Yaşamanın, yarına iyi bakmanın, işe mutlu gidip vardiyayı mutlu bitirmenin giderek zorlaştığı günleri yaşıyoruz uzunca bir süredir... Sadece işte değil tabii. Geçtiğimiz aydı sanırım... Eşi tarafından öldürülen bir kadın fabrikadaki bir arkadaşımızın komşusuydu. Ağlayarak geldi o sabah. "Gece ne oldu biliyor musunuz?" diye nefes nefese anlattı: "Hiç kimseye zararı yoktu" dedi. "Kendi halinde bir insandı." Sabah işe gelirken öğrenmiş o da, komşusu olan bir kadınının katledildiğini... Her tezgahın başına geçen, mutfak bölümüne soğan doğramaya giden, 5 derece ile 8 derece arasında değişen soğuk bölümlerde çalışmaya çalışan herkeste aynı soru: Duydun mu? Ablanın komşuymuş, ya bir gün benimde başıma gelirse? Sonra bir ses: "Hadi acele edin, konuşmayın, oyalanmayın, bir araya gelmeyin,hadi..."
Değersizlik nerede başlar, ne zaman dibine kadar hisseder insan değersiz olduğunu ya da değersiz hissettirilmeye çalışıldığını? İşyerinin öğlen veya akşam yemeğinde tarihi geçmiş ekmek, ayran, yoğurt verdiğinde mi? Sadece 8 Mart günü göstermelik bir hediye dağıtıp hasta olduğunuzda, lavaboya gitmek istediğinizde "yasak, gidemezsin, hasta olmayın" dendiğinde mi? Görev tanımınız olmadığı halde üretim, temizlik, bulaşık dahil her işi sürekli bölüm fark etmeksizin kadın işçilere yaptırdıklarında peki? Bunlara itiraz ettiğinizde ise "burası böyle, beğenmiyorsan kapı orada" gibi tehditler işin cabası.
Amire hakaretleri, bağırmalardan kaynaklı cevap vermek, ona sormadan tuvalete gitmek tutanak tutulması veya yine tehdit sebebi oluyor. Sonra mühendis dönüp diyorki: "Ya bu deveyi güdeceksiniz ya bu diyardan gideceksiniz." Tıpkı iktidarın haklarımızı, hayatlarımızı elimizden almaya çalışıp bir gecede İstanbul Sözleşmesi'nin feshine yönelik itirazlara, öfkeye dediği gibi: "İster çıkarım, ister iptal ederim..." Bir gecede zaten daha önce de iliklerinize kadar hissettiğiniz değersizlik, can korkusu, öfke, acı gelir yine içinize oturur.
Fabrikadaki patronla, sizi yöneten mühendisle, memleketin yönetenlerin kullandığı dil aynıdır. "Fabrikada her yerde ses dinleme cihazı var, konuşmalarınıza dikkat edin" deyip tarihi geçmiş ekmeği görmeyenle kadın katillerine indirim uygulayan ama kadınların çantalarında koruma kağıtlarını, sosyal medyayada yardım çığlıklarını hatta kendi kanlarıyla duvarlara yazdıkları katilleri görmeyenlerin dili aynı.
İşten atmak yasak deyip Kod 29 ile binlerce kişinin işsiz kalmasına yol açan iktidar ile sizi "küflü ekmek, tarihi geçmiş yoğurt nedir?" diye sormanız karşında sizi ücretsiz izin ile tehdit eden patronun dili aynı.
Daha geçen gün makineyi temizlerken parmağı kopan kız kardeşimize, "dikkat etseydin, senin hatan" diyen amirle , "o saatte sokakta ne işi varmış" diyen medyanın, iktidarın, hakimin dili aynı.
Ama bizim de ellerimizin sımsıkılığı aynı...
Fabrikada nereli olduğumuzun önemi olmadan (Suriye, Özbek, Amasya, Sinop, Ardahan) hep yan yanayız. Birimiz haksızlığa uğrayıp ağladığında, tuvalete gittiği için amirin hakaretine maruz kaldığında, birimizin parmağı koptuğunda kadınlar olarak işi bırakıp "çalışmıyoruz" dediğimizde yan yanayız. Çay molasında sessizce "İstanbul Sözleşmesi iptal edilmiş şimdi fabrikada da bize bu başka türlü yansır, bir şey yapmak lazım" dediğimizde yan yanayız.
Fabrikada aynı şartlarda çalışmamıza, aynı verginin kesilmesine rağmen farklı memleketli olduğumuz için bizi memleketimize göre ayırıp birbirimize düşürmeye çalışan amirin iktidarın aynı şiddet dilinden beslendiğini, güç aldığını biliyoruz. Şimdi yan yana olmazsak, birbirimize anlatmazsak daha kötülerinin bizi beklediğini biliyoruz.
İstanbul Sözleşmesi'ni duymayanlar ve hatta kaldırıldığının iyi olduğunu düşünenlere molalarda kısık sesle bile olsa birlikte anlatırken yan yanayız. "İstanbul Sözleşmesi yaşatır" demeye Gebze 'nin bir organizesinden meydanına devam ediyoruz. Deveyi gütmek istemiyoruz. Bu diyardan gitmek istemiyoruz.
Çarenin birbirimiz olduğunu, birlikte hareket edersek ölümsüz, tehditsiz, korkusuz, kaygısız, eşit günlerin geleceğini biliyoruz.
Fotoğraf: Evrensel
İlgili haberler
Belediye işçisi kadınlar: İstanbul Sözleşmesi bizi...
Genel-İş İzmir 2 No’lu Şube üyesi işçi kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceklerini belirte...
Faşizme kafa tutan pirinç işçisi kadınlar
İtalyan faşizmine ve Nazi işgaline karşı çıkan, şarkıları ve kıyafetleriyle bugün bir külte dönüşmüş...
Kadın işçiler mücadelede de en önde olmalı
‘Günde 8 saat çalışıp eve dönüyoruz. Üç vardiya çalışıp bir de çocuklara, eşimize yemek hazırlayıp,...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.