‘Savaş filmleri’ deyince sizin de aklınıza kahramanlığın, silahların ve militarizmin başrolde olduğu sahneler canlanmıyor mu? Canlanır elbet, çoğunda düşmanlarla kahramanca savaşan ve savaşı bundan ibaret gösteren hikayeyi merkezine alan onca film varken ve bizler bunlarla büyümüşken nasıl canlanmasın? Oysa size şimdi anlatacağım filmin merkezinde, kıyısında, köşesinde bunların hiçbiri yok. Savaşın içinde sıkışmış, hayatta kalmaya çalışan, yaşayabilsin diye komşusuna kapısını açan, elindekini paylaşan, savaşın bitmesini ve gündelik hayata bir şekilde (savaş koşullarında ne kadar olabilirse) tutunmaya çalışan bir ailenin gerçekleri var.
Filmin adı (Insyriated) Türkçeye ‘Hayatın İçinde’ olarak çevrilmiş. Ama izleyince göreceksiniz ki anlatılan daha çok, aslında ölüm demek olan savaşın içinde yaşamak!
‘SAVAŞ BİTECEK’ UMUDU HEP VAR
Filmin neredeyse tamamı Suriye’nin Şam kentinde bir apartman dairesinde geçiyor. Sürekli ‘Ne olacak’ gerilimi altında izlenen filmde karakterlerimiz; nispeten varlıklı bir kadın olan Oum ve iki kız bir erkek olmak üzere üç çocuğu, yaşlı kayınpederi, evini açtığı komşusu Halime, Halime’nin bebeği ve kocası ile evin hizmetçisi Delhani. Bombaların ve çatışmaların kimi zaman yakın kimi zaman uzaklardan gelen sesleri arasında bir apartman dairesine sıkışan ve savaşın bitmesini bekleyen bir aileyi ayakta tutmaya çalışıyor Oum. Bunu kısmen sağlıyor da aslında... Hava saldırıları esnasında müzik dinlemeye çalışan kızlarıyla, eğitimine devam edebilsin diye dedenin evin küçük Yazan’ına verdiği okuma yazma dersleriyle, gündelik telaşeleri hala gündemlerine almasıyla görüyoruz bu ayakta kalma çabasını. Ancak tablo savaşın ilerlemesiyle değişiyor. Gündelik yaşam giderek daha faza korkuyla, bekleyişle, öfkeyle, hayatta kalma uğraşıyla kuşatılıyor. Ama bir yandan da bütün uğraşlar ve diyaloglar arasında savaşın yakın bir zamanda biteceği umudunun korunduğunu da hissediyorsunuz.
SAVAŞ ALANINA PERDE ARDINDAN BAKMAK
Kuşkusuz koca bir filmi sadece apartman dairesinde geçirmek, koca bir savaş alanını bir pencere ardından göstermek ustalık gerektirir. Oyuncuların ve yönetmenin ustalığı da savaşın vahşetini seyirciye bu daracık yerden yansıtıyor işte. Perde aralığından dış dünyaya, talan olmuş mahallelere bakan evin yaşlı dedesinin gözlerinde biriken yaşlar, albümleri karıştırıp geçmiş güzel günlerine bakan titrek eller ne çok şey anlatıyor o an.Gerçekte Filistinli olan (savaşı yakından bilen bir kadın) Hiyyam Abbas’ın canlandırdığı Oum karakteri de her ne kadar endişe, korku dolu olsa da çocuklarının huzursuzluğunu engellemek için duygularını bastırabilen güçlü bir kadın.
Lübnanlı aktris Diamand Bou Abboud ise (Halime) kendi dairesinin bombalanmasından sonra bebeği ile birlikte komşusuna sığınan bir kadını canlandırıyor. Geçmişe duyduğu özlemle ilk sahnede yerini alan Halime, savaşın en acımasız hallerini yaşıyor. Kocası vuruluyor, tecavüze uğruyor ve sonunda göç etmeye karar veriyor. Göç yolunda yaşayacaklarını ise bulunduğumuz coğrafyaya bakarak bile görebileceğimizi biliyoruz.
