4 Ekim. Bir tiyatro oyununa gideceğim için telefonumdan bir süre uzak kaldım. Twitter ya da Instagram’a girmemiştim. Sonra da oyuna girdim. Çıktığımda şehir dışında yaşayan annemden bir mesaj gelmişti:
“Biber gazın yanındaydı, değil mi?”
Gündemde bir şeyler olduğunu hemen sezdim. Bir yerlerde bir şeyler hep oluyordu ama belli ki gündeme de taşınmıştı. Haklıydım. Baktığımda iki tane korkunç videoyla karşılaştım. Biri iki genç kızı, Ayşenur ve İkbal’i canice öldüren Semih Çelik adlı katilin videosu. Diğeri ise sokakta yürürken hiç tanımadığı iki erkek tarafından cinsel tacize uğrayan bir kadının kamera kaydı. İkisi de korkunç, ikisi de gözyaşı olmadan izlenebilecek videolar değildi benim için. Korkularım düşünceye dönüştüler: Hem tanıdığımız hem de tanımadığımız erkekler tarafından öldürülüyoruz, cinsel tacize uğruyoruz. Nasıl kaçacağız, nasıl saklanacağız, nasıl korunacağız? Nasıl yaşayacağız?
Bu korkunç videolara insanlar birçok tepki vermişti. Bana daha iyi ve hislerimde yalnız olmadığımı hissettiren kız kardeşlerimin yanı sıra daha önce hiç “kadın olma” deneyimleri olmamasından değil, ama bununla empati bile kuramamış bazı insanların yorumlarını da okudum.
“Kızlar kimseye güvenmeyin.” “Kızlar çok dikkatli olun.”
Siz zaten bizim herkese güvendiğimizi mi sanıyordunuz? Hiç dikkatli olmadığımızı? Ya da dışarı çıkarken sadece hava durumuna uygun giyindiğimizi mi sanıyordunuz? Hava karardığında, tenha bir sokakta elimizi kolumuzu sallaya sallaya, rahat rahat mı yürüyoruz biz? Belki biri bizi takip ediyordur diye apartman kapısını kapattığımızdan defalarca emin olmadan mı eve giriyoruz sizce?
Bu kadınların hikayeleri anlatılırken hep ne kadar düzgün insanlar olduklarından, ailelerinin onları çok iyi yetiştirdiğinden bahsedilmek zorunda kalınıyor. Bunun yapılmasının nedeninin sorgulamaların ve yargılamaların önünü kesmek olduğunu biliyorum. Ama neden? Neden kurbanlar sorgulanıyor? Daha talihsiz bir ailede doğan, toplumun “düzgün” standartlarına uymayan biri öldürülmeyi, cinsel saldırıya uğramayı hak ediyor mu? Bu o kadınları kötü insanlar mı yapıyor? Onları daha az mı kurban yapıyor?
Soruyorum, İstanbul Sözleşmesi neden kaldırıldı? Zaten toplumsal olarak “erkek” olmanın ayrıcalığını kullanmaktan hiç geri durmayan insanları hukuki olarak da “serbest” bırakmak, hayatlarımızı, özgürlüğümüzü, yaşama hakkımızı onların vicdanına bırakmak nasıl kabul edilebilir oldu? Belki bütün sorunlar çözülmeyecekti evet ama bazıları çözülebilirdi. Biz bunu nasıl kabul ettik? Bunun yerine gündem neden kaç çocuk doğuracağımız, nasıl doğuracağımız oldu?
Korkuyorum. Öfkeleniyorum ve çok ama çok üzülüyorum. Ama gücüm yettiğince savaşmaya devam etmek istiyorum. Biliyorum ki birimiz bile güvende değilsek hiçbirimiz güvende değiliz. Birimiz bile özgür değilsek hiçbirimiz özgür değiliz.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Kayseri Kadın Platformu: 'Aklama, saklama, katille...
Kayseri Kadın Platformu'nun çağrısıyla kadınlar İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil için bir araya geldi.
İkbal ve Ayşenur'un katledilmesi münferit değil |...
Devlet artan yoksulluktan kazanılmış haklara saldırılarla kadınları çepeçevre sarıyor. Kadınların mü...
Üniversiteli kadınlar kadın cinayetlerine karşı ay...
İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil'in vahşice katledilmesinin ardından memleketin dört bir yanından ünive...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.