Türkiye’nin en önemli üniversitelerinden birinde mühendislik bölümünü kazandığımda çok heyecanlıydım. Memleketim Denizli’den ayrılıp İstanbul’un yolunu tuttum. İstanbul’da bir şekilde var olup iki sene kadar da çalıştıktan sonra memleketime dönmeye karar verdim. Artan kiralar, hiç yaşanmayacak evlere istenen 15-20 bin liralar beni yıldırmıştı. Üstelik 6 Şubat’ta acı bir şekilde bu kez doğuda tanık olduğumuz deprem gerçeğine karşılık hükümetin aldığı hadsiz tutum beni ve benim gibi genç arkadaşlarımı, İstanbul’da yaşamaya devam etmekle ilgili daha çok kaygılandırmaya başlamıştı. Olası bir İstanbul depreminde nereye gittiğini asla öğrenemediğimiz deprem vergilerinin ve yapılmamış hazırlığın sonuçlarıyla yüzleşecek, üstelik ciddi güvenlik problemleriyle karşılaşacaktık. Tüm bu düşünceler kafamda, memleketim Denizli’nin yolunu tuttum.
Özellikle tekstil alanındaki sanayileşmesi ile bilinen Denizli’de ünlü bir tekstil firmasının genel müdürü ile görüşme fırsatım oldu bir süre sonra. Benim o zaman için fırsat olarak nitelendirdiğim bu görüşme gününün, koca bir hüsran ve taciz vakasıyla sonuçlanacağını bilmiyordum. Firmada görüşmeye gittiğimde beni masasında bekleyen genel müdür, koltuğun ve paranın ona verdiği güçle bana istediği soruyu istediği şekilde sorabileceğini düşünüyor olacaktı ki özel hayatımla ilgili küstahça sorularla başladı görüşmeye. Masasından kalkıp ellerimdeki olmayan yüzüğe bakarak evlilik durumumu ve hatta sevgilim olup olmadığını sordu. Beni işe alırsa direkt 2 senelik sözleşme yapacağını, maazallah İstanbul’a geri “kaçabileceğimi” de eklemeyi ihmal etmedi. Benim yanımda insan kaynakları müdürünü arayıp hakkımda hiç de orada değilmişim gibi konuşup “tecrübesizliğimden” dem vurarak, bana acıyan bir tavırla aslında beni yetiştirebileceğini söyledi. Ben her ne kadar mezun olduğum üniversiteden ve iki senelik de olsa tecrübelerimden bahsetmeye çalışsam da hiçbir şey bilmediğimi, kocaman bir “sıfır” olduğumu ama onun yanında “parada anlaşabilirsek yetişebileceğimi” dile getirdi. O an bu sermayedarın fabrikasını başına yıkmak istedim ancak hiçbir şey yapamadım. Zaten aslında benimle çalışmak istemediğini, daha doğrusu düşündüğü işi benim yapamayacağımı dile getirdiğinde; kadın oluşumun, onun ve onun gibilerin gözünde bu düşünceyi oluşturduğunu yüzüne vurmuştum. Çok konuştuğumu söyleyip beni susturdu. Daha fazla konuşmaya gerek yoktu. Statüsünü parasıyla satın almış olan bu adama okuduğum okulla, yaptığım derecelerle, bilimle, akılla söz anlatmak mümkün değildi. Yaşadıklarımın şokuyla bir an önce oradan ayrılırken büyük bir hayal kırıklığı ve öfke içindeydim.
Kapitalist sistemin besleyip büyüttüğü patronların biz emekçi ve çalışkan genç kadınlar üzerinden bu kadar küstah yorumlar yapabildiği bir ülkede; hâlâ burada kalıp yurdu terk etmemek için çabalayan genç kadınlardan biri olarak, kabul etmiyorum, vazgeçmiyorum: Emeğin ve emekçilerin sesi biz konuştukça, bir arada oldukça yükselecek. Kabul etmeyen, vazgeçmeyen, direnen tüm emekçi kadın arkadaşlara selam olsun.
Fotoğraf: Andrea Piacquadio/Pexels
İlgili haberler
Kadın mühendisin iş görüşmesi notları: Mesleğim ‘e...
Bir iş görüşmesi anısı, hâlâ ‘erkek mesleği’ diye düşünülen mesleklerde kadınların ayakta kalma çaba...
Denizli’den kadın tekstil işçisi: ‘Hayatı bir gölg...
‘Hayatımda ilk defa kendi paramı kazanıyorum ama koruyucu tedbir kararlarından dolayı hayatımızı asl...
Erdoğan'dan gençlere borç, kadınlara 'ekonomik bağ...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 40 bin tekstil işçisinin çalıştığı Denizli'de verdiği vaatlere dair Yeşil S...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.