğü kocasını öldürdüğü iddia edilen Fikriye Özbek’in avukatı Ekmek ve Gül’e konu...