MİDENİZE KOCA BİR YUMRUK İNMİŞÇESİNE...
Kimin kiminle savaştığının gösterilmediği Insyriated’da Oum’un kocasının hangi safta savaştığını da, Halime’ye kimlerin tecavüz ettiğini de bilemiyoruz. Ama film için önemli olan da bu değil zaten. Filmin asıl derdi savaşın cephe gerisinde olanlara da nasıl bir yıkım yaşattığını, kadınların ve çocukların nasıl bedelleri ödediğini, geçmişte yaşanan mutlu günlerin ve umutların nasıl yerle bir edildiğini, bütün bir hayatın nasıl korku ve endişeyle sarıldığını göstermek.Ama bunun ötesinde başka önemli sorulara da cevap veriyor bence. “Niye memleketinde kalıp savaşmamış” sorusunun karşılığını veriyor örneğin. Savaş bitecek diye her ne kadar umutla beklesen de vahşiliğin en dibini yaşayabileceğin gerçeğini, evladının gözlerinin önünde öldürülebileceği ihtimalini, aklımızın alamayacağı her türlü vahşetin karşısında en insani duygumuz olan korkunun bizi nelere, nerelere savuracağını görüyoruz. Midenize koca bir yumruk inmişçesine savaşın orta yerinde buluyorsunuz kendinizi Insyriated’de.
SAVAŞ ORTAMINDA SINIF FARKI KALKAR MI?
Belçika, Fransa ve Lübnan ortak yapımı olan, daha önce Ruanda katliamı hakkında bir film üzerinde çalışmış olan Belçikalı Phillippe Van Leeuw’in yazıp yönettiği Insyriated, savaşın orta kesime, küçük burjuva ailelere etkisini göstererek filmin melodramını seyreltiyor.
Ve savaşa rağmen sınıf farkının öyle kolayca silinmediği de görülüyor. Evin hizmetçisi olan Delhani her ne kadar Oum’un “kanatlarının altında” olsa da yer yer ‘yerini bil’ tavrıyla karşılaşıyor. Evin hizmetçiliğini bomba sesleri arasında tam teşekküllü sürdürüyor. Daire dışına çıkıp eve su getiren, yani hayatı hiçe sayılan yine o oluyor.
Filmin en etkileyici sahnelerinden biri de Hamani’nin tecavüze maruz kaldığı sahne. Bir taraftan Oum kolayca Hamani ve bebeğinden vazgeçebiliyor, yaşadığı korku sadece kendini ve kendinden olanı korumaya itiyor onu. Hamani ise içeridekileri korumak için kendini feda edebilecek bir cesarete sahip.
Sonuç olarak; filmin sonunda mideye oturan o yumrukla birlikte çok şey öğreniyor insan. Bir yerlerde patlayan bombaların, silahlı kuşatmaların arasında insanlar, her şeye rağmen gündelik hayatlarını sürdürmenin çabasını gösteriyor. Suriye’den ülkemiz de dahil düşyanın pek çok yerine göç etmek zorunda kalan insanların öyle ‘kolayca’ vazgeçmediğini, nasıl bir mecburiyet yaşadığını gösteriyor. Ve kendini, şu soruyu sorarken bulabiliyor insan; “Böyle bir mecburiyet içinde olsan sen ne yapardın?”
İlgili haberler
GÜNÜN FİLMİ: Kahire 678
Gerçek hikayelerden yola çıkan film Mısır'da birbirinden farklı üç kadının ortaklaştığı cinsel şidde...
Kameralar işçi kadınlara döndüğünde...
Sadece zorlukları ve kölelik koşullarında çalışmanın ezilmişliğini değil, mücadeleyle değiştirebilme...
Kanla sulanmış bir coğrafyanın 13 Gül’ü...
Şen kahkahaları, şarkıları, dansları eksik olmuyor. Sevgileri ve muziplikleriyle Ventas hapishanesin...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.